24 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a B d Çaru l — — türlü sıcak ve şımarık * Caksın Ö mut aka senin için geliyordur. Ha- 12 Sayfa STT T ” - SÖON POSTA Birinciteşrin — İZMİR MANEVRALARI MUNASEBE TILE Türk Orduları Yazan : Mahmut Eşat Bozkurt — İzmir manevraları bitti. - Umduğumuz, beklediğimiz gibi bit- Büyük bir başarıyla, bir yenle bit - Namık Kemal: * Ne zaman orduyu görse, Ne zaman mektep çocuklarını görşe, — Ağlarmış.. — Bunü bana Beyazıt saylavı, Bay U- beydullah anlattı. . — Sebebini sordum. — &«Bu iki büyük varlığı görüp te he- |yecana gelmemek ve göz yaşı dökme- —mek mümkün mü?» dedi. — Çok doğru.. Mektep çocuklarının, yarının sahip- ' îlerının manalı yüzlerine bakınca ne - -ler duyulmaz. Neler düşünülmez ki? - Ordu, başta bandosile.. — Ve bunun gerisinde, göklere savru- lan bir alev gibi karanlıkları yaka ya- ka ilerliyen al bayrak gözükünce: - Neler duyulmaz? ön - Neler düşünülmez ki? : * Türk ordusu, uluorta bir ordu de - di İ .v' _il; Bu her hangi bir ordu değil: Bütün bir tarihi, * Bir dünya tarihini önüne katmış, — — Onun bahtını tayin etmiş, bir var - 5— 1ıktır. Ve kim bilir, yarınlar ona daha ne- “ler saklıyor?! Bütün bu anlamlar içinde, ğ Heyecandan bağıramayıp ta tıka « - nanların; —- Heyecandan göğüslerini yırta, yır - —ta bağıramıyanların; Göz yaşları manasız olur mu? * İzmir manevraları bitti. Umduğumuz, istediğimiz gibi bitti. Büyük bir başarile, bir yenle bitti. Orada, — Ne yazık ki bulunamadım. - Lâkin, Torbalı, Gaziemir arasında yürüyen, koşuşan Türk askerlerinin - sert adımları: Kumandanların keskin sesleri, Silâh, kılıç, süngü şakırtıları, Kulaklarımda çınlıyor. » Dört nala dolu dizgin koşuşan Türk “atlarının nallarından sıçrıyan kıvıl - i Vcımîar Bunlar bana, karanlık. gecelerin bağ- rını delen şimşekleri yaşatıyor. |— Büyük kumanda heyetini; Sayın kumandanları büyük kavga- mn başında görür gibiyim, — Onları, işleri başında, bütün ve son- suz saygılarımla görüyorum. Her biri ayrı ayrı zafer hatıraları ta- şıyorlar. Ne güzel, ne şerefli bir ödev başın- dadırlar. Onlara imreniyorum, Çünkü: Türk ordusuna kumanda etmek, o- nun kumandanı olmaktan yalnız Tür- kiyede değil; Fakat bütün bir dünyada daha şan- lı bir şey olamaz. Büyük orduda, kumandanlık ta, ne- ferlik te şereflerin en büyüğüdür. İmreniyorum. Şu hastalığı, hasta etmek imkânı ol- saydı da; Orada: Türk köylüleri arasında bulunsay - dım., Ben de, Yürüyen orduyu görseydim. Ne mutlu onu görenlere.. * Ordu manevralarda: Ve sanki Türk tarihi, Bütün bir tarih"ayakta: İtalya seferlerile, Viyanalarile, Mahaçlarile, Kosvalarile, Belgratlarile, Pirotlarile, Çaldıranlarile, Mısırlarile, Rumeliye geçişlerile ayaktadır! * * Bütün bir tarih ayakta, Orduyu selâmlıyor. , Kendini bütün bir acuna selâmlat - mak zaten onuün/ huyudur. Tıpkı tarihçi (Âli) nin anlattığı gibi Rumellerine ilk geçenler gözlerimin ö- nündedirler: Bunlar kılıçlarını; Dünyanın, ağızlarını çentemediği kı- lıçlarını; İlerilere tzatarak hep bir ağızdan çocuklarına bağrıyorlar: «ÂAkdemnizi geçmişiz biz bir iki salla» «Himmeti merdanla, kayıptan irsalla» «Oldu bizim salımız tahtı Süleyman bize» «Gözlerimiz açmışız ahseni âmâlle» (1) Ordu geçiyor!, — Ordu, sert adımlarla, yerleri yır- larak geçiyor!. O hep geçecek!, Ve tarih ömrünün son gününe ka - dar; (I)Alimnhi,uıts ıayfan Bu sert adımları duyacaktır!.. * Bu satırları karalarken: (Solakzade) nin anlattığı Mahaç sa- vaşını, ÂAvusturya, Almanya içerileri- ne akınları yaşıyorum, (2) Mahaç önünde: «Davul, küs, zurna sesleri yerden «göklere yükseliyor. Ortalığı sarsı - «yor. Adam sesinden, atlar kişneme - «sinden, bayrakların şakırtısından, nâ- «râlardan, göklerdeki yıldızlar parça- «lanacak.. Ordu korkunç bir sel gibi «düşman üzerine akınca, can pazarı «çağladı. Toz düman ortalığı kapladı. «Demirlere bürünmüş düşman bir ka-| «rabulut gibi sökün etti. Şimşek gibi «parlıyan Türk kılıçlarile, gök gürül- «tüsünü andıran toplar, «binlerce düşmanı yerlere serdi. Güya «ki yerler, yeşil çimenler üstünde lâ - | «lelik oldu.» Beç önünden çekilirken: «Muhasaradan vaz geçildi. Amma «muhasara sırasında Türk askerleri |. «düşman memleketlerine akın ettiler. «Bütün bu yerleri tıpkı akar bir ateş «gibi yakıp yıktılar. Ve Nemse ve Al- «man sınırlarına vararak öte tarafına «çıktılar!» Yahya Kemal: * Bir gün bana şu anekdotu ahlattı: «ÂAvusturya seferlerinden birinde, bir Türk akıncı kolu o kadar hızla Al- manya içerlerine dalmış ki yolunu şa- şırmış ve kendisini Manş denizi kena -| rında bulmuş!» Ben bunu, sayın şairin mübalâğfası- na vermiştim. Solakzadenin, yukarıya yeni türk - çemizle geçirdiğim fıkrası şairimizin anlattıklarını “teyit etmektedir. Şimdi kendi kendime düşünüyorum. Türk akıncıları yollarını şaşırmış - lar! Ve kendilerini Manş kenarlarında bulmuşlar.. ya yollarını şayet şaşır- masalardı?! Acaba ne olacaktı? Bunu da sevgili okuyucularım siz düşünün!!, * Şimdi de bence bütün bunların hep- sinden üstün olan, İstiklâl muharebelerini, Sakaryaları, Başkumandan meydan savaşını dü- şünüyorum. (2) Solakzade tarihi. S, 455-457 ve 473, “Son Posla,, nın edshı tefrikası : Yazan: Muıızez Tahsin Berkand - O günden sonra artık yeğeninin da- vetlerine ve eğlencelerine karışmama- — ğa, bu hususta bir söz söylememeğe — Azmetmişti. | — Hattâ yavaş yavaş bunlara alışıyor, ıavetlılerın arasına katılıyordu bile, İşte şimdi gene aşağıdan çılgın bir fokstrot havası yükselmeğe başlamıştı. Bıraz sonra gene Bedia gelecek, bin tavırlarla ona yalvaracak: — — Kuzum Muallâcığım, canım Mu- “allâcığım, sen de aşağıya gel.. öyle gü- zel eğleniyoruz ki... Fakat içime sin- Miyor, seni de yanımda görmek, senin “de güldüğünü işitmek istiyorum. Val- lahi arkadaşlarımın çoğu benden yaş- h. Onlarla konuşmaktan zevk duya - . İçlerinde bir doçent bile var. ni bir defa onunla dans etmiştin ya! — Artık ondan sonra ağzında, dilinde se- nin ismin. : — Fakat Muallâ bugün onların çılgın — sösyetesine karışmak istemiyordu. Sa- /— bahtanberi çok ryorulmuştu Şimdi de Ti zelabilei Be'd v uf sütadı. BUK aai ö l5 va Si kendisine verdiği bir tercümeyi bitir- meğe uğraşıyordu. — Teyze aşağıya gelsenel Hayır yavrum, elimde acele bir iş var. Yarına hazırlamağa mecbu - rum, O, başı önünde çalışırken, aşağıda kıyametler kopuyor, genç kahkaha - lar pencerelerden taşarak bahçenin kö- şelerine siniyor. Gramofondan fokstrot, tango, vals havaları coşuyor.. ve Muallâ, çetin bir kelimeyi lügatta ararken bütün benli - gile bu sevdiği müziği tâkib ediyor, a- rada bir, bir saniye gözlerini kapıya - rak bu güzel parçaları dinliyor. — AÂşağıya insem! Ben de bu çal - giya uyarak dönsem, dönsem, bütün acılarımı dindirsem ! i Genç ve aç kalbi coşkun çılgınlık - larla dolarken başının içinde başka bir ses haykırıyor: — Bu yabancıların arasına katıla - rak teselli aramak niye iyi? Unutma- üüi af e —— Dun üçüncü cezada bi yaş münakaşası oldu — Kızımın yaşı öon dokuz değil, on yedidir Bay hâkim. — Hayır, benim yaşım on dokuz - dür. gidi. Bu münakaşa üçüncü ceza mahkeme sinde muhakemeleri yapılan bir ana kız arasında cereyan ediyordu. Bunlar Ba- kırköy civarındaki bir köyde oturan Fatma ve Huriye idi. Hâkim münakaşâya müdahale etti: — Gürültü etmeyin. Ver şu nüfus «cüzdanını. binlerce ve| Fatma nüfus cüzdanını verdi, Cüz- ,|dana bakıldı. Huriyenin yaşının 18 ol- duğu anlaşıldı. Hâkim : — Nafile dedi. İkiniz de bilemediniz. Ana kız biribirlerine bakıştılar. Hâ- kim : — Bak size haciz yapmak için gelen ,köy muhtarına saygısızlık yapmışsınız, ,ne dersiniz? diye sordu. Yoku var eden bu iki savaşı düşü - | nüyorum, Ve sonra: Bugünkü varlığı düşünüyorum. Heyecandan ben de tıkandım. Artık anlatamıyorum. Bağıramıyorum. Sakaryalarda, başkumandan savaş - larında can verenlerle, kalanlar; İzmir ovalarında manevra yapan ço- cuklarına bağırıyorlar. «Kır atımı nallatırım,» «Dağda taşta oynatırım.» «Bütün düşman karşı gelse,ı «Tek nalıma çiğnetirim.» «Türkiyede harbolacak,» «Tarihlere şan olacak.» «Bu yerlerde düşman değil,» «Türk milleti han olacak.» * Türk cumhuriyet orduları... Bütün bu ateşli destanlardan kop - muş bir kıvılcımdır. Onun bugünkü ve yarınki rolü: Bütün bu geçmişten üstündür. Ö: Cumhuriyeti, Sulhu, Hakkı koruyacak. Türkün hakkını koruyacak.. ——— — — Ah, ne olurdu, ben de daldan dala konan, herkesle eğlenebilen sâde ruh- lu bir kız olsaydım! Benim başkaların- dan farkım ne? Hayatımda bir roman yaşadım: Senelerle bir adamı sevdim.. o da beni sevdi.. seviyor gibi görün - dü.. hayir, geçen günleri inkâr ede - mem, o da beni çok sevdi.. sonra.. son- ra, onun hislerinin karıştığını gördüm ve ben ondan kaçtım, işte bu kadar. Senelerle evvel geçen bu — vak'ayı her hangi bir kız şimdiye kadar çoktan unutur ve başka bir erkekle hayatını yaparak saadeti arar ve belki de bu - lurdu. Ben niçin ömrümü hâlâ o eski andaçlara bağlıyorum? Beni eskilere bağlıyan bu kuvvet nedir? Mutlaka Bedianın dediği gibi ben hasta ruhlu bir kadınım... Fakat bu derin yarayı nasıl kapıyayım? Nasıl ben de herkes gibi gülüp eğleneyim? Ekremden ayrıldıktan sonra hayat yolu omuzlarıma bu kadar çökme - |seydi, belki ben de henüz soğumadığı için derinleşmeğe vakit bulamıyan bu 'ilk acımla, o zaman karşıma çıkan er- keklerden birini seçerek hayatımı ya- pabilirdim; fakat bir defa maddi ihti- yaçlar ve üzüntüler altında ezilmeğe başladıktan sonra hislerimi büsbütün içime gömdüm ve çalışmakta teselli a- radım, Bedia olmasaydı... Şimdi acı acı bunu düşünüyordu. Bâıa olmasaydı belki hayatıma Gi0 n w Genç kızın aşağıdan gelen billür se- si, derin bir inilti gibi gramofonla be- raber yükseldi: «Zigeuner ,du hast mein hers ges - tohlen!» Muallâ balkondan eğilerek aşağıya baktı. Geniş taraçada genç vücutlar çift çift olmuşlar, dönüyorlardı. Onla- rılara, evin etrafına yayılan buğu, ona bayıltıcı bir gevşeklik verdi. Bedia aşağıdan bunu anlıyor, tey - zesinin duygüularını tâkib ediyormuş gibi, başını kavalyesinin omuzuna da- yamış, dönmekten kısılan ve titriyen sesile söylüyordu: «Zigeuner ,du hast mein hers ges - tohlen!» Birbirlerinin kolları arasında ağır ağır dönen bu gençlerin göz - lerinde, — sevişiyorlarmış, dua e- diyorlarmış — gibi ağır bir ma - na, bir huşu' vardı.. ve bu his Mual- lânın benliğini karıştırdı, birdenbire içinden bir isyan taştı. — Bedia, bu havayı bir defa daha tekrarlar misın? Bunu niçin, hangi gizli maksatla söylemişti? Sesinin aşağıda bir patırdı koparacağını bilmiyor muydu? Bunu bilerek mi söylemişti yoksa? — Teyze, işin bittiyse haydi gel |kuzum... — Geliniz Bayan Muallâ, rica ede- -riz, siz de aşağıya ininiz... Bugün öy- — Hayır. On yedidir, İşte nüfus kâ- |. rin sıcak vücutlarından çıkarak yuka -| Anası “ 17 yaşındadır ,, diyor, kızı “ Hayır 19 yaşındayım ,, diye ayak direyordu Fatma hâkimin bü suali üzerine * lu iskemlesinden kalktı. Hâkimil nına kadar gitti. Ve orada hâkim€ vap vermek istedi. l — Yerine git te öyle cevap ver. Kadın yavaşçca : — Mahkemeye yeni giriyorum. bileyim. Gülmeyin dedi. Ve yerine geçtikten sonra cevap di ; — Bizim kiremit ocaklarımız vâ” Muhtar oraya geldi. Belediyeye * borcunuzdan dolayı haciz yaâl dedi. Peki yapın dedik. Biz ona söylemedik. : Bunun üzerine şahitlerin celbi muhakeme başka güne bırakıldı. — Cürmü meşhud mahkümiy Meşhur yankesicilerden Yaşar, * san isminde bir adamın parasını ken yakalanmış ve cürmü meşhut ©© kemesinde 6 ay hapse mahküm miştir. Ve icabında bir kanat darbesill-b nu alacaktır!. * Yaşamak için: İ Dişimizden tarnağımıza kadar & lanacağız. Ağzımızda yalın kılıç.. Elimizde silâh!.. Bu, yirminci asrın sembolüdür. 22/10/936 Büyü Mahmut Esat TAKVIM Rumt sene Arabi sö? 1852 1862 | Zd | 186ü i ci Teşrin | Resml sene Hızıf 11 1938 172 CUMARTESİ SABAH B İ D Şaban 8. Hz l 0ğ 8 1 -| A 4| Öğle | İkindi | Akşam| Yatsı | > |D |S. |D | |D İ D-; e| 6 (4019 (İsslıa|—|1 (81)| z.|t1|ös|ts|selızlız|18|S0LA — Bayan Dalmen, bugün bize vermiyecek misiniz? Genç kızın benliğinde bir kopmuştu. Aşağıya inmek için nin karşısında giyinirken kendi lerinin ateşinden korkarak gö kapadı: — Yaşamak istiyorum.. yuşal'“h" tiyorum ben de.. Diye haykırmak “ağlamak istiy? du. * a — Karanlıkta mi oturuyorsun ” ze) — | — Evet, başım ağrıyor; gözlerime dokunuyoör bu gece.- raz durursan sen de karanlığa sın; gel... — Başın mı ağrıyor? HIW gün ne kadar şendin! Ömrümde * bu kadar çok güldüğünü, böyle e y) dan eğlendiğini görmemiştim. — | bi Muallâ utanıyormuş gibi sesle ve merakla sordu: ğ — Fazla mı eğlendim Bedia kadaşların ne dediler? ııYa—f"'dl“ı tanmadan bu kadar çok dan ' diye benimle alay ettiler mi? Bunu söylerken karanh ı,ık# müş gozlerıle yeğenine başının içini delip geçmek, lerini anlamak istiyordu. İI“— Bedia içinden kopan bir ""n A kırarak teyzesinin eîlerl!_'!

Bu sayıdan diğer sayfalar: