KİLİKADI İnsanlar, kederli veyâ neş'eli anlarda türkü söyler. Köye doğru çamurlu kara yola atları sürünce Müatecep ağır bir türkü söylemeye koyuldu. Yağmur gibi ağır bir türkü... İçinde kederle sevinç el- ele vermişti. — Diiyh oğlum! Bir ev yaptım Sozdan samandan İçine de girilmez Tozdan dumandan Ona: — Mütecep, neden reze'sini takmıyoraunf — Âşık evini sıvaf! — Sayvan çöküyor! — Evinin bacası vıkılmış! diye söyleyince, O: — Gözüm bir şey görmüyor! — Hiç bir çivi kokmak bile istemiyor canım! — Bizim buradan kısmetimiz kesildi! — Artık gideceğim. yerlerdeki sayvanımı sivarım diye cevap veriyordu. . porta'nin İşine de girilmez Tozdan dumandan... Yağmur da başladı mı durmak biluezki, Hayvanlar çamuru ikiye yararak ilerliyorlâr.., Bütün tarlasını Masutlar köyü muhacırlarının toprağını alan ço- koy (*)'a satmıştı. Varını yoğunu da sandıklara çivilemiş &ayvan altına dizmişti. Hasan Fakvlılarla ber&ber gi: decekti. Gideceği yerde, yeni bir hayata başlıyacak: ev ve tarla yapacaktı : Bir ev yapdım Sazdan samandan... Demek, yine komitacıjar!.. Hep- sinden yakında kurtulacak. Şükür!.. (*) Derebeyi TI Yazan: Cavit YAMAÇ İP Cavit YAMAÇ — Haydi oğlum!... Deeyh... Araba daha sürekli yol almağa başladı. Müabeceb; kesilen yağ- murun arkasından başını kaldırdı. Hava soğuktu. Gocuğunu ne diye almamıştı? Birden, atlardan biri kişnedi. Yol kâmilen Türk olup, bütün sâ- kinlerinin hicret etmiş olduğu köy- lerden birinin ortasından geçiyordu, Bütün köyü bir mezarlık sü- küneti kavramış. Yalnız, sahipleri tarafından terkedilen serseri kö- pekler, yıllarca bekledikleri kapı- ların önlerinde acı acı uluyorlardı, Yıkılmaya yüz tutan evlerin sanki çatırdısı duyulyor camsız pencerelerinden yanık senler geli- yor gibiydi, Müsteceb'in kalbini sert bir el yakaladı ve ezdi... Göz- lerini yerinde yeller esen yağmu- run değilde başka bir şeyin dol durduğunu hissetti : * Yetiş anacığım. * Yetiş babacığım . “ Hanifenin mezâan *Tah-ta-la-na-cak. — Diiyh... Haydi oğlum... Bir horoz sesi duyuldu. Muha- sir köyünden, değil, çok zekliğk., dan geliyordu, Müsteceb, ıslak gözlü bir sabahta atlarını sürüyor. ve araba acı seğler çıkararak iler- liyordu. Araba, her Deliorman köyünde olduğu gibi, Kilikadı'ya, yolun iki tarafa serilen mezarlığın ortasın- dan girdi. Sanki köye ilk defa geliyormuş gibi Müsteceb ürkekiikle mezarlığa baktı, Sanki, hergün buradan geç- miyormuş gibi şimdi mezerlar ona acaip bakıyor ve köyün herhangi bir tarafından hiç bir farkı olmayan bu mezarlık yeni yepyeni gü- rünüyordu. Anasını, babasını, kar- deşipi, dayısını bu mezârlığa göm- müştü. — Gitmeden mezarlarına bir yıbrık gu dökeyim!.. Çocukken öğrendiği bütün du- aları unutmuştu. Cami'ye ayak ba- sarken onu gören de yoktu. Tokat arabanın öünde büyük bir ağız açıp esneği, araba av- luya daldı: — Bırrr... geldik oğlum... * Orküş, Müsteceb'in kana, uzuu boylu yegil ürkek gözlü ve insanı, yaşını tebessümünden tahmin et- meye sevkeden bir kadındı. Müs- teceb'e «Hoş geldin!» derkeli ara- badaki ytikleri indiriyor ve Müs- teceb'in ilk defa gevezelik etme- den büyük bir ciddiyetle etların hamut'larını çözüşüne bakıyordu. Bir an gözleri birbirininkilere takıldı. Sonra Müsteceb ağır ka- yışları yüklenerek ahır'a götürdü. Kadın, kırk yıllık sağlam kocasını bu ağır yükün altında ufak ve ezilir buldu. — Devamı gelecek syyıda — 243 — Servetifünun — 2407