kızgın göstermek ister gibi protes- to etti: — Ne yaptın ? dedi. Teofil kat'i bir sesle: — Hiç bir şey... dedi. Paslı bir gülüş onları arkadan gelen iki Bayana doğru dönmeğe icbar etti. Teofil şaşırdı. Başında birkaç hayal kurarak “Ofelia olmasın?, diye kendi kendine, korkarak, sordu. Fakat sâkin görünmeğe çalıştı. İki yabancı kadın. Onların da bek- ledikleri vardı. İki geveze tarafın- dan uyandırılan patikaya sükünet yine tahakküm etti. Kendi kendine yalan söyliyerek: — Dönerler... dedi. Teofil kendi kendine «Bu akşam, insanı beklemeğe teşvik ediyor. Şimdi göğüs geçirmek bir intizamı muhafaza etmek değil etrafta hü- küm süren armoniye arkadaşlık etmek demektir.» Sevişenler, acaba neden, böyle gök- te,suda ve yapraklarda kapalı renkle- rin tozu dolaştığı mehtablı geceler- de buluşmağı severler?» diye s0- ruyordu kendi kendine “Aşk ile gece arasındaki münasebet ne?,, Teofil düşünceye daldı. Ruhunda köklenmiş bir his, yalnız olduğunu söylüyordu. , Ağır başını avuçları içinde tuta- rak ileriye doğru baktı. Arıların ko- vanındaki gibi kafasında binbir sual vızıldıyordu. Kendinin, nâtamam, bilmediği bir şeyinin eksik oldu- ğunu hissediyordu. Bir fosfor teli gibi erimiş olan hâtıraların dizi- sini sıralıyan hafızası mükemmel işliyordu. Bu fosfor gibi eriyen hâtıraların böyle çabuk tükenmesi onu derin bir surette müteessir etmişti. Delice bir iştiha ile feda ettiği fikirlerden kâçıp, daima nasıl olup ta onu ufak tefek şeyler alâ- kadar edebilmişti? Ne tuhaf|., Birden bu acı çilelerden sıyrıla- rak, büyük anlaşamamazlıklarla do- nakalmış ve üzülen Maria'nın elini yakaladı : — Görüyor musun Maria ? Ora- ya bak şu yaprağın altına!, Bir uyku ilâcı ile daldığı bir uykudan uyanır gibi : — Nereye? diye sordu Maria, Bir çok ciddi ahenklerle dolu ve boğuk bir sesle: — O geniş yaprağı... dedi, Gö: rüyor musun? Teofil yüzünü buruşturdu. Siyah, kalin Kaşlarını devamlı bir hareketle indirip kaldırdıktan sonra dikkatle bakıyor, yanılmıyordu. — Gözleri çok iyi görür. Daha gençtir 0... — Bir şey görmüyorum... Ne var ? diye gülmeğe başladı Maria. Bu gülüşü yüze vurulan bir kırbaç gibiydi, Teofil bir inmeli gibi kaldı yerinde. Ezeli bir düşmanının ağır darbeleri altında sanki başını iğmişti. Gözleri renkli bardaklar gibi büyü- müş, çok büyümüştü. Çamurla bu- lanmış bir fener gibi silik renkler yayıyordu. Gözlerini yumdu. Kadın oradaydı, gitgide daha beyaz gü- müş gibi, porselen gibi... Onu yal- nız kendi görüyor... Maria hiç bir şey görmüyordu... — Sana öyle geliyor... Suda nasıl olur da bir kadın bulunabilir? mübalâgayı tasavvur et | Hâlâ muci- zeler asrındamı yaşadığımızı zanne diyorsun ? — Bu Ofeliadır. Muhakkak, O- felia | diye bir çağlıyan gibi coştu Asistan. Onun yüksek alnı.. göz- leri.. saçı.. görüyor musun? Ofe- lia'dır, yemin ederim... Maria ne diyeceğini bilmiyordu. Asistanın buhranları mı var ocaba ? Çok okumuş adamlar böyledir. Akıllarına bir şey eser; ve böylece budalalar gibi bunu gördüklerini iddia ederler. Onu bir anne mer- hameti yakaladı, Her kayıttan uzak» laşan merhamet onu Teofil'e daha çok yaklaştırdı. Çok çalışıyor mu- hakkak. Hocalık hayatı, memleketi dışarda temsil etmek salâhiyetleri, yazdığı kitaplar ondan büyük gay- retler istiyordu tabif. Maria ağlıya- cak bir hale geldi. Bir şey hatırlıyarak Teofil bir sıçrayışla yerinden fırladı. Başını parmaklarına dayıyarak, tatmin edilmiş fakat öfkeyle : — A.. evet... dedi, Bu değişikliğin şaşırttığı Maria : — Ne unuttun? diye sordu. — Mikroskobu |.. — Hangi mikroskop ? Ne mik- roskobunu ? diye sordu kız huzur- suzluk içinde, Teofil tecrübeli bir çapkın gibi ona yaklaştı, Ellerini yamuk dallar gibi uzatıp onu kucakladı. Maria başını onun göğsüne iğdi. Dudak- larının arasından en samimi merha- metlerin verdiği bir “ah, koyuverdi. — Seni derhal terketmem icab ediyor... Geç oldu... Evde bir kızın kanını analiz edeceğim. Bu çoktan- beri hasta fakat tedavi edileceğine inanan biri... Bilmiyorum... Yarın sabah neticeyi almağa gelecek... Tebdilhavaya gitmek istiyor. Bizim yüzümüzden bir hayat sönemez... Bir yaprak hışırtısı gibi bir sesle arla : — O suda gördüğün olacak... diye mırıldandı. Teolil kendini yokladı. Ayakta dikili kaldı sonra yine onu kolları arasında sıkarak bir şey söyleme» den karanlıkta kayboldu... ..Adam fenerin altında durup bir sigara sarmağa başladı. Sallanan direğe, hafifler gibi bir hâl alarak, dayandı, Kalın duvarcı parmakları arasından ince sigara kâğdı (kaydı havada bir daire çizerek onun bir adım yakınına düştü. Adam, ibadet eden ihtiyar bir kadın gibi homur- danarak iğildi. Aksırdı. Alcool bur» nundan geldi. Uzun bir ıslık çaldı ve yerdeki çimentoya yapışan &i- gara kâğıdını almağa muvaffak oldu ve yine arkasını fenere dayadı, O- nu kaplıyan ışık, menekşe rengin: deydi. İşık kırıntılarınının mütemadi oyunlarında iğrenç görünen yüz çizgilerini yorgunluk ve rüyalar mahvetmişti. Bir kâğıt üzerine dö- külen mürekkep damlasi gibi kal dınmda uzanan gölgesi bir dal gibi uzuyor. Adamın huzursuzluğunun havada yaptığı her hareketile gölge uzayıp kisalıyor. Teofil, dalgın, ağır ve bahçedeki ayrılışa düşünerek yürüyor. Haki: katte olduğuna inanmıyor bu tes- limiyetinin bu Kadar tabif ve; fecif oluşuna. Birdenbire kafasında ve ruhunda şeytani hisler duydu. Sas — Lüyen sayıfayı çeviriniz — 107 — Servelifünün — 2345