Stefan ZWEİG — » PERİŞAN HİSLER Ziya YAMAÇ | 2 ouuün cinsi esrar hakkında süküt et- mesi icabettiğini neden kendisine emretmedim ? Sirrına vakıf olmayı o derece arzu ediyordum ; bana ona ve herkese karşı suçlu olduğuna inanmayı öyle istiyordum ki onun hiddet dolu, siçakça itiraflarım mestolarak dinledim. Reddedilme hadiseleri bizi ortak yapmıştı. Bu suretle müşterek fakat meşkük bir hiddetin sevkile aşka benzer bir hisse kendimizi kaptırdık. Fakat vücutlarımız biribirini ararken dü:- şüudüğüm ve konuştuklarımız yel niz ona dairdi Bazen sözleri bana dokunuyor ve bu takammül edil- mez hale müsaade ettiğime pişman oluyordum. Lâkin vücudum ira- deme tabi olmuyordu ve cinsi zevke vahşicesine ram oluyordu. i Ben sevdiğim insanı aldatan kadı- bin dudaklarını öpüyordum. Sabaha karşı ağzımda bir hi- cap aoılığı duyarak odama doğru gizlice sıvıştim. Hislerime vücudu- mün hararetini hakim olmaktan kurtulduğum anda acı hakikatle ve sefih fiilimle karşı karşıya kal. dım, Derhal bir daha onunla yüz- yüze gelemeyeceğimi, elini sıka- mayacağımı anlamıştim. Ben onu değil kendimi kirletmiştim. Benim için tek çare kalmıştı: kaçmak Bir sıçma nöbetine tutulmuş gibi ha- raretle, kituplarımı ve eşyalarımı topladım; kiramı ödedim. Eve döndüğünde o beni burda bulma- malıydı. Bende tıpkı onun gibi sebepsiz ve esrarlı bir &urette orta- dan kaybolmalıydım. Fakat bu hummalı faaliyet es- nasında elim birdenbire dondu kaldı. Merdivenlerde acele bir ayak seai işitmiştim. Bu onun adamları- nin sösiydi. Bir ölü kadar sararmış olma- lıydım. Kapıdan girer girmez hocam ürkerek ; -— Ne oldu sana yavrumf diye Mis, 2 — Servetifünun — 2406 haykırdı. Hastamısın Geriye doğru çekildim ve elini uzatınca mukubelede bulunmaktan çekindim. — Fakat ne oldu, başına birşey- mi geldi. Yoksa halâ.. dargınmıtın f Enerjik adımlarla pencereye doğru yürüdüm. Yüzüne bakamı- yordum. Sanki sesindeki merha- met eski yaramı açmıştı. İçime yakıcı, haşlayıcı bir utancın ya- yıldığını hissediyor, bayılacak gibi oluyordum. Fakat onun şaşkınlığı ve hay- reti de az değildi. Birden bire fı- gıltı halinde, adeta kısılmış bir seş- le garip bir sual &ordu: — Yoksa hakkımda şeymi söylendi. Yüzümü kendişine çevirmeden «hayır» makamında başımı salla- dım. Çıldırtıcı bir hissin tesiri al- tında olmalıydı ki israrla durma- dan: — Söyle... Hakkımda sana bir şeyler söylendiğini itiraf et... Ki- min tarafından olursa olsun, bunu öğrenmekte israr etmiyeceğim. Tekrar menfi cevap verdim. Olduğu yerde tag kesilmişti, Her halde bavulları, hazırlağdığımı, ki- tapları topladığımı farketmiş ve ani girişile işime mani olduğunu anlamışn. Dehşetli bir heyecan içinde yanıma yaklaştı ve: — Gitmek mi istiyorsun Rolandf Hazırlandığını görüyorum... Doğ- ru söyle gidecekmisin? Kendimi biraz toparladım ve sonra : — Gitmem lâzım... Affedin İakat (size gidişim hakkında bir gey söylemem. Daha sonra mek- tupla bildiririm. Bundan başka bir söz söyleme- ge muvaffak olamadım. Boğazı- ma bir düğüm tıkanmış, kalbim şiddetle çarpmağa başlamıştı. Ho- cam ilkönce hayrete kapıldığı sana bir halde sonradan yorgun ve müte- vekkil bir tavır almıştı. — Belki gitmen iyi olur Ro- land... Evet böyle daha iyi... Senin için... Ve herkes için... Fakat git- meden evvel seninle konuşmayı arzu ederim. Akşam saat yedide, her vakitki saatte, bana gel. Er- kekçe vedalaşmış oluruz. Niçin kendi kendimizden kaçalım ? Mek- tupla izaha kalkışmak çocukça bir şey olur. Hem de bu bize yakış- maz, Sonra, söylemek istediklerim kâğıda yazılacak çinsten şeyler değil... Şu halde geleceksin, değil mif Söylediklerine karşı başımı sal- lamakla iktifa ettim. Halâ bakış- larımı pencereden ayıramıyorum. Fakat sabahın lâlif ışıklarını Mi düğüm yoktu. Dışarısı ile aram sık ve gamlı bir perde süiEiz vi Saat yedide son defa olarak sevgili odaya ayak bastım, Akşa- mın ışıkları perdeler arasından içeriye sızıyor; odada ancak mer- mer büstlerle camekânın ardında sıralanmış ciltler görülebiliyordu. Ey benim hatıralarımın sadık yu- vası | Senin bağrında kelimelerin ve espri aleminin heyecanlarını, İüsununu her yerden fszla tattım. Seni halâ o ayrılık günümde gör- düğüm gibi hatırlarım, Aziz var- lığın, koltuktan gayet ağır kalktı- ğını ve bana bir gölge gibi yak- laştığını tekrar görüyorum, İhtiyar hocanın karanlık içinde yulnız al. nının yuavarlaklığı ve saçlarının beyazlığı seçiliyor, Eli elimi arı- yor; kederli bakışları yüzüme çev. riliyor; beni elimden tutarak bir sandalyayu götürüyor ve: — Otur Roland; açik konuşa- lim. İsrar etmiyorum #akat bu son saatimizde aramızda geçen her şe- yin baştan başa durulması daha