a ae aa ae a eai n DA a LAİ 12 Sayfa — İZMİR MANEVRALARI SON POSTA MÜNASEBETİLE Türk Orduları Yazan : Mahmut Esat Bozkurt İzmir manevraları bitti ı Umduğumuz, beklediğimiz gibi bit- ti. — Büyük bir başarıyla, bir yenle bit - * Namık Kemal: * Ne zaman orduyu görse, Ne zaman mektep çocuklarını görse, — Ağlarmış.. “ Bunu bana Beyazıt saylavı, Bay U- üyük varlığı görüp te he- yecana gelmemek ve göz yaşı dökme- mek mümkün mü?» h Çok doğru.. Mektep çocuklarının, yarının sahip- lerinin manalı yüzlerine bakınca ne - l;er duyulmaz. — Neler düşünülmez ki? , Jİrdu, başta bundosile.. — Ve bunun gerisinde, göklere savru- lan bir alev gibi karanlıkları yaka ya- ka ilerliyen al bayrak gözükünce: Neler duyulmaz? — Neler düşünülmez ki? * 'Türk ordusu, uluorta bir ordu de - ğil; — Bu her hangi bir ordu değil: Bütün bir tarihi, -» Bir dünya tarihini önüne katmış, Onun bahtını tayin etmiş, bir var - ati K ._ Ve kim bilir, yarınlar ona daha ne- ler saklıyor?! — Bütün bu anlamlar içinde, — Heyecandan bağıramayıp ta tıka - - nanların; — Heyecandan göğüslerini yırta, yır « fta bağıramıyanların; (Göz yaşları manasız olur mu? * İzmir manevraları bitti. Umduğumuz, istediğimiz gibi bitti. Büyük bir başarile, bir yenle bitti. Orada, Ne yazık ki bulunamadım. - Lâkin, Torbalı, Gaziemir arasında yürüyen, koşuşan Türk askerlerinin sert adımları; Kumandanların keskin sesleri, Silâk, kılıç, süngü şakırtıları, Kulaklarımda çınlıyor. « Dört nala dolu dizgin koşuşan Türk atlarının nallarından sıçrıyan kıvıl - cımlar; $ Bunlar bana, karanlık gecelerin bağ- rtını delen şimşekleri yaşalıyor. Büyük kumanda heyetini; — Sayın kumandanlı büyük kavga- hın başında görür gibiyim. Onları, işleri başında, bütün ve son- suz saygılarımla görüyorum. Her biri ayrı ayrı zafer hatıraları ta- şıyorlar, Ne güzel, ne şerefli bir ödav başın- dadırlar. Onlara imreniyorum, Çünkü: 'Türk ordusuna kumanda etmek, ©- nun kumandanı olmaktan yalnız Tür- kiyede değil; Fakat bütün bir dünyada daha şan- lı bir şey olamaz. Büyük orduda, kumandanlık ta, ne- ferlik te şereflerin en büyüğüdür. İm.reuıyur'..ın. Şu hastalığı, hasta etmek imkânı ol- saydı da; Orada: Türk köylüleri arasında bulunsay - dım. Ben de, Yürüyen orduyu görseydim. Ne mutlu onu görenlere.. Bo Ordu manevralarda: Ve sanki Türk tarihi, Bütün bir tarih' ayakta: İtalya seferlerile, Viyanalarile, Mahaçlarile, Kosvalarile, Belgratlarile, Pirotlarile, Çaldıranlarile, Mısırlarile, Rumeliye geçişlerile ayaktadır! * Bütün bir tarih ayakta, Orduyu selâmlıyor. — Kendini bütün bir acuna selâmlat - mak zaten onun/ huyudur. Tıpkı tarihçi (Âli) nin anlattığı gibi Rumellerine ilk geçenler gözlerimin ö- nündedirler: Bunlar kılıçlarını; Dünyanın, ağızlarını çentemediği kı- Jıçlarını; K İlerilere tzatarak hep bir ağızdan çocuklarına bağrıyorlar: «Akdenizi geçmişiz biz bir iki salla» «Himmeti merdanla, kayıptan irsalln» «Oldu bizim salımız tahtı Süleyman bizen «Gözlerimiz açmışız ahseni âmâlle» (1) Ordu geçiyor!. el — Ordu, sert adımlarla, yerleri yır- lerak geçiyor!. O hep geçecek!, Ve tarih ömrünün son gününe ka - dar; (1) Âli tarihi, cilt 3, sayfa 46. “Son Posta,,nın edebi tefrikası: 9 Yazan: Muazz k “ O günden sonra artık yeğeninin da- Fetlerine ve eğlencelerine karışmama- — ğa, bu hususta bir söz söylememeğe AZzmetmişli, — Hattâ yavaş yavaş bunlara alışıyor, İıveılilerln arasına katiliyordu. bile. İşte şimdi gene aşağıdan çılgın bir fokstrot havası yükselmeğe başlamıştı. Biraz sonra gene Bedia gelecek, bin türlü sıcak ve şımarık - tavırlarla ona mracak: — Kuzum Muallâcığım, canım Mu- llâcığım, sen de aşağıya gel.. öyle gü- | eğleniyoruz ki... Fakat içime sin- ' Miyor, seni de yanımda görmek, senin |de güldüğünü işitmek istiyorum. Val- “Tlahi arkadaşlarımın çoğu benden yaş. h. Onlarla konuşmaktan zevk duya * caksın... İçlerinde bir doçent bile var. —O mutlaka senin için geliyordur. Ha- ni bir defa onunla dans etmiştin ya! — Artık ondan sonra ağzında, dilinde se- nin ismin. — Fakat Muallâ bugün onların çılgın — gösyetesine karışmak istemiyordu. Sa- “—bahtanberi çok yorulmuştu, Şimdi de kendisine verdiği bir tercümeyi bitir- meğe uğraşıyordu. — Teyze aşağıya gelsenel! — Hayır yavrum, elimde acele bir iş var. Yarına hazırlamağa mecbu - rüm, O, başı önünde çalışırken, aşağıda kıyametler kopuyor, genç kahkaha - lar pencerelerden taşarak bahçenin kö- şelerine siniyor. Gramofondan fokstrot, tango, vals havaları coşuyor.. ve Muallâ, çetin bir kelimeyi lügatta ararken bütün benli - ğile bu sevdiği müziği tâkib ediyor, a- rada bir, bir saniye gözlerini kapıya - rak bu güzel parçaları dinliyor. — Aşağıya insem! Ben de bu çal - giya uyarak dönsem, dönsem, bütün acılarımı dindirsem! Genç ve aç kalbi coşkun çılgınlık - larla dolarken başının içinde başka bir ses haykıriyor: — Bu yabancıların arasına katıla - rak teselli aramak niye iyi? Unutma- Bu sert adımları duyacaktır!.. * Bu satırları karalarken: (Solakzade) nin anlattığı Mahaç sa- vaşınmı, Avusturya, Almanya içerileri- ne akınları yaşıyorum. (2) Mahaç önünde: «Davul, küs, zurna sesleri yerden «göklere yükseliyor. Ortalığı sarsı - ayoör. Adam sesinden, atlar kişneme - «sinden, bayrakların şakırtısından, nâ- «rüâlardan, göklerdeki yıldızlar parça- «lanacak.. Ordu korkunç bir sel gibi edüşman Üzerine akınca, can pazarı «çağladı. Toz duman urtalığı kapladı. «Demirlere bürünmüş düşman bir ka- s«rabulut gibi sökün etli. Şimşek gibi <«parlıyan Türk kılıçlarile, gök gürül- «tüsünü andıran toplar, te ve «binlerce düşmanı yerlere serdi. Güya «ki yerler, yeşil çimenler üstünde lâ - «lelik oldu.» Beç önünden çekilirken: «Muhasaradan vaz geçildi. Amma «muhasara sırasında Türk askerleri «düşman memleketlerine akın ettiler. «Bütün bu yerleri tıpkı akar bir ateş «gibi yakıp yıktılar. Ve Nemse ve Al- «man sınırlarına vararak öte tarafına «çıklılar!n Yahya Kemal: Bir gün bana şu anekdotu anlattı: «Âvusturya seferlerinden - birinde, bir Türk akıncı kolu o kadar hızia Al- manya içerlerine dalmış ki yolunu şü- şırmış ve kendisini Manş denizi kena - rında bulmuş!» Ben bunu, sayın şairin müba!lâğası- na vermiştim. Solakzadenin, yukarıya yeni türk - çemizle Reçirdiğim fıkrası — şalrimizin anlattıklarını teyit etmektedir. Şimdi kendi kendime düşünüyorum. Türk akıncıları yollarını şaşırmış - lar! Ve kendilerini Manş kenarlarında bulmuşlar.. ya yollarını Şşayet şaşır- masalardı?! Acaba ne olacaktı? Bunu da sevgili okuyucularım siz düşününl. * Şimdi de bence bütün bunların hep- sinden üstün olan, İstiklâl muharebelerini, Sakaryaları, Başkumandan meydan savaşını dü- şünüyorum. (2) Solakzade tarihi. S. 455-457 ve 473, —— aa — — Ah, ne olurdu, ben de daldan dala konan, herkesle eğlenebilen sâde ruh- lu bir kız olsaydım! Benim başkaların- dan farkım ne? Hayatımda bir roman yaşadım: Senelerle bir adamı sevdim.. ©o da beni sevdi.. seviyor gibi görün - dü.. hayır, geçen günleri inkâr eda - mem, © da beni çok sevdi.. sonra.. son- rTa, onun hislerinin karıştığını gördüm ve ben ondan kaçtım, işte bu kadar. Senelerle evvel geçen bu — vak'ayı her hangi bir kız şimdiye kadar çoktan unutur ve başka bir erkekle hayatını yaparak saadeti arar ve belki de bu - lurdu. Ben niçin ömrümü hâlâ o eski andaçlara bağlıyorum? Beni eskilere bağlıyan bu kuvvet nedir? Mutlaka Bedianın dediği gibi ben hasta ruhlu bir kadınım... Fakat bu derin yarayı nasıl kapıyayım? Nasıl ben de herkes gibi gülüp eğleneyim? Ekremden ayrıldıktan sonra hayat yolu omuzlarıma bu kadar çökme - seydi, belki ben de henüz soğumadığı için derinleşmeğe vakit bulamıyan bu ilk acımla, o zaman karşıma çıkan er- keklerden birini seçerek hayatımı ya- pabilirdim; fakat bir defa maddi ihti- yaçlar ve üzüntüler altında ezilmeğe başladıktan sonra hislerimi büsbütün içime gömdüm ve çalışmakta teselli a- radım. Bedia olmasaydı... Şimdi acı acı bunu düşünüyordu. Beflia olmasaydı, belki hayatıma Dün üçüncü cezada bir yaş münakaşası oldu Ânası “ 17 yaşındadır ,, diyor, kızı “ Hayır 19 yaşındayım ,, diye ayak direyordu İ — Kiızımın yaşı ön dokuz değil, on yedidir Bay hâkim. — Hayır, benim yaşım on dokuz - dur. — Hayır. On yedidir. İşte nüfus kâ-|, ğidi. Bu münakaşa üçüncü ceza mahkeme sinde muhakemeleri yapılan bir ana kız arasında cereyan ediyordu. Bunlar Ba- kırköy civarındaki bir köyde oturan Fatma ve Huriye idi. Hâkim münakaştya müdahale etti: — Gürültü etmeyin. Ver şu nüfus leüzdanını. Fatma nüfus cüzdanını verdi. Cüz- dana bakıldı. Huriyenin yaşının 18 ol- duğu anlaşıldı. Hâkim : — Nafile dedi. İkiniz de bilemediniz. Ana kız biribirlerine bakıştılar. Hâ- kim : — Bak size haciz yapmak için gelen köy muhtarına saygısızlık yapmışsınız, ,ne dersiniz? diye sordu. Yoku var eden bu iki savaşı düşü - nüyorum, Ve 'sonra: Bugünkü varlığı düşünüyorum. Heyecandan ben de tikandım. Artık anlatamıyorum, Bağıramıyorum. Sakaryalarda, başkumandan savaş - larında can verenlerle, kalanlar; İzmir ovalarında manevra yapan ço- cuklarına bağırıyorlar. «Kır atımı nallatırım,» «Dağda taşta oynatırım.» «Bütün düşman karşı gelse,ı «Tek nalına çiğnetirim.» «Türkiyede harbolacak,» «Tarihlere şan olacak.» «Bu yerlerde düşman değil,» «Türk milleti han olacak.» 6 Türk cumhuriyet orduları... Bütün bu ateşli destanlardan kop - müş bir kıvılcımdır. Onun bugünkü ve yarınki rolü: Bütün bu geçmişten üstündür. 0: Cumhuriyeti, Sulhu, Hakkı koruyacak. Türkün hakkını koruyacak.. Genç kızın aşağıdan gelen billür se- si, derin bir inilti gibi gramofonla be- raber yükseldi: uZigeuner ,du hast mein hers ges - tohlen!» Muallâ balkondan eğilerek aşağıya baktı. Geniş taraçada genç vücutlar çift çift olmuşlar, dönüyorlardı. Onla- rın sıcak vücutlarından çıkarak yuka - rılara, evin etrafına yayılan buğu, ona bayıltıcı bir gevşeklik verdi. Bedia aşağıdan bunu anlıyor, tey - zesinin duygularını tâkib ediyormuş gibi, başını kavalyesinin omuzuna da- yamış, dönmekten kısılan ve titriyen sesile söylüyordu: «Zigeuner ,du hast mein hers ges - tohlen!» Birbirlerinin kolları arasında ağır ağır dönen bu gençlerin göz - lerinde, — sevişiyorlarmış, —dua ©- diyorlarmış gibi ağır bir ma - na, bir huşu" vardı.. ve bu hia Mual- Tânın benliğimi karıştırdı, birdenbire içinden bir isyan taştı. — Bedia, bu havayı bir defa daha tekrarlar mısın? Bunu niçin, hangi gizli maksatla söylemişti? Sesinin aşağıda bir patırdı koparacağını bilmiyor muydu? Bunu bilerek mi söylemişti yoksa? — Teyze, işin bittiyse haydi gel kuzum... — Geliniz Bayan Muallâ, rica ede- riz, siz de aşağıya ininiz... Bugün öy- Fatma hâkimin bü suali üzerine © lu iskemlesinden kalktı. imin « mına kadar gitti. Ve orada hâkimli vap vermek istedi, Hikim : — Yerine git te öyle cevap ver Kadın yavaşca : — Mahkemeye yeni giriyorum. bileyim. Gülmeyin dedi. J Ve yerine geçtikten sonra cevap di ; - Bizim kiremit ocaklarımız Muhtar oraya geldi. Belediyeye borcunuzdan dolayı haciz yapâ€i dedi, Peki yapın dedik. Biz ona kölül söylemedik. Bunün üzerine şahitlerin celbi $ muhakeme başka güne bırakıldı. Cürmü meşhud mahkümi, Meşhur yankesicilerden Yaşar, san isminde bir adamın parasını ken yakalanmış ve cürmü meşhut kemesinde 6 ay hapse mahküm Mmiştir. Ve icabında bir kanat darbesile nu alacaktır!. * Yaşamak için: Dişimizden tarnağımıza kadar silf lanacağız. Ağzımızda yalın kılıç.. Elimizde silâh!.. Bu, yirminci asrın sembolüdür. 22/10/936 Büyüküü Mahmut Esat TAKVIM — Bayan Dalmen, bugün bize #” vermiyecek misiniz? Genç kızın benliğinde bir ! kopmuştu. Aşağıya inmek için nın karşısında giyinirken kendi lerinin ateşinden korkarak gö kapadı: — Yaşamak istiyorum.. tiyorum ben de... b Diye haykırmak, “ağlamak isti) du. * — Karanlıkta mı oturuyorsuf ze? — Evet, başım ağrıyor; 8Y" gç gözlerime dokunuyor bu gece-:' , raz durursan sen de karanlığa sın; gel... — Başın mı ağrıyor? gün ne kadar şendin! Öl bu kadar çok güldüğünü, dan eğlendiğini görmemi;îı!-w* Muallâ utanıyormuş gibi İ sesle ve merakla sordu: ) M — Fazla mı eğlendim Bediâ' ; kadaşların ne dediler? ıcY .0i tanmadan bu kadar çok dant” — —— diye benimle alay ettiler mi? Lüyül Bunu söylerken karanlıkta müş gözlerile yeğenine hh& başının içini delip e lerini anlamak istiyordu. — , Bedia içinden kopan bir isyanl © kırarak teyzesinin ellerini Kett