K R K ROMEN” EDEBİYATINDAN : o P Yazan : Const. E “....... ........ NE Çeviren :İ Cavit YAMAÇİ Avlu içindeki bıçkı müthiş bir gürültü yapıyordu. Bir metrelik o- dun ilkten yarıdah kesiliyor, sonra bunlar da yeniden ikiye bölünüyordu Odun inçe olduğu zamanlar biçkı- nın sesi keskin, kalın olduğu zaman ise susmak istiyen bir vapur düdü- gü gibiydi. Motörün gürültüsü can- çekişen bir halde olduğu zaman çelik perdenin sesi duyulmaz oluyor bel- li ki adam motör kızışsın diye odu- nu geriye çekiyor. Üniversite asis- tanı Teofil mikroskobunu kımılda- tıyor. Dışarıdan geles bu feci gürültü dikkatini alıyor, fikirlerini çekiyordu. Bıçkının uzun uluması beynini s0- guk bir duş gibi gıdıklıyor, tüy- lerini ürpertiyordu. Masanın başın- dan kalkıp daha nekadar odun kal- dı diye pencerenin önüne geldi. Karanlıkta yığın pek görünmüyor, belli olmuyordu. Amelenin bir tele astığı ampül her tarafı göstermiyor. Mahmur ışıkta odun taşıyan adam- lar gölgeler gibi görünüyor. Başını durgunlaştırmak için sür'atli jestlerle kımıldattı, Teofil “ne acayiplik,, diye mr- rıldanıyor ,Gece de odun kesilir mi hiç ?” devam ederek “Bu adam, bu saatte herkesin, rahatını berbat ettiği için ne lânetler kazandığını hesapiliyör mu acaba ?!.. Sabrı tükendi, şapkasını alarak çıktr, Dışarda, kapıda, soğuk hava, görünmiyen küçük ellerile alnını yokladı. Dikkattan yorulan gözleri, 94 — Servetifunun -- 2342 ayni noktada durmaktan müşteki, elâ karanlıkta tüpkı suyun üst ta- rafında kaybolan yaban ördekleri gibi, ve bir cam parçası gibi, yayı- ıp yüzdüler. Kuvvetle soluk aldı, her tarafında delikler hissetti, göğsü bir kemik gibi çıtırdadı. Bir sigara yaktı, dumanı bir yaprak gibi çiğ- nedi sonra da bir leylek uçuşu gibi ağzından çıkardı bu taklide güldü ve gençlik dolu büyük adımlarla yola düştü, Teofil hiç bir zaman o vakit ki gibi bir ruh sıkıntısı göm- leği içinde bulunmamıştı. Attığı her adımla bir şeyi mahvettiğini, yük- seldiğini ve ruhunda çiçekler belir- diğini hissediyordu. Sanki o, kendi değildi. Islık çalmak istedi fakat hiç bir şarkı bilmiyordu... Hiç bir zaman şarkı söylememişli. Ofelia ile buluşacağı yere ondan evvel ermek niyetindeydi. Ona tam za- manında geldiğini, ağır bır hissin kalbini döğdüğünü ve mukavemeli edilmez bir kuvvetle kendini bu- luşacakları yere seykettiğini göster- mek istiyordu. Ofelia ona bir defa inanmalıydı. “ Sen bir cameleon (1), sun demişti. Onun sâkin bir halden kızgınlığa geçtiğini görerek (beyaz ve temiz samimiyetten çirkin yalana geçtiğini görünce.) Kaç defa o, bu vaziyetini değiş- tirmek istememişti. Kalbinden par- çalar kopararak kafuşmağa başlı- yordu. Fakat derhal inanılmaz şey- ler de söylediğinden Ofelia yamuk bir ağızla gölmeğe başlıyordu. Şim- di her şeyi artık, mavi gözlü kızın- da beklediği gibi yeni bir nür içinde hakiki muhitinde göstermek icab ediyordu. Esasta insandan bun- dan tabii bir şey beklenilemez. İkisini de üzen bu fuzuli şeyler ne zamana kadar devam edecekti ? Sinemanın hol'ünde bütün kol- tuklar meşgul. Bir ihtiyar kadın ka- buklarını çantasına gizlediği çekir- dekler kemiriyor. Onun yanında bir hizmetçi bağlı bir köpeği tutarak fevkalâde güzel bir kam aptal aptal bâkıyor, Akşam gazetelerile bir çin- gene gelip bütün bu canlı hey- kellerin burnunun altında gazeteleri gezdirdikten sonra güyri memnun ayrıldı. (1) Bukalemün,