No. 2219—334 UYANIŞ 231 DOLANDIRICGI! YAZAN : | a bilmiyen yok- tu. Bir gün Bay Ahmed onbeş kişinin davetli bulundukları bir zi- yafete gitmişti. Davetlilerin hepsi aklı başında adamlardı. Para edin- mişler, otomobilleri yoksa, birer Ford satın alabilmişler, ve eskiyen Ford'ları yerine, ikişer Rollsroyce peydalamışlardı; artık hayatlarında muvaffak olmuş sayılabilirlerdi. Bay Ahmed her birisini, ötekilere çek- tırmadan salonun bir köşesine çek: miş, ve böylelikle hepsinden ödünç para aldıktan sonra sıvışmıştı. Bir saat sonra davetlilerin birisi: «Ben- den para aldı b demek mecburiye- tindp kalınca, ötekilerin her biri benden de aldı. Benden de aldı diyerek öfkelenmişlerdi. Dolandırıcılık Bay Ahmedin pek kolayına gidiyordu. İğilip de ku- lağınıza bir fısıldadı mıydı, para- nız tereyağından kıl çekiliyormuş gibi gidiyordu. Fakat işin tuhafı, Bay Ahmed paraları iade etınek niyetile alıyordu. Ne var ki borç- larını ödemiyordu. Çünkü parası kıtca oldukça canına yakın olan arkadaşlarile beraber, elinde ve avucundakini yiyip, içiyor, savu- rup atıyordu. #vet, «böyle yapma- mgliyım. Biraz para tutmalıyım, şu parayı vermek istemiyenleri> «mantara oturtmak mecburiyetin- den kurtulmalıyım i» diyordu. Fe- kat elinde değildi. İş dönüp dola- laşıp oluruna yarıyordu. Ergeç bir sabah on parasız uyanıyor. Ve ba- şını kaşıyarak «bakalım buğün ki- mi yere vuracağız! diye başını dü- şünüyordu. Onun bu dolandıncılığını bil- dikleri halde herife bir türlü içten kızamıyorlardı. Kanı mı sıcaktı, yoksa yüzünde şeytan tüyü mü var- dı ne ? Savurduğu olgara dumanı- nın içinden gözleri bir Nasraddin hoca bakişile güldü müydü, onu görenler kahve dövücüsünün hınk deyicisine dönüyorlar, gülmeden 6- demiyorlardı. Her nerede adı anıl- sa, herkes, ilkönce haysiyetli bir istihfaf ile dudak bükerken sit el- den, için için <oh ne iyi etmiş!» diyordu. Haleti nezii günlerce uza- yan hastaların başında uykusuz olarak bekliyenler, «birbirlerine ah o öleceğine keşki ben öleydim> derken, içlerinde «hayırlısile nal- ları dikse de biz de bir rabat uy- ku uyusak»> diye düşünürler. Acaba köhnemiş, çürümüş bir vücudü ve vaziyeti yaradılış yıkarken, insan- lar 'da hayatın o yıkan kuv- vetile alt elden bir birlik mi du- yuyorlardı ? Acaba Bay Ahmed bundan dolayı mı seviliyordu 9 İşte bu bilinemiyordu. Bay Ahmed en büyük vurgu- nunu, Büyük Harb esnasında mü- tahhit bay Süleymanın getirtmekte olduğu bin vagon şekerin iki yü- zünü dolandırınakla yapmışdı. Her- kes bay Ahmedin edepsizliğine şaş- mış, parmaklar ısırmışdı. "#x Mütahhit bay Süleymanın apar- tımanında büyük bir ziyafet var- dı. Davetlilerin masadan üst taraf- ları pek haysiyetli idi. Masanın alt tarafı gizli *e karanlık olduğu için orasi gözükmüyordu. Bay Sü- leyman bakışlarile masanın üst tarafını gözden geçirirken kızı Sel- manın yeri boş kaldığını gördü. Merak etti. Merakının sebebi de bir gece evvel, başı alkolle adam akıllı buğulu olarak eve dönünce, kızının odasına varmışdı. Vakit geç, ve kızı yatakda idi. Bay Sü- leyman gözlerini kanlı kanlı süzerek kızına «Selma bu gece» «tıpkı an- nene benziyorsun! yüzünde duvu- ğın eksik. O öleli iki sene oldu.: Demişdi, ve kızına doğru yürümüş- dü. Kız gördüğü bakıştan ürkmüş, bir çığlık salmışdı. Bay Süleyman hizmetçilerin uyanacağından kor- karak, kaçmışdı. Bay Süleyman o Halikarnas Balıkcısı saatten beri kızını görmemişti. Selma işe, iki üç saat evvel, şehrin kıyılarının dışında, tarinlık bayırlık ıssız bir yerde bay Ahmed:- le beraber yürüyordu. Konuşuyor- lardı, İkisi de pek sinirli oldukları belli idi, Sözler sözden ziyade ha- yatın olanca hızile mesafelerde u- çurulan, bir meş'aledeu kopan kr yılcımlara obenziyorlardı. Kadın konuşdukça, erkek kendini kızıl bir güneş altında yanan, kurak bir sahrada, susuzlukla çatlıyau dudak- lardan soluya soluya koşan, bir yoleu halinde görüyordu. Kız san- ki dudaklarına bir bardak su su- nuyor, ve iç diyordu. Kadın tepi- niyordu. «Hemen şimdi! şu baadı- ğımız toprak üzerinde» diye bağı- rıyordu. Adam irkiliyordu. Sıkılan bir yumruğun parmakdaki ek yer- leri gibi, yapmakda olduğu efor- la beti benzi kireç kesilmişti, Yü- rüdüler. Yürüyerek çark ettiler. Ve gene yaya olarak şehre döndü- ler. Selma tanışlarının birişinin ka- pısını çaldı. Erkek Allaha ısmar- ladık derken, kadının gözlerinin, sayısız duygularla kapkara çukur- laşmakda olduğunu gördü. Ayrıldı. Ahmed sokakta epeyce yürüdü. Beynine sapl&ımış olan o çukur bakışı bir türlü oradan çıkanp atamıyordu. Acaba kız kendisinde bir cazibe olmadığına kanaat ge: tirerek mi öyle feci bakmıştı. Ah- med hemen döndü. Kadıudan ay» rılmış olduğu kapıya vararak Sel- manın orada olup olmadığını sor- du. Oradan başka bir eve gittiğini söylediler, Ahmed oraya uğradı. Evden eve aradı. Selmayı bular madı. Eve döndü. Vakit geçti. Odadaki ayuasında kendi aksini gördü. Kendi haya- line dudak büktü. Ve «maşallah ne kahramanlık! Böyle kahrama- nane bir kanaati» «Sarsılmaz bir metanet ve mukavemet | Cenne- — Devamı son sayıfada —