b Hüseyin hurriyete kavuşmuştu. Beşinci yi- lın onunda bu ferayat ve iyilik arzuları içindeki garip hislerin fi- lizlenmesile yeni birizdırap ve ke- dere yol açtı, 17 yaşının en coğ- kun ve hararetli devresinde idi. İzah edemediği bu hisler bir ve- hani prenseslerin rüyaları kadar gizli hayali iklimlerine sürükleyip sonra çirkinliğini, gülünçlüğünü düşünür düşünmez hakikaten acı kuruluğile baş başa kalıyordu. O zaman kulubesinde, saatlerce ba- şını yastıktan kaldırmıyarak hare- ketsiz durur veağlardı. Altıncı Şı- lın ilk aylarına doğru artık taham- mülü kalmadı. Ve ormana çıkmaz oldu, bazan bulanık renklerin gön“ meğe başladığı, ormanın yavaş ya: vag karanlığa gömüldüğü akşam- larda; yolunu kaybeden avcıların seslerini garip bir hazia dinlerdi. Uzaklarda gittikçe silinen bu kuv- vetli erkek sesleri içini ürpertiyor, vücudunda sıcak bir elin temasını duyar gıbi oluyordu, sonra herşey sessizliğe gömülür, bir kaç vahşi hayvanın kükreyişini dinliyerek; «muhakkak parşalanmıştır» diye düşünürdü. Bu değişmeyen ts- biat ortasında hayatını karanlık bir ormana gömmüştü. Fecir ve şalak zamanları bile yeknesak geçen bu dünya patçasinda yapayalnız bulunmak ne kadar azaptı. Buna rağmen insanlar içine çıkmak Öl- mek demekti!. Zaten ona ne ihti- yaçları olabilirdi1., Kökleri toprak- tan dışarı uzanmış iri ağaçlar, renkli ardıç kuşları, altun gözlü sincaplar, kadifa tüylü maymun- lar ve bütün ormun hayvanları yoruyor, bıktırıyordu. Parmakla- rının ucunu vücudunda dolaştırdı- ğı zamanlar; kemikleri görülecek derecede şeffaf cildinin altındaki damerlarının bir ihtiras: sarasiyle tltrediğini hissederdi. O zaman izdırapları ruhunun nihayetsiz boş- lukları içinde olanca kuvvetile baş gösteriyor, onu bir an rabat bi- rakmıyordu. Yıldızsız bir gece, 58- fağa bir saat kala garipbir rüya gördü. Beyaz ormana çıkmıştı. Ba- gının üzerinde, kızgın öğle güne- gini gölgelandiren sayısız kuşlar ve dallara sığrayau maymunlar dolaşıyordu. Hiç bir zaman bu k&- dar güzel ve reukli kuşlar görme- misti. Yürüdükçe, sayıları çoğalı- 36 — Servetifünun — 2406 Hulilki'nin inf yor, kanatları beyez geceler orta- sıuda parlayan yıldız serpintilerine benziyordu. Tüyterinin rengi mer- can balıklarından ve Hind yılan- larının derisinden daha güzel ve göz kamaştırıcı idi. Durdu. Ve bir kavak ağacının tapraktan di- şarı çıkan kalın köküne oturdu. Bütün kuşlar etrafına dizildiler. Sonra hep bir ağızdan: — Kederini biliyoruz, küçük kız, diye hısıldadılar., Çirkinliğini düşünerek izdırap çekiyorsun.. Ü- midsiz olmak senin gibi iyi bir insana yakışır mı?.., Madem ki yaşı- yorsun, bayatın zevklerini tatma- lıaın!.. Hürriyetin ve aşkın zevki- ni,.. Şimdiye kadar seni teselli i- çin en güzel şarkılarımızı göyledik. Fakat gözlerinin kederle daima gamlı oldağunu gördük. Tabiat, üzüntülerini arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Ruhun gölgekiz ve kuru toprak kadar bomboş... Bu halinle insanların arasına ka- rışmağa utanıyorsun!. Şarkılarımız hurriyet ve serbestliğin o eşsiz ik- limine seni ulaştıramıyor... Orman- daki bütün dostların sana kederi- ni unutturacak şeyi yapmaktan acizdirler, Mukavemetsiz bir istek- le muzderipsin, iyi kaipii kız.. Bu halinle, sana evelce gülen insanlar, şimdi ağliyocaklardır.. Genç kız bu meltem rüzgârları kadar serin ve su çırıltısı kadar hafif sesleri dinledikten sonr# : — Sizi seviyorum küçük kuş- lar, diye bağırdı. Siz huarriyetin meleklerisiniz.. Sizi bütün ruhum- ia seviyorum. Sizden hiç bir za- man ayrılmıyacağım. Kuşlar: — Neye yarar diye cevap ver- diler.. Hiç bir zaman insan sevgi- sine benzemez ba,. Biz, çorak ru- hunu nasıl doldurabiliriz. O kud- ret bizde olsaydı orman çirkinler, bedbahtlar ve sevgilileri tarafından terk edilen sayısız aşıklarla taşar, dururdu. İnsanlar o zaman; ancak bür hikâyesi j rahatımızı kaçırmak ve yüvaları- mızı dağıtmak için gelirler. Deri- lerimizden güzel kumaşlar, tüyle- rimizden yumuşak yastıklar yapar- lar, Şimdi bizi dinle, küçük kız, (renkli kanatlarını uzatarak ) or- manın sağ tarafında, beşyüz adım kadar ilerde, dullarına sarmaşık fidanları esimi gibi Kavak ağa- Cı vardır. ağaç, ormanın iki buçuk os en ihtiyar, alim ağa» cıdır. Yetmiş yıl önde bir yıldırım göğdesini oydu. Kovuğunda, şimdi bir güzellik perisi oturur, Ona hemen bu gece git.. Fakat periyi ürkütmemek işin eline ince bir söğüt dalı al, Ağaca yaklaşır yak- laşmaz onu üç defa hava boşlu- ğunda salla.. Yılanların ıslığına benzeyen ince sesi ormanın sükü- netini yırtacak, peri seni içeri alacaktır. Güzellik Tanrısına bed- bahtlığından ve yalnızlığından bahsetmeğe luzum yok. Onun için herşey malümdur. İçimizden ge- çenleri bilir.. O seni hürriyetin ve aşkın eşsiz alemine çıkaracaktır. O vakit şarkılarımızı dinlemek için ormana geldiğin zamanlar başka bir zevk duyacaksın.. Küçük dost- larını hatırdan çıkarma,. Senden ayrılmak bizim için en büyük azap ama, ne yapalımki senin büyük iztirabını artik dindiremeyiz!.. Hayâi, yolun açık olsun iyi kalbli 1Z.. Sonra, küçücük renkli kanat- larını çırparak uçuşmağa başladı- lar. Uzaklaşan her kanadın altın- dan parlak su damlaları beliriyor, dağılıyordu. Maymunlarda: — Bize benzeyen bir dostumu zu kaybediyoruz 1, Şimdi bizi kim himaye edeçek.. Diye ağlaştılar. Sesler kesildi. Kız, uyandığı zaman garip ve &- cak bır kolku içini sarmıştı. Ogün hiç dışarı çıkmadı. İlerde, tflen- lar ardında bulanık ve sıkıntılı bir akşam başlıyor, yaprakların üze- rini kaplıyan kül renkli örtü git- tikçe kararıyordu. — Devamı gelecek Sayıda —