— 292nci sohifeden devam — — Dantelâlar, fistolar, yumak- lar, makaralar !, Bazan güraniye bir giriş İle: — Haslar, patiskalar, mânpol- lar, yolllar!, — Kazmirler, şayaklar !, Gibi bağırtılarla : — Edepsiz, terbiyesiz ! — İlâhi elin ayağı kırılsın! — Körol İnşalla !. — Hanım artık çıkalım, bay- gınlıklar geliyor ! — Vallahi arkamızdan geliyor! — Vay anneciğim!, Ayağım! Ayağım !. — Hele şu tellâk bozuntusuna bak! — Mektepli! Mektepli !.. Şimdi kurumuna |.. — Vay kaksövan karı vay!. — Kakavan karı mıf Al sana kakavan bir şemsiye... Çat!. — Al sana da bir yumruk... — Yarın bu saatte, yine bu- rada! — A kardeş senin de gözün oynaşta |, — Bırakıyor mu ya ? Koltuğu- mun $ltında! Gibi fhsıltılar, zırıltılar, ağız dalaşları, çatırdılar, patırdılar du- yulurdu, “Öğleden biraz sonra başlıyan, ikindiyi müteakib tenhalaşan bu benderi azimde türlü türlü alışve- rişler olurdu: Çimdik, sürünme, dürtme, çatma, başörtü çekme, çarşaf ferace kesme, sıkma, &ikış- tırma, kucaklama, abanma, konuş- ma, çevirme, yol kesme, darılma, azarlama, şemsiye, tokat, bohça, paket, pabuç vurma, iğne sokma, tükürme, püskürme... “Arada sırada iki atlı bir iki konak srabasının bu mahşer rezail arasında ağır ağır yürüyerek bil- hassa yakışıklı çırağı, kalfası bu- lunan tuhafiye mağazaları önünde Kâğıthaneye gidiş “Fener gazinolarında üç dört kayıklık oldular. Unkapanı tarafını tarasaut ediyorlardı, Bir aralık dı- şarıdan çıkanlardan biri telâş ile girerek : Geliyorlar ! deyince cümlesi kalktılar. Birer ikişer iskeleye doğ- ru yürüyorlardı. Üç sandala ku- ruldular, Hasköy kıyılarına gidi- yorlardı. Sıra olmuş üç tane iki çifte piyade göründü. Sularımızın yegâne zineti olan bu gçiftelerde ikişer hân:m ile karşılarında otür- melarından ve bir ikisinin siyahı olmasından dolayı hizmetçi olduk- ları anlaşılan birer kadın daha var- dı. Hanımların altısı de, o zama- nın modası hükmünden olarak devrik yakalı, boncuk işlemeli, pembe mantin feraceler giymişler, al hotozlar kurmuşlar, tülden ince yaşmaklar tutunmuşlardi. O ne gi- zellikler.. o ne yakıştırışlar!. en hafif bir rüzgâr, ihtimelki kayığın hızı yaşmakların üstünü dalgalan- dırdıkça, saç mı, zülüf mü, dünbül mü, ne derseniz deyin, işte onlar uçuşuyor, fakat, yine, yerli yerine gelip konuyordu! Bu nârin filo aheste gidiyordu. Bir sandal bir piyadeden mürekkep bir sınıf teş- kil etti. Öndeki sandalda mutrip ahzı mevki etmişti, sazları ahenk ediyordu, Keman, kanun, lâvtanın tıntınları işitiliyordu, Aradan biraz geçer geçmez başladılar... “Muntasır teşrifine çifte kayık!,, “Bunlar Acemin takımı ile dost- larıydı. Karaağaç önünde tiz, tatlı bir feyat koptu! İçlerinden biri taksim ediyordu : “Yârin bu kadar cevri gelir miydi hayale !, ”Güş etmedi ahım beni döndürdü hilöle!, “O silsilel nâğmat, gündüz ol- duğu halde bile Sütlüce, Bahariye üzerlerinde temevvüç ediyordu. Fi- lo Kâğıthane medhalinde bulunan saz adâlıkların kıyısına doğru ileri- ledi. Belki elli altmış yabancı ka- yık, sandal etrafını almıştı,,. Kağıthane “Derede ilerledikçe izdiham a- rasina gokuluyorduk. Darbuka, zilli maşa, çığırtma, orta yerinde başı- n& al ipek mendil sarmış, sineküşa, kuşak sarkık,* pantalon düşük bir siyahı rakseden sandal mı, zurna çiftenâğra havalarile sahilde el çır- pan, göbek atan, başörtüleri uça rı, yeldirmeleri omuzdan sıyrılmış kıpti karıları mı, sekdirme klârinet nâğmelerile taksim eden, şarkı 0- kuyan, Prokalı hanendeler mi, kayık kayık, sandal sandel gelip geçen yaşmaklı, peçeli, örtülü, hat- tâ şapkalı, açıkbaş, kenarları oya- larla müzeyyen yemenili, saçları arasına yapma bir gül sıkıştırmış elinde fulya, zerrin ve hattâ, Ka- ragöz'deki Şirin'i andıran Musevi kadınları mı, başına ucu katır tir- nağı püsküllü saz külâh giymiş maskaralar mı, soyunup dökülerek ağaçlar altında hasır üstünde ks- deh tokuşturanlar mı, esvattan işi- dilecek derecede bir hart ile pey- nirli pidenin belini bükenler mi, içinde armonik, keman Tatavlis havalarile ardını görmiyecek dere- cede dalgın giden, kıç taraf aynası meze tabaklarile örtülmüş, yalnız ir: — Varda?!. Dokunmasın.. İhtarile çatıp kanca oynatan kopuklar mı, kızını, gelinini, kom- şunun kerimesini arabasına tıkmıç, iki erkek torunundan biri dış san- dalyede, diğeri arabanın penceresi önünde oturan, ısırıp yarıladığı dolmayı : — Hal. A!!, Diye arabacıya uzatan Hanım nineler mi istersiniz!.. Ekseriyeti bu nevie, bu terbiyeye mensup 0- lan dişili erkekli efrat o güzel v8- dinin gahillerine, yamaçlarına, düz- lüklerine yayılmıştı,,. Kağıthanenin şık beyleri “Hele şu gelen faytona bakın! O ne tatlı bakış.. aman, o ne balü- bal! o ne haram!. 89 numara ka- lıp ha!. Gerçekten şık! Gözünüz mü kamaştı 1 Bir şey değil, el ay- nası! Bıyık süpürgesi, cep tarağı; fa diye öten lâvanta tulumbası, arka cepte gizli potin bezi, hele kravatı mutlaka Pigmalyon'dan almıştır ! Kostümü Âlemşah'ın, par. deşüsü terzi Balat'ın, kumaşı Av- rupanın, göz kenarı kıllarını yol- durmuş da tabii bir kırmızılik- gel- miş, canım maşa ! Ne de sivrilmiğş 1! Bıyıklar, toz pembesi pat dudak- larına çat diye yapışmış. Dişler be- yaz, gerdan kaymak, burun! Ka- şında rastık, gözünde sürme, yü- zü pudrslı, Yalnız parmaklarında kına yok! Her iki elinin serçe parmaklarının tırnakları uzun ve SİYTİ..., Kanbur Esma Devrin meşhur nazeninlerinden. Kandil Ahmed Beyoğlunun ve Yük&ekkeldirı- mın batakhane - meyhanelerinde çalan sazendelerden. — Devamı var — w 291 —;Servetifünun — 2385