8 Ekim 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11

8 Ekim 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— İkonuşmatar)| Şiirde Ne Yapmak İstedim ? İs | Yazan: Halid Fahri Ozansoy | HATIRAN Bekliyorum .. bir gül döküldü vazoda .. Bekliyorum .. ses yok, ölgün piyanoda .. Eşyada ağlıyor ayrılık günümüz, Çehren aksetmiyen ayna bile öksüz. Şezlong taşkesilmiş gibi sert ve kuru; Yastık: «Hani, diyor, başının çukuru 9» Akşam pencereyi dumanla sarsa da Mavi çay fincanın tütmüyor masada. Gizlice kırılmış gibi porselenden Bir hüzün taşıyor ayrılınca senden. Bekliyorum kapı açılacak diye, Aldanıp vehmimde doğan belirtiye. Yazık ki ne resmin var, ne fotografın; Yalnız bir hatıran, üstünde bir rafın Bürünmüş uyuyor o baygın kokuna: Yıpranmış bir roman, okuna okuna... Fakat aşklarımızın yalnız ayrılık acıları yok, mes'ut anları, saatleri de var. O hazlı dakikalar, bizde, bir kadehin dibindeki son şarap damlaları gibi birikmişlerdir. O tatlılığı, en acı hatıralar içinde bile kaybedemeyiz ve o zaman terennümlerimiz, bir neşden doğan besteler haline gelebilir : DENİZDE AY İndi solgun ve ilık Ay ışığı denize. Balrengi bir tatlılık Çöktü gözlerinize. Baktınız, uzun uzun Bu sulara baktınız, Sulara ruhumuzun NASILSINIZ! Bu kelime ne ince titredi dudağında, Bir çiğ sanki çınladı bir gülün yaprağında. Beg oldu pencerede güneşin ışıkları... Bir hıçkırık dolaştı yeşil sarmaşıkları... Nasılsınız 9.. Hangi söz daha akışlı bundan: Suda sıyrılır gibi bir inci kabnğundan Yalnız bir saniyecik bir dudak titremesi... Ne tatlı «Nasılsınız $» diyen bir kadın sesi... GELİŞİN Ne tılsım var ki senin o ayak seslerinde Kanaryalar ötüşür altın kafeslerinde. Güneş çiçeklerini canlandırır halının Bir gül titrer üştünde her muhabbet dalının. Aynalar “derinleşir sana yol açmak için, O güzel endamıns nurdan kol açmak için. Gegerken naz içinde sen salına salına Vazolardan çiçekler sarkar omuzlarına. Ve birden iki gözle karşılaşır, durursun, Ah o zaman, sevgilim, yolünu unutursun.. O zaman bir çöl gibi aynalar kalır bomboş, O zaman salon daha gölgelidir, daha log. Bir ruh titrer sabahın derinden seslerinde, Kanaryalar ötüşür altın kafeslerinde... Pilosof ve şair, bilhassa büyük bir estetikçi olan Jean-Mari Guyau, şiirden bahsederken diyor ki: «Ortada, sadece estetik heyecanın itiyad saika- sile yıpranmış olmasından dolayı, bize ekseriya en az şairane gelen şeylerde şiiriye bulmak mesele değildir. Adeta her kaldırım taşını saymışım gibi, her gün geçtiğim sokakta şiir vardır ; fakat herhan- gi ekzotik bir memleketin bir köşesindeki küğük bir İtalyan yahut İspanyol sokağında bu şiiri ken- dime hissettirebilmekliğim daha güçtür.» Kısa fakat çok canlı bir izah! O helde oniaşılı- yor ki, lâzım olan, &olgun ihsaslara tazelik vermek- tir, yahut yine Guyau'nun dediği gibi her günün hayatı gibi eski olan şeyden yeniyi bulmak, mutadın içinden hiç beklenmiyeni çıkarmaktır. n İste bugün, benim de şiiri anlayışım Guyau'nun bu tarifine uymaktadır. Yalnız buna şunu ilâve etmek isterim : hergünkü hayatımız içinde eskiyi ye- ni mutad olanı hiç beklemedik tarza sokarken Tadını bıraktınız, Bu tatla aydınlanan enginlere aktınız | BİR KADIN UYUMADA Yeşil bir su uykusu uyuyor sanki oda, Islak bir yosun gibi ay ışığı aynada.. . Ne bir ses, ne tfısıltı.. yalnız hafif nefesler.. Nilüfer kadar beyaz bir kadın uyumada.. Bir kadın uyumada, saçları darmadeğın, Kimbilir hangi güzel rüyayı tada tada?.. O böyle yadum yudum içerken uykusunu, Hayalini öpüyor ay ışığı aynada, 249 — Servetifünun — 2407

Bu sayıdan diğer sayfalar: