106 ükreş barlarını bag- ka yerde bulamar- sınız... e Bulevardul Plisabeta da, «Hum- basyı, sabık bar kizı Gallia Farresova bugün en çok beğenilen kadın mnharrir idare eder. Bükreş'in en şık barın- da, san'atkârlara, yüzde elli tenzilât vardır... Mesleğini içkicilikle mü- bâdele eden bazı ayyaş sa- natkârlar: Silan Palanca, Arihur Enaşosku, Vasile Ca- zan, bedavadan içerler. Gallia Farresova, raat- ladığım kadınların en gü- selidir. Herkesi sevip, kim» seye kendini vermeyen ve bâzen arkadaşlarının ara- sında içtiği zamanlar, co- şap kitaplarının üstünde bulunan pozu kadar güzel sesile step şar- kıları okuyan genç bir kadındır... Etrafındakiler, kendi kitapların- daki ideal insanları kucaklar ve mest olurlar... «Humba» büyük bir binanın uzun ve alabildiğine geniş mah- zenidir... Tam bir mağara gibiiiri ye- germiş ve yerinden fırlamış, taşlar (dekor); ufacık bir' delikten sızan mâvi aydınlık, tavana doğru iri (ipekten) örümcek ağları... Bu bar, en kibar addedilen fr- raklı züppelerle, mubüslar ve san'- atkârların yeridir, Şampanya şişeleri her mitralyöz gibi tıkırdar... Büyük mağarada erkek namı- na yalnız müşteriler vardır... Kapıcı, oberkelner, picoolo, gar- son, bando, biribirinden güzel ka- dınlardan müteşekkildir... İki yüz kadar da, bar kadını birer kafadar bulmaya her gece hazırdırlar... gece » «Humba>nın sahibı muharrir Galkia, Panait İsirati'nin en bheye- canlı hayranlarından biri idi.. Bâzen, büyük israrla, Kira Ki- ralina müellifini «Humba»sına ka- dar sürüklüyor ve baş, başa içi- yorlardı... İstrati, bizi de götürüyor ve «Havans pirosuyla garkederken Cavit SERVETİFÜNUN SEHİRLER. BÜKRES IV Yazan: dışarıdan getirdiğimiz büyük, &i- yah ve burada bulunmayan ucuz şarabı, bizimle ve Gallia ile yu» varlıyordu.., Sabaha karşı o, Galilia'yı, biz de masamızda ki kızları iknâ ederek <Tey»in kebaplı ve fıstıklı mey- hânelerine, kendi âlemlerimize gi- diyorduk... Bâzen, Gallia, Panait İstrati'nin boynuna #arılıp, kırışıklı yüzünden öpüyordu... İki büyük serseri san'atkâr bi- ribirini bulduklarından memnun- durlar... Salavin dediğimiz ve bugün Romanyanın sayılı nâsirlerinden Avrel Hefleresou, büyük şâir Batova ve ben, mesüd anlarımızı yaşıyor- duk... » «Humba»dan yirmi otuz adım ötede, «Çinli lokalır vardır. Kapıda ipek kimonolu, başı ve kaşları ustura ile kazıtılmış, bir ginli, kendi adetlerine mahsus bir selâm çaktıktan sora, Peking ba- takhanelerini andıran afyon koku- gu, yalnız esrar gizlezen çinli kız- larının gözlerinden mürekkep bir Yama No. 2203—378 salonun kapusunu açar... Çin musikisi, çin içki- leri, çinli kadınlar... Zehir, zehir, zehir... 7 Paris'i taklid olsun de- ye, Bükreşte de bir «kızıl değirmen» vardır. Hoppa, şımazık, rengü- renk kızlarla dolu bu bar- da her şey kırmızıdır... İnsan, burada, solonun ortasında Adem ve Havvü tablosundaki yılanın Hav- ç va'ya elma hediye etme- sinin jestile her kırmışı şeyi pembe görmeğe baş- lar... Yalnız tediyatta &yı- lınca, her şey mâvidir: Dünyâ, şarap, duvar, maşa ve kadınlar... b «Zissu» barı ber sene yeni bir ses yıldızını ortaya atmakla meş- burdur... En eyi caz, en çok neş'e veri- ci şarkılar içkiler ve kadınlar bu- radadır... «Bir zamanlar âşık bir müsiki- ci verdı> adlı meşhür taügo'yu bu bar doğurdu... Bir kaç sene evvel, Bükreş'in en sevimli dizöaü, Jean Moscopol burada şarkı okuyordu... Bir gece, bar patronunun karı- sının gözleri, onhher vakitten da- ha güzel göründü... Beraber kaç- tılar... Bahtiyar olabileceğini Paris radiyosunda şansonet okuyup an- latırken, kadın onu da bırakıp yi- ne kocasına kaçtı... Bunlar Bükreş'in en tanınmış barlarıdır... Sıra ile onları dolaş- tığım zamanlar, o kadar acayip, insanlar'a, âdetlere ve münakaşala» ra şahid oldum ki, buraları mustak- bel Tomâanının cereyan ettiği yer- erdir. “e Bir romen şarkısı; «Bükreş'in güzel kızları» «Dünyanın hiçbir yerinde bulunmat» der. Doğrudur. Bükreş kızları, nöbet şekeri kadar tatlıdır. Ama, bazan şeker dişi kırar, büzen de yanık kokar...