“ Amerikada Delirmeden ölen cellât yok gibidir!,, “Bu meseleden anlamam!,, diy Meşhur Sing - Sing Hapisanesi Baş doktoru hatıralarını anlatıyor Idam hükmünün icra edildiği Amerikanın meşhur Sing Sing hapisa - nesinin eski baş doktoru Amos O. Skuire biraz dinlenmek üzere Avrupaya Tayyareci «Lindberg» in çocuğunun ölü- müne sebebiyet vermiş olmak suçu ile ö- lüme mahküm ediliniş olan Hauptmanın idam edilip edilmiyeceğinin — düşünüldüğü sıralarda bu baş doktorun Avrupaya geli- gi merak uyandırdı. Gazeteciler etrafını aldık — Amerikada idama mahküm edilen - ler nasıl öldürülürler? Bize anlat, dediler. Bu, bilinmeyen şey değildir. Mahküm hususi sandalyeye oturtulur, sandalyeye e- | lektrik cereyanı verilir ve adam bir saniye içinde gözlerini hayata kapar. Evet bu bili- nen şeydir. Fakat bu bilinen şeyin etrafında gizli kalmış öyle sahneler vardır ki, hayret edilmeye değer. —Aşağıda — okuyacağınız satırlar, bu baş doktorun ağzından çık - mmışlır. * Görmeden Öldüren Cellâtlar «Sin Sing hapisanesinin en mühi ü malarından biri cellâdıdır. Ona sani ölüm- let mühendisi» de denilir. Bu, gösterişi yerinde, tertemiz — bir a - damdır, elini kirletmez, filkakika mah - küma dokunduğu vaki değildir. Hattâ öldüreceği adamın yüzünü gör - meye razı bile olmaz. Bunun için idare mükemmel bir usul bulmuştur, ne olduğunu söylerim. Deli Olan Cellâtlar.. Bu efendi «her çalşışındav vergiden müuaf olarak «150» dolar ahr, «çalışışıv az değildir. Eline epeyce phra geçer, Bunun- la beraber mös'ut olmadığı tauhakkaktır. Zira hemen hemen daima fena bir akibet- le karşılaşır. Ben hapisanenin baş doktoru iken iki cellât tanıdım, birincisi son zamanlarda delirdi. Timarhaneye konuldu. İkincisi de yine bir delilik buhram esnasında pence- reden aşağıya düştü. Üçüncü Bir İsim.. Size Amerikada idam bükmünü — icra edenlere cellât ve mühendis - denildiğini söylemiştim, unutmuşum bunlara — verilen fiçüncü bir isim daha vardır ki, daha sık kullanılır, bu isim : — «Sin Singin efendisi» dir. Sin Singin efendileri evvelce idam hük- münü haftanın her hangi bir gününde ya - parlardı. Sonradan içlerinden biri çıktı: — Bu işi haftanın bir gününe hasrede. lim, meselâ yalnız perşembe günleri yapa- hm, dedi. Talebi kabul edildi ve o va - kitten beri âdet oldu, hapisanede idam hükmü yalnız perşembe günleri daima ge- ce yarısından bir saat evvel, icra edilir ve bugüne mahkümlar arasında #Kara per- gembe» denilir. az sonra * Hâdise mahküma bir gün evvel haber verilir. Ve kendisi hücresinden «bekle - me» odasına götürülür. Bu odanın iki ka- pım vardır, birincisi mahkümun girdiği ka- pıdir, ikincisi ise doğrudan doğruya idam hükmünün yapıldığı ealona açılır. Mahküma öğleden evvel mükemmel bir banyo yaptırtılır, sonra saç sakalı kestiri - lir, ve arkasına da hapisanenin terzisi ta- yafından itina ile yapılmış yepyeni e- hir elbisesi geçirilir. Bu elbiseyi getiren daima cezası hafif olan mahkümlardan bi- mdir. Ve: — İşte bayramlıkların geldi, sakın kir letme. annen darılır! der. geldi. | üm odası ve elektrik sandalyesi Bu, öyle bir Vâtifedir ki, söylenmesi an'ane haline gelmiştir. Mutlaka yapılır. Yıkanma, tıraş olma ve giyinmeden son- ra papas veya haham gelir, «diri ölü» ye cesaret telkin eder. Bundan sonra — sıra ailesinindir. Mahkümun ailesinden kim varsa onlar saat (17) de gelirler, en çok (18) e kadar dertleşmek hakkını haizdirler. — Fakat bir çoklarının bu haktan istifade etmek iste - mediklerini, bayılmaktan korkarak kaybe- decekleri vücudü son dakikalarında gör - mekten çekindiklerini bilirim. Bu veda mülâkatından sonra mah - küm istediği yemeği wmarlamak salâhiye- tine maliktir. Eğer maddeten imkânsız de- gilse arzusu mutlaka is'af edilir. Maamafih ben üç dört lokmadan fazla yiyebilenini görmedim. Yemekten arta kalan — kısım, bizzat mahkâüm tarafından baş gardiyana verilen isme göre felâket arkadaşlarından birine yolladığı, bir kaç defa şahit oldum, ölüme mahküm olan adam, son yemeğini kendi zevkine göre değil, yiyemiyeceği için yollıyacağı arkadaşın zevkine göre se- çer. Mahküm yemek yemez demiştim, buna mukabil bol bol sigara içer. Fakat ölüme yaklaşan bir adamın ateşle oynaması teh - likeli olduğu için sigarasını yakmak iatodik- gçe, nöbetçi gardiyan, parmaklığın öte ta- rafından çakmağını yaklaştırır, onun eline vermez. Zaman Yaklaşıyor ! Bu müddet zarfında Sin Singin elendi- *i hazırlıkla meşguldür. Kendisine tahsis edilen hücerede, elektrik motörlerini göz- den geçirir, kablolarına bakar, muntazam işleyip işlemediklerini inceler. * Tam saat yirmi iki buçukt hükmüne göre çağıılan 12 şahit ne girerler. Fakat kapıdan geçtikleri birer birer itina ile aranırlar, Dikkat edilen şey hiç birinin yanında bir fotoğral maki- nesi getirmemiş olmasıdır. Ben bütün ha - yatımda yalnız bir defa bir şahidin bu a - raştırmalardan kurtularak içeriye bir fo - SÖN POSTA Mart Şehir Mlisînde anü Toplşntf münakaşa açan hatipler ! tiyatrosu Galip Bahtiyar Bugün de yazıya, beylik gazeteci Üslu- bile başlıyalım: tacelk kayıtlı bir Belediye reisimiz, hava tehlikesinden ko - İrunma tedbirlerine sarfolunacak. yirmi beş bin lirayla derhal işe başlamak müsaade- sini istiyordu: Bu istek gayet muvalık yö- rüldü. Ondan sönrü — örtülıkta — hazaretli - bir «ekmek kavgasın başladı: Galip Bahtiyar, kimyahaneye gönderilen ekmek, francala ve un nümul in en az on, on beş gün- de tahlil edildiğini söyledi. Ve bu uzun müddetin kısaltılması Kizumundan bahset- ti. Böylece başlıyan bu münakaşayı din « lerken, Napolyonun meşhur fıkrasını ha - tırladım : Kendisine yapılan bir istikbal merasi - minde top atılmamasına fena halde içer - leyen teşrifat ve saltanat düşkünü impara- tor, şehrin kumandanını çağırtmış, ve bu hürmetsizce ihmalin sebebini sormuş. Kumandan: — İstikbali devletiniz için yapılan me- i- İrasimde top attıramayışımın tamam elli başlamış: — Evvelâ barutumuz bitmişti! İmparator muhatabımın sözünü derhal kesmiş, ve: — Bu kedan Kâfi! demiş Geriye ka < toğraf makinesi soktuğunu bilirim. Bu şa- |lanları saymayın! hit bir gazeteci idi. Vak'a da Rutk Saydarm | ““KizkLöm bu salona girinee baş marpı idamı sırasında olmuştu. Ceplerinin araştırılmasından sonra şa - hitler hükmün yapılacağı salona götürü - etrafında Napoleonun bir Şehir meclisi dün iki saat süren son top- İ seyyahları, yanan adliye sarayının lantısını da yaptı: Evvelâ, riyasetin #müs- | 5 günden talepnamesi — okundu: | ekler> iki tane- sebebi varl demiş ve saymaya fazla kabarışından belli ki, . y Ser e Çoban Mehmedin eshabı emlâkten oluşu - Şehir kopan gürültü - Azanın sükütu ne zaman muvafakat manasına gelir? - fıkrası ve şehir meeclisimiz Yılan hikâyesi kadar uzayan ekmek mü- akaşasını açanlar da, sözlerine: — Ben ekmek işinden anlamam ama... Cümlesile başlıyorlardı. Bunu okuduktan sonra Napolyon gibi siz de, bu mesele et- |rafında söylenenleri öğrenmek istemiye - ceksinizdir. sanınm| Dünkü mecliste, Selâmi — İzzet, Refik Ahmet ve arkadaşlarının bir teklifleri de okundu: Son yangından sonra, — Sultanahmetten Kadirgaya giden cadde çok fena bir hal almış. Tozdan topraktan insan değil, oto- mobil bile geçmiyormuş. Halbuki, o civar- da yapılan hafriyatı görmeye koşan bütün seyyahlar, o caddeden geçmek mecburi - yetindeymişler: Yüârü ağyara karşı çok küçük düşüyormuşuz. Bu itibarla o cadde- yi düzeltmek, ve kadirga meydanına da ya park, yahut ta spor lâzımmış. Bir de, Eminönü sokaklara lâmba takılmalıymış! Azalar, bu teklifi makama havale ettiler. Teklif mükemmel: Fakat acaba, bele - diye memurları, hafriyat yerine — gidecek anesi gözlerini bağlıyarak mı geçire « * Pehlivan Çoban Mehmedin, belediye - den, Atpazarında bir yer istediğini batır - Tarsınız: Biçare Mehmet, bu dileğinin ne- ticesini anlamak için her hafta içtimaa ge - liyor, ve konuşulanları, azalardan çok faz- Ja alâkayla dinliyordu. Geçenlerde, işinin bütçe — encümeninea havale 'olunduğunu öğreninse kuvvetli bir üÜmidin sevincini duymuştu: Dünkü celse- de verilen karar, pelilivanın ümidini ta - bakkuk ettirdi: Belediye, bedava arsa hibe eyliyemez- miş. Fakat çoban Mehmede, #por klüpleri | 4 p; tahsisatından bin lira verilecekmiş: Bu he- sapça belediye, bu bin lirayı bir cebinden k, öbür cebine indirecek demek - tür! Pehlivan, işinin nasıl kitaba uyduruldu- Buni al erdirememiş. Zaten, üzümünü yediği bu kararın bağını pek merak ta etmiyor. Fakat, koltuklarının “ eskisinden — çok Atpazarında arsa sahibi olmak ona, koca Balkanlarda şampiyon olmaktan çok fazla gurur veri - yor! Elleri belinde, ağzı kulaklarında, azala- ve saf bir minnetle süzüyor, bize — Evvel allah, ben bunu öderim mil - yan tarafından doğruca koltuğa götürü - letimel diyor, lür, oturtulur. Başına bir tas, yüzüne bir maske, geçirilir, kol ve ayakları da birer lürler ve ölüm sandalyesinin karşısına dizi- kayış ile koltuğa sıkı sıkı bağlanır. Evvelce len sıralarda oturtulurlar. Ölüm Odasında bütün bu ameliyatın yapılması için dört dakikaya ihtiyaç vardı. Şimdi makinelerin di Bu müddet zarfında Sing Singin efen - |lâhı sayesinde yarım dakika yelişmekte - disi hep kendi, küçük odasındadır. Saat tam (23) te telelonla gardiyan da yanında bir papas ve bir yardımcı ile öldürülecek dir. Hazırlık bitince hâdisede hazır bulunan doktor bir işaret yapar, bitişik odada bek- mahkümun odasına girer, adam bu daki-|iyen cellât bu işareti işitince elektrik ce - kayı beklemektedir. Ayağa kalkar, veya reyanını açar, bir makine uvultusu işitilir, oturduğu sandalyeye yığılıp kalır. Her iki| P-bkümun bağlarına rağmen sıçramak is- takdirde de baş gardiyan ve yardımcısı onun koluna girerler ve önde papas oldu - ğu halde bu defa idam salonuna açılan ka- pıya doğru yürümeye koyulurlar. ” Ben 138 kişinin öldürülmesinde hazır bulundum, bunlardan yalnız bir tanesi sü- rüklenerek götürüldü ve yalnız üç kişinin ellerinin bağlanmasına Küzüm hâsıl oldu. İdam salonu geniştir, ortasında berber koltuklarına benziyen — bir koltuk, ter gibi, bir hareket yaptığı görülür, hafif bir yanık kokusu sezilir. Elektrik cereyanı ilk 10 saniyede (2,000) volttur. Sonra arkası kesilmeden 10 saniye müddetle 550 volta indirilir. Daha sonra yine arkası ke- silmeden 10 saniye için tekrar — (2,000) volta çıkabilir. Bütün bu iş bir dakika sü - ver. Sonra cereyan kesiliri Adam ölmüş - tür. Maskesi çıkarılır ve o zamat gözlerinin onun | ekseriyetle erimiş olduğu görülür. Bundan karşısında da şahitlerin oturmalarına mah-|sonra baş gardiyan ile yardımcısı cesedi sus bir kaç sıra vardır. Salonun dip tarafında, iki kapı görülür. Bunlardan birincisi içinde fethi meyit yapı- ameliyat odasına götürürler. * Cellât cesedin ortadan kalktığına emin lan doktor odası, ikincisi de e<llâdın otur-| olduğu zaman hüceresinden çıkar, artık duğu elektrik merkezine mahsus odadır. boş kalan koltuğa bükar ve evine gider, Binsenaleyh ne cellât mahkümu görür, |Fakat muhakkak geceyi uykusuz geçire - ne de mahküm cellâdı tanır, cektir.» Onun bu niyetle çıkacağı minderde kar- şısına düşecek rakibin vay haline! * Dünkü toplantıda beni en fazla eğlen - üren şehir tiyatrosu etrafında kopan gü - rültü oldu. Bu gürültünün fitilini ateşliyen Bay Hamdi de ekmek işinden bahseden- ler gibi söze: Ben tiyatrodan anlamam amal diye başladı. Eğer münakaşanın bazı taraflarını zik - Te değer bulmasaydım, — yazımda — onun sözlerine de yer vermiyecektim, Fakat ya- zacaklarıma göz gezdirecekler bu tiyatro münakaşasını buraya geçirişimi de, ekmek kavgasına yer vermeyişim kadar tabii bu. Tacaklardır! Bay Hikmet: — Ben tiyatrodan anlamam ama! diye başlıyan sözüne şöylece devam etti — Şehir tiyatrosunun elli bin lira açığı var. Tiyatroya verilen bahçeyle «bar» 1 da hesaba katarsak, bu takam (80) bine çı- kabilir. Fakat bu işten anlıyanların söyle . diklerine göre, — tiyatramuzun dar zamanımızda verdiğimiz bu külliyetli parayla hiç mütenasip değiliniş. Üstelik te, san atkârlar, hallerinden müşteki, âtilerin- (den endişelimişleri , randımı Abdülkadir Ziya Bana öyle gelir ki, bu vaziyette bilt yatromuzdan, şikâyet yerine, randım temek hakkına sahibiz! Bunun cevabını, Muhittin Üstündağ di ve: — Efendim, dedi, bahsolunan ler, bazı artistlerin zevzeklikleridir. onların terbiyelerini lâzım gelen ** verdim. Tiyatronun randımanına gelince, bt sustaki cevabı, getirtilen mütehassıs " Eberin ağzından arzedeceğim : Eber geldi: İzmirde, Ankarada. bulda tetkikatını yaptı. Ve gil gün önce, beni ziyaret etti. Gördük den edindiği intibaım fevkalâde lehi olduğunu bildirdi. Hattâ: — Ben, dedi Faustu, tam yirmi iki leketin tiyatrosunda seyrettim. — Bif müstesna, bu eser, hiç bir yerde, İsl kadar muvaffakiyetle temsil memiştir. Ve seyrettiği Yarasa operetindeki kaç genç artist için de: — Bunlar, dedi, biraz daha çalışt!! larsa, beynelmilel olmaya namzettirİt Muhittin Üstündağdan sonra, AP kadir Ziya ayaklandı. Ve - gülece ama - söze: — Ben tiyatrodan anlamam amâ” ye başlıyarak devam etti: — Bugün tiyatromuz, bomboştuf . Entelektücl kimselerin sözlerinde? dığım ilhama göre, bu boşluğun bi, alınan dühuliyenin çokluğudur. Bi yatro için bu kadar para harcıyoru” öyle gelir ki, bu fedakârlığı biraz arttırmak şartile bu tiyatroyu beda'f? oynatabiliriz. | Hem tiyatroya münevverler gide'” buki maalesef, bizde en paraları kıf lar da münevverlerdir. Muhittin Üstündağ; benim hiç relit meden yazdığım bu sözleri haksız '1 Ve gelecek yıl, tiyatronun ucuzla! bildirdi. * Belediyenin mülhak — bütçesi ol reis vekili Bay Tevlik habıre 40 — Kabulmu efendim? Fakat azalar artık bu sorguya " — Muvafıktır! cevabını vermey? suz sayıyorlardı. O kadar ki, nihayet rek, 3014 daima cevapsız kaldığını görünce” . —Sükutunuzu —muvafakat :07 Demek mecburiyetinde kaldı! Ve bütçe, bu şekilde tasdik ul""d': in, alkışlarla karşılanan — * hitabesini müteakip —meclisin b" toplantılarına nihayet verildi. . Muvakkaten kesilen kımetleriti"i nazesini takip eder gibi matemt zalarla birlikte dışanya — çıkarke? dandım: hat «Bu kubbede baki kalan bü_r imişle Selim