24 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

24 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa Sun'i adamla nanlanan bir Fransız kızı! * * * Sevdiği mühendis ölünce onun hatırasile başbaşa kalmak isteyen Janet, sevgilisinin icadı olan bir robotu arkadaşlarına “ Nişanlım ,, diye takdim etti Sevgi çok mukaddes bir şeydir. İn- gan sevgi ve aşk uğruna dünyanın en büyük fedakârlıklarına katlanır, ruha incelik, zekâya ciyadet veren aşk in- sanlara bir çok garabetler de yaptı - rır. Amerika gazeteleri aşk yüzünden meydana mektedirler. Observer gazetesi bu hâ- dise etrafında şu tafsilâtı vermekte- dir: Amerikada bulunan Fransız mü - hendislerinden birinin kızı Janet iki sene evvel babasile beraber çalışan genç bir mühendisle tanışıyor.. ilk za- manlar her aşk macerasında olduğu gibi arkadaşlıkla başlıyan bu münase - bet gitgide daha geniş bir şümul ve mahiyet alıyor, gençler birbirlerini be- ğgendiklerini söylemekten çekinmiyor- lar. İki tarafın aileleri de gençleri bir - birlerine yakıştırdıkları için bu mÂâsum florta ses çıkarmıyorlar. Janet 23 yaşında sarışın ve çok gü- zel bir kızdır. Mühendis ise 32 sinde sporcu, bir delikanlıdır.. Mühendisin istikbali de parlaktır, çünkü son za - manlarda keşfedilen (Sun't adam « Robot) lar üzerinde bazı tâdiller ya- parak bu makine adamları çok kulla - nılır bir hale koymağa muvaffak ol - muştur. Janet, mühendisi, onun bu hâriku- lâde ihtiralarından dolayı da sevmek- te ve müstakbel kocasile iftihar etmek- tedir. Fakat talih bunların evlenebilme - lerine müsaade etmemiş ve genç mü- hendis beraberce duçar oldukları bir otomobil kazasında Janetin kucağında ölmüştür . Janet, sevgilisinin ölümünden sonra büyük bir kedere gömülmüş, seneler- ce kimsenin yüzüne çıkmamış, ilk ve son aşkının hattralarile başbaşa kal - mağı tercih etmiştir. Kızının başında genç yaşında beyaz tellerin göründüğünü, alnında, yüzün- de derin çizgilerin peyda olduğunu gö- ren babası kızının kederini geçirmek için onu seyahate çıkarmış ve dünya - da ne kadar garib yerler varsa her ta - rafı gezdirmiş. Bu seyahatler zavallı Janet üzerin- de hayırlı tesirler göstermiş ve kız, ru- hen ve mânen biraz daha iyileşerek A- | | gelen acâyip bir hâ- dise hakkında uzun uzun tafsilât ver-|, CN : Matmazel Janot merikaya dönmüş. Uzun bir seyahatten dönen Janet'in etrafını gene eskisi gibi gençler çevir- mişler ve içlerinde içtimai mevki sahi- bi olanların bir çoğu kendisine izdi - Fakat Janet her vac teklif etmişler. teklif karşısında: — Ben nişanlıyım, başkasile evlen- meğe söz verdim demiş ve herkesi red- detmiş. Janet'in kendisine izdivac teklifi ya- pan erkekleri reddetmesi nihayet na- zarı dikkati celbetmiş ve — taliblerden birisi, bir gün Janete: — Nişanlınızı öğrenerek müsterih olmak isteriz, demiş, kız evvelâ aldı- riş etmemiş fakat nihayet fazla ısrar - ların karşısında: — Bir hafta seonra evimde bir çay vereceğim, hepinizi oraya davet ede - ceğim ve size nişanlımı takdim deceğim, demiş. * Bir hafta sonra Janet evinde vaad ettiği çayı vermiş, Davetliler evin ge- niş salonlarını doldurmuşlar, ve Ja - netin nişanlısını merakla beklemeğe başlamışlardır. Toplantının en heyecanlı bir yerin- de büyük salanun orta kapıst açılmış, ve Janet kolunda nişanlısı ile kapıda görülmüştür. Herkes hayretle kapıya bakmış ve tuhaf bir şaka ile karşılaş - tıklarına hükmederek gülmüşlerdir. Çünkü Janet'in kolunda bir sun't a - dan (Robot) görmüşlerdir . Janet salonun ortasına geldiği za- ——— ) —— 99 —— 0 —— ——— —— SON POSTA Konuşma Şekilsiz mısralar Nurullah Ataç Bilmem şiirde, nesrin vereceğinden daha büyük bir haz aradığımız için mi- dir? yoksa kısa oldukları için midir? edebiyat mecmualarında makaleler - den önce manzümeleri okuruz. Her halde benim için dalma öyledir. Gi düz mecmuasının bu ay çıkan sayısı e- lime geçince onda da manzumeleri a- radım. Ahmet Kutsi Tecer'inki şöyle başlı- yor: «Bak şu su dolduran kıza çeşme- gden...» Ahmet Muhip Dranas'ınkinde ,şu Mısra var; «Kimiş bir neşesini terk... uyumuş...» Cahit Sıtkı Tarancı: «Ve sen, ey yıllardır çaldığım saz, - Sen bi- le oldun beni avutmaz» diyor; manzu- menin bir nde de: «Kasvet günler> den bahsediyor. Bu ne haldir?... O üç şair de sevdiğim adamlardır, hatırlarını kırmak istemem ama sözü vezne sokmak, kafiye ge - tirmek —nahvimizi bu kadar hir- |palamağa ne hakları var? «Çeşmeden gu dolduran şu kıza bak!» cümlesini lbiı'i altı, biri beş hecelik iki kısma böl- mek için bütün kelimelerin yerini de- ğiştirmek olur mu? «Etmiş.. terk» ne konuşma diline uyar, ne de yazı diline, «Sen bile oldun beni avutmaz» mis - ramı okuyunca insanin güleceği geli- yor, «Kasvet günler» ne demek? «Kas- vetli günler» veya «Kasvet günleri» vezne girmiyor diye «kasvet» sıfat mi dluverecek? Şairin takdim ve tehire hakkı yok- tur demiyorum; fakat bu kadarına de- ğil. Hem şair, herhangi bir «müsaade» den ancak sözüne bir kuvvet, bir gü - zellik vermek için istifade edebilir. Yukarıda bahsettiğim mısralarda öyle bir kuvvet, bir güzellik bulunduğunu iddia etmek bilmem kabil midir? Nâzımda aranacak başlıca meziyet - lerden biri, okunduğu zarnan insana birden söylendiği, içten koptuğu gibi .söylendiği hissini vermesidir. Halbuki © mısralarda bir uğraşma, çabnlama seziliyor. «Şair vezne hükim olamamış, sözünü vezne sıkıştırmak için kanter ,dökmüş» diyoruz. O üç şairin de manzumelerinde gü- zel yerler var. Hele Cahit Sıtkı Ta - rancı'nınkini alâka ile okudum. O «Kerbelâ» manzümesinde, tasavvur halinde çok şeyler seziliyor. Fakat, tekrar edeyim, ancak tasavvur halinde. Yani şairin ne yapmak istediğini anlı- yoruz; fakat: «Becerememiş; bu man- ,zume güzel bir şey olacakmış ama ne ,yazık ki şair onu müsvodde halinde bı- ,rtakmış» diyoruz. bulan adamdır. İyi bir mısra bize: «Hah! işte bu böyle söylenir, başka tür- | olmiyan her mısra, her kıta lüzumsuz- | dur. Hele şairin, vezin ve kafiye en - dişesinde olduğunu gösteren, tabii ko- Buşuşundan ayrıldığını belli eden her ,misra, kailin gerçekten şair olmadığına bir delil sayılabilir. «Ne yapayım? Vezin için, kafiye için İzmirden Bucada bir gezinti Avrupa şehirlerinin zengin sayfiyelerinden fari olan bu şirin kasaba, şimdi sessiz ve bomboş. H ayni şeyi söylüyor: “Buca öldü artık » Zaten eskiden bilirdim. Su mühimdir. Bir masura, yarımı ” çeyrek masura gibi ölçülerle bu su, o eski ölçülerin yarısın! maz. Bir sızıntı için ayda iki | dört lira veren evler çoktur. güvenilir bir yerlinin söylediğ! belediye varidatının yüzde parasından ibaretmiş. * Kasabayı eskiden tanıyordu!” laştım ve İstasyon caddesile diğ? lica iki sokaklan başka bütüf bozuk. Çeşmeler ya kaldi akmıyor. Bir yerli arkadaşım yor: — Zayıflar, veremliler b tururlarsa hayatlarını uzatabit? O kadar güzel bir havası var. yorsun ki her taraf çamlıklâr; | ve bahçelerle dolu... Fakat E! gittikçe boşalıyor. Burada sekiz © dalı kâgir ve mükemmel villi bin liraya müşteri bulamıyor. * Bucada eskiden belediyenin * lektrik motörü vardı. “Daha S0f müteahhit bu.dşi üstüne almışfl ikide bir sakatlarırdı, yahut bütei retlere rağmen yüz mumluk bile bir iki mumluktan fazla İf mezdi. Şimdi İzmir elektriği orayâ | uzatılmış. Başlıca sokaklarda € lâmbaları var. Fakat niçin bu!’_ birer ölü gözü gibi yanıyorlar» Sordum: Ş — Tahsisatımız yok ta ancak © Basmahane istasyonunun önü kah - velerle dolu. Pazar olduğu için boş is- kemle yok. Karşılıklı hoparlörler ha - bre bağırıp duruyorlar ve şu kahvede çalınan bir saz semaisi, diğer kahvede- ki rumba ile boğuşarak acayip bir gü- rültü doğuruyor. Bu gürültü arasında kafalar şişiyor ve haftanın yedi gü - nünde zaten şişmiş olan kafaların ne hale geldiklerini tahmin edemiyorum. Önümüzden sık sık otobüsler geçiyor ve havaya her defasında hatırı sayıla- cak miktarda toz kaldırıyor. Fakat kal- dırımlardan taşan düzgün kıyafetli ve ağır başlı halk buna da aldırmıyor. * Her tarafı gicirdiyan, tavanı titri - yen bir otobüs içinde Kemer caddesi geçiliyor. Yollar bozuk... İnsanın içi dışına çıkar gibi oluyor. Yollar o ka- dar dar ki karşıdan bir araba veya o - tomobil görününce dosdoğru onun üstü- ve bitdireceğimiz şanılıyor. Fakat İz- mir şoförleri cidden usta adamlar. E- minim ki olimpiyatlarda bir «otobüsle dar va hendekli yollardan geçme spö- sarsıntılı bir yolculuktan başka kor - kunç bir toz var, Dik bayırlar ve uçu- rumlar kenarından yaman bir fırtı - naya tutulmuş gibi yalpa vura vura gi- derken otobüsün bülün aralıklarından içeriye bir toz hücumu oluyor. Arkaya bakıyorum. Şimdi yanından geçliği - Şair, bir hissi veya bir ıîijşğinı_:ğl ifa- | de bir iki saniyede boğulup gidiyor. iki de edecek en temiz, en pürüzsüz şekli ' şaraflı zeytinlikler bile yükselen — toz lü söylenemez!» dedirtir. Bu şartı haiz | ni kaybetmişler. mumluk ampuller takabiliyoruz Yüksek direklerin tepesinde ? lâmbalar hele ağaç dalları üstüP lınca yollar hemen hemen hiç 8X” mıyor. Bir çok sokaklarda hiç ele Bundan başka hatıralarım mıyorsa İzmirin kuvvetli eli reyanı gelmeden önce bozuk verdiği elektrik cereyani ? ları daha çok aydınlatıyordu.. Eskiden yokltu ve diyece& yoktu. n Fakat şimdi mükemmel bif ” ba miz bir a ve bir kaç köylü artık görünmüyor. Koyu bir toz bulutu için- bulutları arasında görünmez oluyor. Bütün dallarve yapraklar âsıl renkle- * On beş ay önce burada bulunuyor - dum. O zaman dümdüz ve yeni olan İzmir - Buca şosesi bugün sayısız çu - kurlar ve taşlarla dolu... Kasabanın içi de ayni şekilde,.. Oto- ——— —— — | CONÜL İŞLERİ' Kadınlarda boyanmak Veya boyanmamak Meselesi.. İzmirde Yusuf Dede caddesinde oturan bir kadın okuyucum, Bayan «M>» mühim bir meseleye temas et- ti. Son Posta'nın Resimli Mukale'sin- de boyanan kadınlardan bahsedil - diğini görmüş, boyanan kadınlara o- yuncak kadın denildiğini okumuş, bir taraftan da gene Soön Posta'nın Kadın sütununda, kadın tuvaleti hakkında bir çok malümst bulun - duğuna dikkat etmiş, arada tezad bulmuş. Biraz da kızmış. Diyor ki: — «Nasıl oluyor da boyalı kadın « lar oyuncak oluyorlarmış? Boyan - mak, güzel görünmek her kadının yapması Jâzim olan şeylerdendir. Kadın nihayet kadındır. Lâkin er - kekler niçin takma omuzlar, bol pa- çalar, klâsik beller, manikürlü tır - naklar, öndüleli saçlar, her Hün traş, krem ve pudralar.. tuvalet tum n - lunca kırıtarak yürüyotlar? Bunu n tenkid etmivorsunuz” de, kadın da maske takar. Erkekler- den gasbedilen hakkı almak için bo- yanan kadınları gene aynı erkekler mâzür görmelidirler. Esasen benim fikrime göre tabiat tiyatrasunda ka- dın ve erkek hepimiz birer oyuncak- tan ibaretiz. Ben bir kadınım, hem de boyalı bir kadın. Sizi tenkid etmiyorum, fikrimi söylüyorum.» * Bu okuyucumun bahsettiği Re - simli Makaleyi ben de görmüştüm, hatırımda kaldığına göre çalışan ka- dınm ciddi olması lüzumunu müda- faa ediyordu, boyalı kadınlara, oyun- cak kadınlara benzememelidir, di - yordu. Bu cümlenin ifade ettiği ma- na ile okuyucumun sezdiği mana a - rasında fark büyüktür. Kadının a- lehtlâk süslenmesi aleyhinde deği - Tim. Kadın, kadındır, süslenmek, gü- zel görünmek de hakkıdır. Fakat sahneden sahne kıyafetile hayata i- nenleri, iyi görmiyeceğimi de tak - dir edersiniz. Okuyucumun bahset- tiği kadınlaşan erkeklere gelince, be- reket versin sayıları on binde biri bulmaz. büsün kaklırdığı toz kasırgası içinde evler de kayboluyor. Demin arkamız- da kalan yolcuların böyle bir toz bu- lutu içinde kaldıklarını görünce acı - mıştım. Halbuki daha kötüsü varmış: Bütün gün ve gece bu toz kasırgaları- na boğulan şu evlerde, şu güzel köşk- lerde nasıl yaşanıyor ve halkın sıhha- tini düşünmesi lâzım gelen Buca be - lediyesi nasıl seyirci kalabiliyor? Ni - çin sulama işini İstasyon caddesinin bir kaç yüz metrelik kısmına ve bir serpinti halinde hasrediyor? takdim ve tehire mecbur oldum. .» Bu, elbette ki bir şair sözü değildir. O çe- şit zaruretlerden kurtulmak gayet ko- laydır: şiir yazmazsanız, olur biter. ,«Tab'ı hevesnakiniz» den kurtulamı - Jyorsanız, o zaman da söylediğiniz man- zuümeleri kendinize saklar, kimseye göstermezsiniz. Hem bu kadar takdim ve tehire katlanıyorsanız tab'ınızın he- vesi şiire değil, sadece nazmadır de - mektir. man çatılmış çehresile kahkahalardan hoşlanmadığını ifade ederek: — Arkadaşlarım, demiş, sizinle eğ- lenmiyorum. Bir insan şüphesiz ki bir Robot ile nişanlanamaz, fakat ben ilk nişanlımın hatırasile evliyim, o hatı - rayı da işte bu Robot canlandırmakta- dır. Biliyorsunuz ki bir atomobil ka - zasında ölen nişanlım bir mühendis - ti. Bu robot onun eseri icadıdır. Aş - kım ve kederim sönmemiştir. Ben hâ- lâ onun sevgisi, onun hatırası ile yaşı- yorum. Şimdi bilmem... beni anla - dınız mı? Ortalığa derin bir sessizlik gelmiş, herkes genç kızın sadakat ve sevgisine hürmet ederek oradan ayrılmıştır. Ve bir daha hiç kimse kıza izdivac tekli- * Buca, İzmire yedi kilemetrede — ve |denizden 88 metre yükseklikte güzel bir kasabadır. Geniş bahçeli, çamlar ve servilerle dolü bahçeler ortasında mü- kemmel villâları var. Nüfusu yedi se- kiz bin kadarmış. Güzel tanzim edil - miş bir bahçe ortasındaki on beş yir- mi odalı muhteşem bir binanın önünde reisle görüştük. — Bu bahçeyi ben yaptırdım. Bu bi- nanin istimlâk işini ben neticelendit$ - dim. Su derdini halletmek için Bele- diyeler Bankasından istikraz yapacağız. 60 bin lira kadar lâzım. Projeleri yap- tırdık. Tamam bir çuval tuttu. Bugün yarın gönderiyoruz. Projeye göre şeh- rin dışarısında ve yüksek bir noktada büyük bir su deposu yapacağız ve taz- yikli su vereceğiz. rus olsaydı bir dünya birinciliği dıhıl alırdık. Bununla beraber böyle yola şükret- meliymiş. Çünkü şehirden çıkınca be- yaz bir şoseye girdik ve burada daha olduğu halde hiç olmazsa elli ? Tâmba bile takılmıyor. Hal lâmbalarının en küçüğü yüz olmak lâzım gelir. Eskiden Buca, sinemasile, & larile tıklım tıklım dolup gelen trenlerile, akşamları caddesini dolduran şık nis raketlerini koltuklarına geçen şik erkeklerile şüj) Avrupa sayfiyesinden lı!k, Şimdi pek sessiz ve Kiminle görüştümse: — Buca öldü artık... Diyor. a Acaba bu güzel hnbıl"pl' daki elektrikler bunun için zü gibi yanıyor? g8 İzmire on iki kilametre VZ7 Pij Karşıyaka, İzmir boledî!dn;— mış ve çok faydalı olmuştur. lometre uzakta olan Bucâ d bağlılık pek çok hayırlı olaci Kadircat Şeker Ucurlayacak Şeker fiyatlarında bir miktaf ”. puması kararlaştırılmıştır. ToS V& kerlerin kilosunda 5 kuruşa ’::, yapılabileceği sanılmaktadır. YA curlamanın bu sene kabil 0 Jenmektedir. Çünkü elde stok P Stok mallar tükendikten Sonra İA

Bu sayıdan diğer sayfalar: