ana caddeye öü yavaj Yavağ sız- mıya başladı. Ve Dobruca sahiline kadar uzayıp Tuna'nın sularile müvazi giden şoseyi bozarak iler- ledi. Şose yüksek bir sed gibi kuv- vetli idi. Fakat suyun kuvvetine galebe çalamadı. Tunanın şosenin seddini bozduğu gece bir (eoropcar) yani hasırla örtülmüş araba içinde mallarını Dobruca köylerinde gez- diren bir satıcı »şosenin kenarında bulunuyordu. O, stını şosenin 8n- yun hücumuna uğramış yerinden geçirmek içün ileri sürdü. Zanlıg- diyorduki, ufak bir seldir. Fakat su öyle bir gelmişdi ki coşkun ve kuvvetli dalgalarının arasına 78 vallı kropcarı arabasile sağlam atı ile beraber alarak sürükledi ve 8- dam bir daha çıkamadı. Tuna boşuna insan istememişdi. Bizim sokağın merkez kısmı-ki daha yüksekti -, müstesna, Tuna avlu boylarında, her iki tarafta ince ve berrak su iplikleri belirt- mişti, Komşu çocuklarla kapımu- zun önüne kadar gelen Tunada ördekler gibi dalıp çıkıp oynama» yı kuruyorken birden kızamık has- talığına yakalandım. Ömrümde ilk ve son hastalığım bu oldu. İki hafta sonra hastalıkdan kurtuldu: gum zaman &u bizim avlu içine de girmiş - ta yarısına kadar - ve bütün sokağı kaplamışdı. Bizim evin karşısındaki çömlekcinin iki evi damlarına kadar suya gömül- müşlerdi yani damlar suya kadar eğilmişti çünkü bu evlerin duvar» ları kerpiçti. Sokakda kayık ve buna benzer şeylerle dolaşılıyordu Venedikteki gibi. Pazara doğru, bizim evden üç ev ötede, bayır- dan bizimkine kadar gelen, bağ ortasında bir büyük ve güzel ev vardı. Bu evde o zamanlar dul Ebe Oturuyordu. Bu kadının hiç bir iş yapmıyan iri bir oğlu vardı. Fakat bu çocuk biz küçük- lerin bütün kıskançlığını üstüne çgekmişdi. Çünkü her gün başına büyük bir hasır şapka geçirerek büyük bir çamaşır teknesi içinde, mahal- lede, sular içinde dolaşıyordu. Ufa cık bir kürek ve bir ince 80- pa ile kürek çekiyordu. Mahalle- nin bütün çocukları böyle birer tekne bulsun diye annelerimizi sağır ediyorduk. Bilhassa ben. Fakat böyle bir tekne yokdu bizde. Her evde bulu- nan teknelerin dibi yuvarlak ol- duğundan kolay kolay dolaşılamı- yordu. Çünkü bunlar derhal dev- riliyordu. O zaman ne düşündüm bilirmisiniz * Avlumuzda sığırların yem yediği odun bir oluk vardı. O oluğu tutup, içini otla temirle- dim ve sonra şuya doğru sürükle- dim, Oyun arkadaşlarımdan biri çomelerek beni büyük bir alâka ile takıb ediyordu. Fakat heyhat! olnğun bayır tarafında durmuş, olan kısmı öyle bir kurumuştu ki su istediği gibi içine giriyordu. Zaten böyle olmasa da benim ağır: lığıma tahammül edemediğinden kaza tamamdı, bereket vertinki o yaşıma ve yaz gününe göre gi- yinmiş idim. Üzerimde sadece bir gömlek vardı, «Berce» deniliyordu bu gömleğe. Arkadaşım derhal annemi çağırdı bu beni boğulmak» tan kurtarmaktan ziyade patak- lamak için koştu. Büyük çamaşır teknesi bulun- madığı içün ve bu ağaçtan olu- gun ufak geldiğinden büyük bir teessüfle denizcilik sanatından vaz geçmek mecburiyetinde kaldım. Bir tahta alıp ortasına direk mak- sadile bir sopa geçirdikten sonra avlu içindeki suyun içinde dolaş- tırmağa başladım. İçine bazen muhtelif mallar meselâ kırmızı biber, kara biber, pirinç ve gnire- de yüklüyordum. Kırmızı biberi kiremitlerdep, ufak taş parça larından da pirinç ve saire yap- mıştım. —Tüccar olacak görüyormusun!? diyordü ninem anneme, Pakat avlunup içindeki suyun hâkimi mutlakı bendim. Ciddi id- dalı yavruları olan kazlarda vardı. v5 LEMİ ge LE i e Kazlar ve bilhassa erkek kaz be- nim avlu üzerindeki hâkimiyetimi daima protesto ediyordu. Beni avlu içinde görür gör- mez arkamdan koşarak gömleğim- den ve gömleğimin hattâ <ın- danda yakalıyordı, o zaman ne yapmalı idim? Bizim avlunun ar: ka kapusindan çok çocnk görültü- sü duyuluyordu. çünkü bizim evin arkasında bir bayır vardı ve gü- lar baraya tırmanamıyordu bura- da çocuklar sinekler gibi suyun kenarında duruyordu biraz daha büyükleri balık avlamaya çalışı- yorlardı. bütün köyden çocuklar. geliyordu bakıyordu onların &u- dan dikenli yeşil beyaz penbe u- fak balıklar çıkarmalarına. annem bana çamaşır teknesi vermiyordu barı balık tutmek İ- çin olta verseletdi. — Oltamıf sen oltanın ne oldu- gunu bilirmi sin? Biliyordum tabii. Bazı insen- ların hayali konuşmalarını belli- yerek her kesin hoşuna giden tak: litler yapıyordum. Oltanın da ne olduğunu biliyordum. Kıvrık ucuna bir solucan ge. girilen bir toplu iğne. Bu iğneye bir ipliği bağlarsın ve bu ipi de U- zun bir sopa veya iyi bir saza bağlayarak suya atıp beklersin. Kamış battb balık « pık » deyince oltaya dışarı doğru asılır ve balık dışarı çıkar. Bunun böyle olduğu- nu görünce &vlu içinde odun kesi- len yere gittim ve oltaya ben- siyecek bir çırpı aradım, Çünkü ben bir yamruk kadarken bile kolay kolay fikirlerimden vaz geç- siir m b ii; e 83 -——- Servetifünun — 2341