gençlikten ibaretti. İnsanın fakirle- şöbileceğini, kırk yaşına gelöbilö ni biç tasavvur etmiyordu. gimdi ise, aşkın verdiği beyecan dünya görüşünü biraz duha geniş- istiyordu, Sair zamanlarda kendi- dini pek ziyade memnun etmeğe jeten güzel tuvaletler; dâng -müzi- ği ve kompliman gibi yöğleri o ânda hor görüyordu. En çök so9- diği vanilyalı ve dondurmaya bile teğbet göstermedi. Küçük benliğin- de, o zamana kader hiştetmemiş ol- duğu büyük bir hazı duyuyordu. Jesn, kibirini yenmiş olan genç kızı ciddiyetle süzüyordu. Artık gülümsemiyor, söylemeğe mecbur olduğu üç ingilizce kelimeyi dü- yünüyordu. Hayatının anesk bir Ayını yaşanmış âdediyordu. Gene Sudan ve Tonkindeki silâh ar- kadaşlarını veya müstemlekeler nszırlığına bağlı deniz topcu yüz- başı “olduğunu mu hatırlamıştı ? Evian'a, doktorlar tarafından ken- diğine buranın bajif suyu tavsiye edilmiş olâh annesi İle birlikte gel- mişti, Orada Mary de Daurane'a rast gelmiş ve onun, gül tomurcuğu gibi tazeliği, yattuklarmın şefiaf ve narin rengi, serbest bakışlı mavi gönleri, aşlerı yuları kevtik küçük ağzı, hafifçe havaya külkık bürna, yepmasik olmadığı her vesile ile belli olan sevimli-tavırları, hiç ken- disini beğendirecek hareketlerde bulunmaması ve-en pervasızça be- reketlerinde bile görülen İnğilisle- re has bönlüğü için sevmişti, İlk 'günler, meshut, meftun ve ceiatetsir, genç kızdan üzak dur- muş, kargımına çıkan bir #lay-müğ- rar ve ddnatız âşıkla rekabet 'et- metnişti.' Çocuklak çağından heüüz Kurtulıhuş olan bu taze delkanlı- ların küyşımında kendi otuz yâğmu düşünüyordu. Fakat genç kiz bu âşık kalabalığı içinden onu diğer- Wisrine tertih etti. Onun sertliğinde gizli bir kuvvet gözlerinde kendi- sini büyüleyen ateşli -bir aran bu- yordu. Runumla beraber, adam onun bütün heveslerine bo- yun eğmiyor, şımarık kız fikirleri- ni alkışlamıyor ve-hatta ıpatavat- tızon-sözler söylediği vakit azarle- lamaktan bile çekinmiyordu. Fakat öyle olduğu halde, genç kız enun hoşuns gidebiliği zaman detin bir zevk duyuyordu. Genç erkeği gör- düğündenberi (ki bir ay oluyordu) içinde birineli plâna ehemmiyetsiz şeyleri koymak için hialerinin sıra- bozan kiber âlemine âit âdetlerle, deha heyecanlı bir hayata atılmak isteği arasında devamlı hir boğuş ma vukubuluyordu, Ruhunda tat- min edilmemiş ilitiyaçlar keşfedi- Şor, yeni deniğlöre sefer etmeğe hazırlanan denizcilerin şevkini du- yüyordü. Delikanlı ertesi gün hareket etmek meobüriyetinde idi. Gölde son olarak yaptıkları bu gezintide, artık hislerini açığa vurmağa karar verdi. Hem zaten kendisini diğer aşıklarına tercih etmekle, ve her ân gösterdiği muhabbetle cesaret- lendirmiyor muydu! Pek âlâ ne olduğunu bildiği su üç ingilizce kelimeyi beklemiyor muydu? Niçin onun karısı olmayı, hayatlarını bir- leştirmeği kabul etmesindi!.., Fa- kat, işte tam aşılacağı sırada ge- ne tereddüde düşüyordu. Ehemmi- yetsiz bir servete malik. Halbuki, su şehrinde dolaşan şayialara göre, Mary'nin babası su gibi para har- cacayan çok zengin bir adamdı. Acaba genç kız kendisini, daha sade bir hayat sürmeği kabul ede- cek kadar &eviyor muydu? Yoksa, kendisine kur yaparak gözlerini kamaştiran bu kuklalaradn biriyle evlenmeği tercih etmiyecek miydi? Vapur Nyon'un bir iskele ileri- sinde bulunuyordu. Orkestra şimdi ikinci mevki yolcuları için çalışı- yör, küçük flütün sesi üst güverte- ye kadar ulaşiyordu. Pek rüzgârlı olan geminin baş tarafıdan çekilmeğe karar vererek, boş bir kanapeye yanyana oturdu- lar, arkâda, manzaranın güzelliğini azalmıyan ters görünüşlü kalesiyle, tarihi Nyon şehrinin uyukladığı, önde, minicik balıkçı köyü ve ko- caman eski şatosu ile Yvoire bur- nütun yaklaşmakta olduğu görü- lüyor. Fakat onlar dekorla slâka- der edğiidiler, Mary, Jesn'ın dalmış olduğu” bu süküta güç tahammül edilebili- yordu. — Yarın Paris'e dönüyorsunuz, değil mi? dedi, ve nazikçe ilâve etti: — Ne yazık: Ve sonra, düşünceli hali kendi- sini gittikçe endişelendirmeğe baş- Iamış olan arkadaşını içinde bu- lundu süküt ve uyuşuklutan mutlaka kurtarmak için gevezelik etti : — Bir evlenme münasebetiyle, gelecek ay benim de Periş'inize gelmem icsbediyor. Kız arkadaşla- rımdan birisi bir delilik yepiyor. da... Düşünce ve tereddüdüne son vermiş olan Jean dalgın dalgın sordu: — Ne deliliği yapıyor? — Yaa, parasiz bir delikanlıya varıyor. İşin fenası, gece gündüz öteye beriye koşmak mecburiyetin- de olan bir doktora... Birdenbire alâka duyan genç: — Peki, dedi, delilik bunun neresinde 9 Yokş birbirlerine sev- miyorlar mı? Keskin nasarlerını Mery'nin pembe yüzüne dikmiş, bakıyordu. Beriki bu sert ve ani bakışları far- ketmedi. — Hem de çıldırasıya, sevsin erdi. — Ohalde anlamıyorum. — O! şimdi anlarsınız. Ailesi Höâlöne'e srkadaşımın adı Höltne”- dir beş bin franktan fazla olbaz ver- 'miyer. Mesleğine yeni başlamış 0- Zaman Helsiz bir kanat vuruyor boşlukta, Unutulan bir şehire son uçuş. Ve rüzgârın götürdüğü bir nokta, Sarsılan dal, düşen yuva, uçan kuş.. Ve Allaha bakan gönül, Gözlerde biriken acı, Saksıda açamıyan gül; Mektupları geri veren postacı |. Emin ÜLGENER 249 — Servetifünun — 29$1 O ıı