Gi Te Yanılmıyorsam, dünyanın bed- baht insanları arasında, spiker" ler, mühim bir mevki sahibi- dirler. Bu zatlar kadar izzeti- nefsinden fedekârlık yapacak insan tasavvur etmek güçtür. Meselâ bir bakiyorsun: Aziz dinleyicilerimiz, şimdi büyük fasıl heyeti programına başlı: yoruz demiş. O anda kadınlı, er- kekli binlerce genç vatandaş, yüzünü buruşturarak ve küfür etmeğe hazır bir vaziyette düğ- meyi çeviriveriyor. Başka bir saatte: Şimdi plâk- lardan dans müziği dinleyecek» siniz deyecek olsa, fes ve çar- şaf devrinin gençleriki bu gün anne ve babamız olan insanlar- dır, burunlarını kivırıp Mısırı gramağa koyuluverirler. İşte bu suretle,fazla ukalâlık eden çoçukların ağızlarını ebe- veyni elleriyle nasıl kapativerir veya ekseriya nasıl tokatlayı verirse, spikerlerde sik sık bu gibi muamelelere maruz kalır- lar. Doğrusuya sabırlı insanlar. Bu alafranga, hafif veye ağır müzik yüzünden spikerleri en fazla tahkir edenler arasında mütekaitlerden (Suphi Ateşi saymak mümkündür. Gelgelelim bu şiddetli düş- matlığı onun yanına bırakma- yacak bir spiker çıktı, ve bü- tün meslekdaşlarının intikamı- nı aşağıda okuyacağınız ya- man bir şekilde aldı. İnsan kadar yalancı ve hile- baz bir şey arancak olursa an- cak saat denen nesnenin üze- rinde durulabilir. Şimdiye kadar, sık sık ayar edildikleri halde, tıpatıp biri- birine uyacak dört beş saat bir 78 — Servetifünun — 2341 arada görülmemiştir sannede- rim, Saatlerin köstahlığı hudut- suzdur. Allahtan bile korkmaz- lar. Korksalardı hiç olmassa kiliselerin saatleri Biribirine uyardı. Halbuki dikket edin, bir semtte bulunan iki kilise- den birinin saati on ikiyi çal- mayı bitirirken, diğerininki da- ha yeni başlar Bu nekadar insafsızlık? Hiç olmassa insanların mabetlerin- den fauilerin yalancılığını. Al- laha bağıra bağıra ilân etme- geler... Hayatında, dostlerı ve hayat arkadaşı tarafından aldatılan mütekait (Bay (Suphi Ateş, nedense saati sadakat timsali olarak gorüyordu. Fakat başına gelen felâkette spiker kadar saatinde hissesi olduğunu söy- lersek şaşmayınız. Bir spiker aşık oldu. Sevdiği kız pek sıcak pek sevimliydi. Bir gün sabahtan akşama ka- dar dere tepe gezdikten sonra ayrılma saatleri geldi: O gün nöbetçi olan spiker ertesi ak- şam serbestti : Buyluşmak için sözleştiler: Hilân yerde saat 7.30 da Genç spiker mikrofonun ba- şına geçti, vazifesini ifaya baş- ladı. Yolda gelirken ertesi ak- şamki rendevu'ya düşünürek sevinçten sarhoşa dönmüştü. Dudaklarının ucunda bir şar. kının güftesi gibi şu kelimeler dökülmüştü: Yarın akşam 7.80 da... 7.30 da ... yarın akşam. Fakat spiker, spiker olduğu için 7.30 u mesleğine yabancı buldu ve 7.30 yerine 19.390 demeğe başladı. M. GÜRDAL'A Yazan : Ziya Yamaç Velhasıl, yarin akşam 19.30 da... yaşasın aşk... Hayat ne güzel... Mahallenin O Telefunkenli kahvesinde, işinden dönen es- naf, işçi, memur kısacacı ajans meraklısı bütün halk toplan- mıştı. Kimse sabırsızlansmıyor ve saatine bakmağa lüzum görmü- yordu. Çünkü her akşam ajan- sa tam beş dakika kala bizim mütekaid Suphi Ateş kah- veden içeriye girer ve ceketinin yeleğinin, pantalonunun ceple- rinde itina ile sarılı duran sa- atlerini masanın üzerine dizer ve kolundaki saatten başlıyarak sıra ile diğerlerini işaretle baş- lardı: İşte bu < Raleo » dur, saniye şaşmaz. Şu < Longin » eski marka ama ölmez! Şu «Hislon» a bakın. Küçük şey ama karınca gibi çalışkan. Ya şu *Singer» e ne dersiniz? Pi. yasada bir tük kalmıştı onu da ben aldım. Kahvedekiler bu şakacı ve zararsız adamı her gece müsa- maha ve sempati ile dinlerlerdi Yalnız esnaf ve memurinden birkaçi, onlarda saat meraklısı