8 Ekim 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 5

8 Ekim 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KİLİKADI İnsanlar, kederli veyâ neş'eli anlarda türkü söyler. Köye doğru çamurlu kara yola atları sürünce Müatecep ağır bir türkü söylemeye koyuldu. Yağmur gibi ağır bir türkü... İçinde kederle sevinç el- ele vermişti. — Diiyh oğlum! Bir ev yaptım Sozdan samandan İçine de girilmez Tozdan dumandan Ona: — Mütecep, neden reze'sini takmıyoraunf — Âşık evini sıvaf! — Sayvan çöküyor! — Evinin bacası vıkılmış! diye söyleyince, O: — Gözüm bir şey görmüyor! — Hiç bir çivi kokmak bile istemiyor canım! — Bizim buradan kısmetimiz kesildi! — Artık gideceğim. yerlerdeki sayvanımı sivarım diye cevap veriyordu. . porta'nin İşine de girilmez Tozdan dumandan... Yağmur da başladı mı durmak biluezki, Hayvanlar çamuru ikiye yararak ilerliyorlâr.., Bütün tarlasını Masutlar köyü muhacırlarının toprağını alan ço- koy (*)'a satmıştı. Varını yoğunu da sandıklara çivilemiş &ayvan altına dizmişti. Hasan Fakvlılarla ber&ber gi: decekti. Gideceği yerde, yeni bir hayata başlıyacak: ev ve tarla yapacaktı : Bir ev yapdım Sazdan samandan... Demek, yine komitacıjar!.. Hep- sinden yakında kurtulacak. Şükür!.. (*) Derebeyi TI Yazan: Cavit YAMAÇ İP Cavit YAMAÇ — Haydi oğlum!... Deeyh... Araba daha sürekli yol almağa başladı. Müabeceb; kesilen yağ- murun arkasından başını kaldırdı. Hava soğuktu. Gocuğunu ne diye almamıştı? Birden, atlardan biri kişnedi. Yol kâmilen Türk olup, bütün sâ- kinlerinin hicret etmiş olduğu köy- lerden birinin ortasından geçiyordu, Bütün köyü bir mezarlık sü- küneti kavramış. Yalnız, sahipleri tarafından terkedilen serseri kö- pekler, yıllarca bekledikleri kapı- ların önlerinde acı acı uluyorlardı, Yıkılmaya yüz tutan evlerin sanki çatırdısı duyulyor camsız pencerelerinden yanık senler geli- yor gibiydi, Müsteceb'in kalbini sert bir el yakaladı ve ezdi... Göz- lerini yerinde yeller esen yağmu- run değilde başka bir şeyin dol durduğunu hissetti : * Yetiş anacığım. * Yetiş babacığım . “ Hanifenin mezâan *Tah-ta-la-na-cak. — Diiyh... Haydi oğlum... Bir horoz sesi duyuldu. Muha- sir köyünden, değil, çok zekliğk., dan geliyordu, Müsteceb, ıslak gözlü bir sabahta atlarını sürüyor. ve araba acı seğler çıkararak iler- liyordu. Araba, her Deliorman köyünde olduğu gibi, Kilikadı'ya, yolun iki tarafa serilen mezarlığın ortasın- dan girdi. Sanki köye ilk defa geliyormuş gibi Müsteceb ürkekiikle mezarlığa baktı, Sanki, hergün buradan geç- miyormuş gibi şimdi mezerlar ona acaip bakıyor ve köyün herhangi bir tarafından hiç bir farkı olmayan bu mezarlık yeni yepyeni gü- rünüyordu. Anasını, babasını, kar- deşipi, dayısını bu mezârlığa göm- müştü. — Gitmeden mezarlarına bir yıbrık gu dökeyim!.. Çocukken öğrendiği bütün du- aları unutmuştu. Cami'ye ayak ba- sarken onu gören de yoktu. Tokat arabanın öünde büyük bir ağız açıp esneği, araba av- luya daldı: — Bırrr... geldik oğlum... * Orküş, Müsteceb'in kana, uzuu boylu yegil ürkek gözlü ve insanı, yaşını tebessümünden tahmin et- meye sevkeden bir kadındı. Müs- teceb'e «Hoş geldin!» derkeli ara- badaki ytikleri indiriyor ve Müs- teceb'in ilk defa gevezelik etme- den büyük bir ciddiyetle etların hamut'larını çözüşüne bakıyordu. Bir an gözleri birbirininkilere takıldı. Sonra Müsteceb ağır ka- yışları yüklenerek ahır'a götürdü. Kadın, kırk yıllık sağlam kocasını bu ağır yükün altında ufak ve ezilir buldu. — Devamı gelecek syyıda — 243 — Servetifünun — 2407

Bu sayıdan diğer sayfalar: