114 SERVETİFÜNUN No, 2264—579 istiyen muhtelif memleketlerin hali vakti yerinde olan ihtıyarları ke- dınları ve çocukları İsviçreye gelip yaşıyorlar. Orası bir istirahat ve sıhbat sığnakı oluyor. 1917 de kendim İsviçrede bulunarak Serve- tifününa yazıp gönderdiğim mek- tupları koleksiyonda bir daha okuyunca, bütün bu manzarslar gözümün önüne geldi, bir yandan tatlı ve bir yandan çok acı hislere kapıldım, İsviçrenin en kıymetli &limlerinden eski bir ihtıyar dos- tumdan bu hafta aldığım bir mek- tab şimdi gözümün önünde duru- yor. Mektubda okuduklarım eski umumi harb ile yeni harbin bitaraf memleketlerde ne farklı acılar imi olduğunu daha iyi anlıyo- um. Dediğim eski dostumun bana gönderdiği mektub İtalyadan geli- yor. İsviçreli âlim memleketini bırakıp Cenubi İtalyada sakin bir köye çekilmiştir ve mektubunda diyor ki; «Ailemin ve tanıdıklarımın bü- tün gençleri, beklemek üzere cephe- lerdedir. Hududa giden evlâdları- mızın yekünu yedi yüz binden siyadedir» <Düşününüz ki bizim nüfusumuz 4 milyondur. Bunun yedi yüzbini müstahsil rolünden çıkıp müdafacı ve müstehlik olmuşdur. Bakiye kalan nüfusumuzun 3'/, milyonunu ihtiyarlar, kadınlar ve çocuklar teşkil eder. Bu dediğim rakkam- ların hepsini bir araya getirince hitaratlığın ne gülünç ve acı bir şekle geldiğini çok kolay gularsı- nız. Senede birkâç milyon turiati güler yüzle karşılayıp (rahat etti- ren İsviçrenin sayısız hesapsız 0- telleri şimdi turist yerine cephe- deki askerlerimizin basta düşenle- ri ve tebdil havaya muhtaç olan- lsriyle doludur. Turiat hiç yok gi- bidir. Zaten İsviçre, ecnebi taba- sinin memleket de ikametine mü- sande etmiyor.» «Aziz dostum; bu balleri ince ar ve vi burada, 80 yaşında “a rek ecıları çektiğimi ço ley Kalem » 1939 da başlıyan Umumi harb bütün cihan efkârını o harbi doğuranlarla Finlandıya gibi ma- sumlar üzerine çullananlar aleyhine köpürtmüştür. Vaziyetin bu şeklin» den ibreğ alınmazsa netice çek aşikârdır: belki daha elim felâket- ler görülecek, fâkat bu badireleri doğuranlar 1918 de olduğu gibi mutlaka sırtüstü geleceklerdir. Ahmed İhsan TOKGÖZ SALKIMLAR ÜZÜM, KORUK Üzüm ve koruğu, birçok bakımlardan ayırabiliriz. Her ikisi de aynı ağacın yemişi oldukları halde, başka başka renk ve tad ayrılıkları gösterirler. Üzüm' de, kandırıcılık, doyum ve doyumsuzluk vardır. Halbuki, ko- ruk, ayrı çeşnili ve başka kalitede, öyle bir nesnedir ki, insan daha ilk salkımda tıkanır. Önu yerken yüzümüzün buruşması, çabucak kanıksayıp tiksindiğimizden olsa gerekli. Bir salkım kütür kütür ham, ekşi koruk için daha ne söyliyelim ?. Koruk'ta üzüm tanelerinin ışıltılı, serin aydınlığı ve olgun tadı yok- tur. Ve koruk'tan üzüm'e doğru bir oluş ve olgunlaşma göze çarpar. Şâirce bir anlatışla, üzüm, entellektüel bir kafanın yemişidir. İşte bunun içindir ki, tanelerinin içi, bir ampul içi kadar ışıltılı ve aydınlıktır. Bana göre, olgun düşünceler! olgun ve serin aydınlıklı bir üzüm salkımını hatırlar. Ve yüzde yüz entellektüel kişinin olgun düşünce salkımlarında, beynimize hitap eden bir tad, bir lezzet buluruz. Bir yığın cevhersiz fikirlerden ibaret ham, koruk salkımlarından yana başka söz açmasak ta olur, SİGARA İnsan oğlunu sigaraya benzetirim. “Boğaziçi, “Yenice, “Birinci nevi, “Üçüncü nevi,, gibi, sınıf ve kalite benzememezlikleri bakımından değil, yanmak bakımindan. Bana kalırsa, bir sigaranın serencamı, bir insanın başından geçenler- den hemen hemen farksızdır. İnsan da, doğar, yana yana biter, kimi yarıda söner kalır, izmarit- leşir. Kimi, bir damla kül kalıncaya kadar yana yana duman olur, ya- na yana kül olur. #* Yanık sigaraları, ateş kafalı adamlar, diye düşünürüm. Çükü her si- gara gövdenin omuzlarına bir ateş kelle oturmuştur. Halbuki yarıda sönmüş bir izmarit siğara düşününüz. Artık o kor baş yerinde bir yı- ğın külden ibaret bir kafa oturmaktadır. Böylece kafa taşının kül beyin'e bir kül tabağı oluverişi, tutulduğum şeylerin başında gelir. Çünkü izmarit, hatta sigaralık karekterini bile kaybetmiş, şahsiyetsiz bir nesnedir. Bu hal, sigara gövdemin kafasını bir ülkü ateşinden yakmanın ve ömrü ileri bir fikir uğrunda duman ve kül etmenin hazzını verir. İşte, benim idealist sigaranın gıpta edip benzemek istediğim yegâne karek- teristiği budur, Mustafa Niyazi