SER VETİIFUÜ NUN Sahibi ve mülessisi A. İhsan Tokgöz Neşriyat Müdürü : H. Fahri Ozansoy Fiyatı 15 Krş. UYANIŞ SİYASİ — EDEBİ —İLMİ — SOSYAL— HAFTALIK GAZETE © Kurulaşu 1891 ya ŞI — cw 90 No. 3343 Telgral : Servetifünun İstanbul Teletonı 21013 17 Temaltz 1941 Perşembe HA FT A HA S B I HALİ Yurdumuzda rahata şükran — Rus harbindeki yıkma ve yakma dehşeti! Arkamda yalnız harabe bırakarak kaçarım diyor — Değirmendere fındık — Değirmenderede kara yolu hele açıldı — Vali Ziya Tekeli'ye teşekkürler. Yazan : Hava, yağıyor, Açiyor; deniz dalgalanıyor , sakinliggiyor. Etrs- fımızı sarmış olan büyük çınarlar, kavaklar, çamlar ve meyva ağaç- ları zümrüd gibi yeşil yapraklarile her an yüzümüze gülüyor. Üzüm bağları daha revnaklı,.. Köyün de- resi çok tatlı akıyor. Hülâsa tam köy hayatı içindeyim.. Çocuklu- ğumdan beri tabiat sevgisile yo- gurulmuş olan yüreğim istirahate kavuşacak gibi oluyor. Radyo ve gazetelerin getirdiği (haberlerle Avrupayı yakıp kavuran müd. hiş muharebeyi, daha doğrusu Avrupanın ve belki cihanın bü- yük ibtilâlini hatırlayınca, dün- ya tarihinin kaydetmediği bu müd- hiş badire karşısında Türk birli- ğine güvenerek sabır ve sükün ile halimize şükretmekten başka yapacâk olmadığını etrafımdakile- re tekrarlıyorum. 1939 da «demok- Tasi » ve «uazi mihveri> mücade- lesi diye başlıyan büyük harp, Na- polyon zamanının yadigârı olarak Avrupada garb ve şark boğuşma- sı hâlini aldı. Ama ne boğuşma!! Esirlerin sayıları yüzbinlerle sayı- lıyor. Ölülerin ve yaralıların galba sayısını bilen yok | düşen tayyare- leri daima bin rakkamile ölçüyor- Ahmed İhsan lar. Minek şehrinden çıkıp giden moskoflar o koca şehri yakmışlar, yıkmışlar ve bir yığın harabe ha- linde bırakmışlar! Bravo yirminci asrın medeniyetine! Acaba o yıkı- lan şehirde muhacerete dayanamı- yacak hastalar, ihtiyarlar ve ç0- cuklarla kadınlar yokmu idi! Onlar Rusya çöllerinde nasıl mu- hacirlik yapıyorlar ? Bunları dü- şündükce insanın tüyleri ürperiyor! haydi, daha ziyade teferruata gir- miyelim. İskenderun limanımıza iltica eden onbir Eransız barb ge- misini olduğu yerde bırakalım. Memleketimiz dahilinde bir köşede enterne edilen Fransızlara tanrıya şükrediniz, selâmetdesiniz diyelim ve biz Değirmendereye dönelim. Değirmendereyi ben nasl t&- nıdım$ Benim tanıdığım tarihde bütün İstanbul Değirmenderenin adını Değirmendere, fındıkli diye satıcılardan duyardı. Nasl ki Te- kirdağı, karpuz saticıları da bize 'Tekirdağını öğretmişti. Çocuklu- ğumda Boğaziçinde Vaniköyünde büyüdüğüm için ylımızın önünnden geçen kayıklı satıcılardan kulakları mız|« Değirmendere» kelimeğine pek ısınmış idi. Rahmetli halamın ikiz oğulları benim sevgili arkadaşlarım TOKGÖZ Değirmendere 15 - Temmuz - 1941 idi. Bunlardan bir tanesi Değirmen- derede akrabaları bulunan, bir kızla evlendi, Değirmendere bize daha tatlı oldu. Çünkü yengemiz durup dinlenmez, Değirmenderenin bol kirazını, fındığını ve üzümünü ân- İatır, ağzımızı gulandırırdı. Yıllar geçiyor, ben hâlâ Değirmendereyi görememiştim amma bir Avrupa seyahati yapmıştım. 1894 yılı idi. Yeni tirenle Alpu köyüne kadar bir yolculuk yaptım, fotoğraflar aldım, gider gelirken Değirmen- dereyi uzaktan gördüm, Sonra yeni yapılan demir yolile Konyaya, An- keraya dahi gittim ve geldim... nihayet kotra merâkına düştüm. Ele geçirebildiğim ilg «Berid» adlı kotramla İzmit körfezine bir yel- ken seyahati yaptım ve &isli bir havada önümüzü göremeden ve kotramızı sandala çektirerek De- ğgirmendere önüne gelmiş olduğu- muzu orada sahildeki asırlar yadi- gârı çınar ağaçlarını görünce an- ladık!! Bu dediklerim oldu ama aradan epi yıllar daha geçmiş ve 1905 senesi başlamıştı. Şimdi 1941 de olduğumuza nazaran Değirmen- dere benin tam 36 yıllık sevgilim: dir. Köyün iskelesindeki asırlık çı- — Lütfen sahifeyi peviriniz — 97 — Servetifünun — 2343