116 SERVETİFÜNUN $OINOtKOŞESİ Jack London Yazan: Hüsamettin BOZOK İRLEŞİK-Amerika'nın ga- zete kralı William Rudolph Hearst 1903 de henüz bir geazetş kralı değildi ama, California'lı genç bir milyonerdi. Birleşik Amerika'nın başlıca şehir- lerinde çıkan bir çok gazeteler onun mülkiyeti altında bulunuyor- du, Jack London ise o sıralarda yirmi yedi yaşında, sportmen bir delikanlı idi; ve eserleri bütün birleşik-Amerika'da kapışıla kapı- şıla okunuyordu. Hearst, 1908 Rus-Japon harbi başladığı zaman, gazetelerine harb muhabiri olarak London'u seçti. Hearst aradığı meziyeti onda bul- muştu. London seyyar çadırını, yazı makinesini ve portatif yatağı- nı ambalaj yaptı ve bir gazete muhabiri olarak Japonya'ya hare- ket etti, Fakat ilk anda Japn erkânıhar- biyesi, onu tevkif etti ve çepheden çok uzak bir yere sürdü, Hearst, o tarihlerde California'lı genç bir railyonerdi ama, bir «gazete kralı» değildi, Bundan dolayı sözü pek geçmiyordu. Ne Jack London'un protestoları, ne de Hearst'ünkiler fayda vermedi. London, cepheyi görmeden, San Fransisko'ya dön- miye mecbur oldu. İçinde Japonlara karşı büyük bir kin uyanmıştı. Ben sosyalistim ama, daha önce de bir beyaz deriliyim! diyor du. Onun hiddeti, esxdece Japon erkânıharbiyesine olacak yerde, doğrudan doğruya sarı ırka çevril- mişti. London, her yerde bu dü- şüncesini açıkça söyledi; ve uzun gaman-sosyalist olmasına rağmen» «beyaz ırka mahsus bir şoyinizm» ileri sürdü. # süküneti London ve yalnız Jack London başına yaşamayı seviyordu. Yakın- dan temas ettiği kimseler «ekiz on dostundan ibaretti. Berkeley'de çok sade döşenmiş bir evi vardı. Bu evin etrafını, kokulu çiçeklerle, ökaliptüs, servi ve sedr ağaçlarıyle dolu bahçeler çevirmişti; bütün bu panorama masmavi bir gökün al- tına serilmişti; ve bir ilkbahar güneşi bu'yalancı cennetin üzerin- den eksik olmazdı... London, kısa bir zamanda meş- hur ve zengin olmasına rağmen daima sade ve mütevazi hâlli kal- mıştı, Her akşam cov-boys'lar gibi, Virginia tütününden yapılmış elli altmış sigara içerdi. Dostları buna mâni olmak istedikleri zaman ©, tütünün kendisi için hava ve gü- neş kadar lüzumlu ve zaruri oldu- gunu söylerdi. Kapalı bir yerde uzun zaman kalıp çalışmanın zararlı olduğunu anladıktan sonra, açık havada ça- lışmaya başladı. Sabahleyin erken- den atına biniyor, yanına yazı makinesini. halısını ve ağızlığını alıyor, hoşuna giden bir yer bulun- cıya kadar dolaşıyordu. Güneşli No. 2264—379 bir gimenlik veya reukli kayalarla dolu bir tepe bulduğu zaman âtın- dan iuiyor, bir ağacın gölgesime halısını yayıyor ve daktilo maki- nesini hazırlıyarak çalışmıya baş- lıyordu. Atını serbest bırakırdı. Bu hâle alışık olan hayvan, daktilo makinesinin tıkırtılarını dinliye dinliye otlardı... Bu suretle geçen bir çalışma günü biterken London, tekrar atı- na biner, evinin yolunu tutardı. Geceleri ise, dostları onun evinde toplanırlar ve geç vakte kadar ko- nuşurlardı. Bu toplantılarda Lon- don, ekseriya, yazmakta olduğu 6- serlerinden de bahsederdi. Bu sırada ilk karısından yeni ayrılmıştı, Anası ile birlikte yaşı- yordu. London'un annesi de oğlu gibi sade bir kadındı. Kısa boylu, ke- sik saçlı, yorgun ve mağınum göz- lü, oğlnnun dostlarına çok sempa- tik görünen bir işçi kadındı bu. London'un bu kadıncağızla bağ- hılığı bir aile - bir ana oğul bağ- lılığından çok daba kuvvetli idi. Buna, fırtınalarla geçen iki hayt- tın müşterekliği demek daha doğ- ru olür, * Bazı kimseler London'u Kip- ling'e, Constantine - Weyer'e ben- zetirler. Muasır Amerikan münek- kitleri ise, ondan «Amerika'nın Gorkisi» diye bahsetmektedirler. London'un, edebi çalışmaları- nın ilk yıllarında vücude getirdiği eserler uzak iklimlerde geçen ve maceralarla dolu olan hayntları anlatır. Onun eserlerinde ihöme o- larak alınan unsurlar, Chicago'nun veya New-York'un asfalt bulvarla: rında veya gökleri delen binaların- daki hayatlar değildir. O, şimal ik- limlerinin buzlu mintikalarında veya California'nın tropikal çölle- rinde geçen ve sevki tabiilerle do- lu olan hayatları yazmış ve bun- larla şöhret kazanmıştı. London, yazı hayatının ilk yıllarında, me- deniyetin nüfuz edemediği yaban ormanlarını, nehir yataklarında altın arayan insanları, Alaska'nın karlı ve kayalıklı yamaçlarını... tasvir etmeyi mizacına daha uygun bulmuştu. 1904,te neşrettiği Ormae- nan Çağırışı (The Call of the Wild) #dlı eseri bu devrenin en Karakte- ristik ve en canlı bir örneğidir Bu — Devamı son sayifada —