© No. 9964—579 ça i « buldu, onlar şairin eserlerini beyeni- © yorlar. Kleist hemen canlandı. Lâkin | “en mesut zamanında bile gizli bir © aztırabı var. Nihayet bir gölde bir adacık keşfetti, orada güzel bir kız © var. Hemen yerleşti. Tasavvur ettiği tabii hayat. Yalnız aşk. Şiire çok çalışıyor, fakat bir gün bir Fransız Zzabitinin metresini öptüğünü gördü- ğü vakit kıskanıyor, bayılıyor. İki ay hastahanede yattı. Artık nişanlısı Wilhemine darıldı, mektuplar, resim- leri iade ediyor. GEOTHE İsviçreden Weitmar'a gitti. Orada Allah var. Goethe zaferinin son “ mertebesinde, onu ziyaret ediyor. © Maksadı tâtını buşından koparmak. 4 “Çekemiyor, hürmetle fakat musavat- ” la görüştü. Lâkin üstad bu kendini beğenen misafiri sevmedi, kuşkulan- “'dı. Bu genç huzurunda kendi meç- “ hul eserlerinden bahsedecek kadar hürmetsiz. Hem de Werther gibi intihar (etmekten bahsediyordu. İstiskal lâzım, bir daha onu görme- sini, işitmesini istemiyor, kovuyor. Kicist Allahın huzurundan kin ve inkisarla çıktı. Goethe gençleri sevmiyor. Hikâyeler muharriri Hoff- mann seni de kovmadımı? Kleist gidip Goelhe'nin düşmanı Wielam - — Bu karda kışta, meydanında bağıra çağıra söyle- “niyordu. Erzincanda akrabası mı © wardır nedir biçarenin.. Muhafaza altına aldım. Ben ye- ni usül şairim diyor ama tabii al- dırmadım... Bayazıd- UYANIŞ Acaba kimin? Wieland şairin eser- lerini beğendi. Himaye ve teşvik ediyor. Fakat Lovini baştan çıkar- maktan korkan Kleist: “Bütün dün- yanın vermiyeceği aşkı buldum ve kaçtım,, diyor ve gidiyor. Hayat ile dost oldu, evinde aylarca misafir kaldı, kızı Lovine'yi sevdi. M. Me- gerse üstat bir bulaşıkçı kadınla yaşıyormuş, bir de çocuk doğmuş. onun için bir cehennem. Eserleri basılıyor fakat anlaşılmayor. Rağbet az, kıymetini Almanya bir asır son- ra anlayacak ve namına heykeller, zıhlılar, caddeler ve mektepler ya- pacak, fakat o aç ve fakir yaşadı, hep iztirap çekti, hiç gülmedi. DELİLİK Allahtan kaçıp maşukayı bulu- yor. Drestede Caroline var, çok seviştiler. Kadın bedbaht, Kleist haydi beraber ölelim diyor. Fakat o yaşamak istiyor. Kadınlardan nef- ret etti, her kadın visal istiyor. İztirap müthiş, Ruhen hasta, bir gün Pariste bütün yazdıklarını o- cakta yakıyor, ümüdi, dehası, eseri, şiri, kül oldu, fakat gene Goethe kadar büyük olmak iddiasında, öl- mek için kolay bir çare düşündü. Fransızlar İngiltereye hücum için Boulogne da bir ordu hazırlayorlar. Aç, sefil, yürüye yürüye oraya gi- diyor, kimseye dert anlatamıyor ve casus diye yakalanıyor. İdam edilecek, nasılsa tanıdık bir hâkim çıkiyor, kurtarıyor. Gene ölemedi. Pariste Madam Sophie de Haza namında güzel ve zengin bir kadınla acele sevişiyor, ve tekrar beş pa- rasız Almanyaya dönüyor. Bu sefer artık aklı başında değildi, hafızası büsbütün mahvolmuş. Günlerce yol- larda yürüdükten sonra bir kenara düşüp bayılıyor. Bir papas onu yolda bulup evi- ne aldı. Güç hal ile söz söyleyebi- liyor. Hafızasını toplayarak nihayet kim olduğunu, ismini bildiriyor. Papasın kızı güzel, hemen sevişti- ler, fakat, gene durmayar, kaçıyor, dilene dilene yayan memleketine gidiyor. Hemşirelerini, arkadaşları- nı buluyor. Tanınmaz bir hale gel- miş. Herkes onu ölmüş zanediyor- du. Görenler halinden korktular. MARİE VE WİLHELMİNE Yine eski sevgilisi Marie imda- 125 KUYU Küçükken, Taşlarımızla kırılmıyan, Kuyuların aynalarına bakardık, Kız kardeşimle. Acaba hâlâ o kuyularda, Çocukluğumuzun yüzleri var mı ? » Suyu nereden gelirdi, Dibi nerede biterdi? Kovalarımı yutan kuyular, Kuyularımı boşaltan, Kovalarım vardı. ix Korkarım kova yutan kuyudan, Suyun dibindeki ecderhadan, İplerimi a kupardı, Taşlarımı, zıpzıklarımı o yedi. Hacer hanımın kızını da, O çekti kuyuya.. sx Çocukken, Boş çıkordığım kovalara, Eksik gelen iplere acımazdım, Şimdi, Dibe yetmiyen iplerim, Dolmıyan kovalarım için üzülüyo- rum. Mümtaz ZEKİ da yetişti, krala rica etti, güç hal ile Koenisberg'de bir memuriyet buldu. Orada miskin yaşayacak. Fakat yine ölmek istiyor. Marie'ye gel beraber ölelim diyor. Bu kadın çok güzel, gülüşü pek hoş, gözleri elemli, betbaht, ruhu ince, şiir ve aşktan anlıyor. Kleist'tin eserlerini okuyor. İntiharı kabul etmedi. *Be- nim şairim ol, benim için yaşa, di- yor. Kraliçeden ona beş altın temin etti. Byron'un dediği gibi, madem- ki hem aşık, hem betbaht, otursun şiir yazsın. Koenisberg de bir tesadüfle es- ki nişanlısı Wilhemine'i buluyor. Ev- lenmiş, kocası tarafından davet edi- liyor, ikram görüyor, eski aşkları düşünüyor. Fakat artık mazi saat- lerin külü ile örtülü. Külleri karış- tırmak manasız, alev çıkmayacak, belki biraz kokusuztoz. İşte acı hakikat. — Devamı gelecek sayıda —