i | Siğfan ZiPEli | PERİŞAN HİSLER Ziya YAMAÇ a Bu vaziyet karşısında damarlarında ki kan durdu, Adeta güçlükle yürü- yebildim. Fakat başka çare kalma. mığtı, Onu sokak ortasında terket mek daha büyük kabalık olacaktı. Filhakika ta oturduğum eve kadar, yanında yürüdüm. Oraya varınca birdenbire durdu ve elini uzatarak: “Yol o arkadaşlığınıza O teşekkür ederim, dedi, Bu akşam saat alti- da koonma geleceğinizi biliyorum». Herhalde mahcubiyetten ku- laklarım bile kızardı. Ve herbangi bir özür kelimesi söylememe mey- dan bırakmadan kadın merdiven- leri çikiverdi. Olduğum yerde taş kesilerek sarfettiğim saçma keli- meleri hatırladım. Nerseri .palsv- racıl Bir işçi kız miseli pazar günü kendisini bir gesintiye davet ede- rek vücudunun zarsfetini öğdüğü- mü hatırlayınca utançdan başım dönüyordu. Şüplesiz ki derhal ko- sına koşacak ve kanaatlerini benim için haşinelere değen adama, saç malarımı anlatacaktı, Onun gözün- de küçük düşmenin yerine şehrin meydanında çırılçıplak kırbaçlan- mayı tercih ederim. Akşama kadar birkaç saatimi dehşetli bir korku için de geçir. dim. Bin defa karşılaşacağım mü tehzi bakışları canlandırmak için muhayyelemi zorladım. Billiyor- dum ki bu kadın istihzanın bir üs» tadıdır ve insanı yakacak derecede haşliyor. Hüküm yerine tırmanan bir mahkümun bile benim yuerdi- venleri tırmandığım ânda ki kadar nefesi kesilmer. Asabi bir hiçkir- mayı güç belâ zaptederek hocamın odasina girdim. İçeride şaşkınlığım bir kat daha arttı. Zannattiğime göre yan odadan bir kadın elbisesi hışırtısı geliyordu. Herhalde benim gibi bir farfaranın paylanmasımı 244 — Servetifünun — 2881 kapı ardından gururla dinliyordu. Nihayet profesörüm odaya gir- di. «Nen var Allah aşkına?» diye beyecanlâ sordu. «Yüzün öyle se rarmış ki>. Kendimi müdafaaya kalkışmadım, Her an, büyük dar- beyi beklemekteydim. Fakat ne- dense gecikiyordu. Bermutad ilmi meselelerden bahse başlamış ve bütün beklememe rağmen herhan- gi bir imada bulunmamış, istihzaya kalkışmamıştı. Önce hayret, sonrs ise saadet duyarak, karısının mâ&- hut macera hakkında süküt etti- ğivi sulamıştımı. Sant sekizde, her vakit duydu- gum darbeler tekrar kapıya do- kundu. Hocamdan müsa&de alır- ken, kalbim duracak gibi oldu. Kapıdan çıktığım ande, kadın, ya- nımdan geçti. Kendisini gelâmle- dım. Hafifçe gülümeiyerek muks- belede bulundu. Kanım damarlarımda şahlanır- ken, saadet içinde, bu af emaresini, müstakbel sükütlar için bir vaat olarak tefsir ettim. * Bu sastten sonra yepyeni tet- kiklerle iştigale başladım. O vakite kadar ben heyecanlı taküirlerimle ilâh mertebesine çıkardığım hoct- ma başkh bir dünyanın adamıy- mış gibi bakmış ve onun hususi hayatını kat'iyen nazan dikkate almamıştım. Bana göre onun yüö- şayışında bizlerin günlük fâsliye- tinden hiçbirinin yeri yoktu. Nüâ- sıl ki, ilk defa seven biri, haytlen dahi, sevdiği kızı çırılçiplük soyun- durmağa ve diğer kadınlarla mü- kayeseye yanaşmıyorsa ben'de Pro- feşörümün hususi Hayatına yan gözle bile bakmağa öesaret &de- miyordum, O, bana göre muküd. desti; her adilikten ve materyalism- den ari, Yaratanın bir benteriydi. O traji - kolmik macerü böniti karşiina karısını çikatdiğıtdin beri onun ev hayttını, aile İidyatını yö- kından tetkikten Kendimi âlamı- yordum. Hattâ irademi ?orlafhüdk rüğmen, #câyip bir tödesss hilsi, gözlerimi dört âçımiığtı. Bu hisâin döğmasile bulanması bir oldu. Bü adamın bususi hayatı âcâğip ve &ârâren gizdi, O medeleğeh pek üz bir zamah sobrh, yöineğe davet edilip, ikisini bâşbığa ördüğüm zâmön bu çiftin garib ve görülme- miş bir hayat sürdüklerine dâir içimde tuhaf bir güple yandı. Bu evin mahremiyetine daldığım nis- pette, merâkimin stttığfinı fârkeği- yordum. Hiçbir sök, hiçbir hareket kârı koca arasındâ hör hangi bir aulaşmaslığı veya kerğinliği belli etmiyordü. Bilikin atslarinda bU- yük bir Jlâkasydi hüküm sürüyor âddyib bir boşluk, Gralarına gite- Tek, onları esraröngiz insaaler be- line sokuyordu. Orların sükünsü, Gfke yimşeğindön vb kâvga fıtti- nâamdan ziyade havayı eğiriaştı- Tiyatdu. Görünüşte 'her bangi bir gerginlik mevdüt oltüadığı halde külben birbirleriiden uzuk olduk- ları aşikârdı. Pek seyrek olan konuşmüların- da susllerle cevapler birbirine an- cak dokunuyorlardı. Kat'iyen dü“ mimiyetle kaynaşmıyorlar ve be- nim mevcuyiyetime rağmen 86İra başında durgunluklarından silkine- miyorlatdı. Hattâ bazen konuşms aşun süküt tabakalârile dötüyor ve hiçbirimiz, benim deha sonra saatlerce rulrümu ezen bu mür'iç yeyi, yökötmeğe cesaret 'edemi- yorduk. — Devamı var —