148 SERVETİFÜNUN No. 2136—451 FUTBOL DA KARAYA VURDU! Nizamettin Nazif, geçen gün Haber gazetesinde en güzel, en kuvvetli ve en haklı yazılarından birini yazdı. Ne yazıkki, oda, KABE BAS EBE ANI Yazan : :Osman Cemal Kaygılı kika kala bu tiryaki alayı bahçenin dört bir köşesinden sandalyelerini kapınca radyonun ağzına toplandı- arasıra, benım yaptığım gibi asıl imza atılacak bu yazının altına nedense kendinin kiralık im- zalarından olan ( Kara Davud ) imzasını fırlat- mıştı. Yazının başlığı şuydu: «Sporda eski te- lâkkilere veda günü yaklaşıyor!» Nizamın bu yazışı baştanbaşa çok hoşuma gitti. Hele o ya- zının ( Sabiha Gökçen )den bahseden kısmına pek bayıldım. Bakınız, yazısının e canlı yeri olan o par- çada Nizam, ne diyord «Türk rejiminin ikiz: manâda bugün eli- mizde tek sporcu var : Tayyareci Sabiha Gökçen... Bu Türk kızının bilekleri, kafası kadar sağlam- dır. Bu Türk kızı, en iyi tekme ve marka at- masını bilen bir milyar futbolcudan daha cesur- dur. Onun yaptığı spor, insana en iddialı Güneş - Galatasaray veyahut Beşiktaş - Fener maçından daha çok heyecan vermektedir...» Fakat, gelin de siz bunu her maçta maç meydanlarını tıkabasa doldurup kahve döğücile- rin hınk deyicileri olan irili ufaklı, kadınlı er- kekli o kuru kalabalığa sorun! Hele meşhur sahalarda yapılan her hangi bir yumruklu, tekmeli gol yarışında bu gürül- tücü kuru kalabalığın tepesinden değil, bir tay- yare geçmek; sıkı bir yağınur yerine gökten oraya tayyare yağsa gene berikilerin gözü yerde ve iki kale arasındadır. Bunu vaktile ben de biraz oynadığım için futbol tiryakiliğinin ne demek olduğunu pekâlâ bilirim. Hususile bu oyunu bizim oynadığımız zamanki merak ve tir- yakilikle, bugünkü merak ve tiryakilik arasında dağlar kadar fark vardır. Futbol, esasında zevk- siz, faydasız, fena bir oyun değildir. Fakat, onun üstüne bu kâdar ifrat ve ihtirasla düşülerek işi küfürlerle, kavgalarla çığrından çıkarmak, sözü ayağa düşürmek ve futbolü bizim eski birdirbir, hamam kızdı, uzun eşek, top pişti! oyunlarının seviyesine indirmek; sonrada gençleri birbirine düşman etmek zevksizliğin de, faydasızlığın da, fenalığın da daniskasıdır. Bu sön kavgalt, tokatlı, yumruklu, tekmeli maçlarda Taksim Stadının halini gözümle gör- medim ama, ayni patırdıları uzak bir radyodan dinlerken orada gördüğüm manzara olur şey değildi. Hoş, gazinocunun o saatlerde radyosunu aça- cağı yoktu. Yoktu anıa, bahçedeki müşterilerin içinde bir hayli futbol tiryakisi vardı. Bunlar zaten o günler, o saatlerde oraya salt maçı din- lemek için glmişlerdi. Muayyen vakte beş da- lar. Daha radyo başlamadan orada gürültülü bir münakaşa başlamıştı: — Kilim, onu sen affedersin, Galatasaraylı- ların üstüne bugün çıkacak klübün ben alnını karışlarım | — Haydi be sende hınbıl, bugün Güneşli- lerde öyle oyuncu var ki, herifçi oğlu koskoca topla #ıpzip gibi oynuyor! — Marifet topla zıpzıp gibi oynamak değil, onu zımba gibi deliğe tıkmaktır. — Bugün işte tıkacaklar görürsün | — Kim tıkacak? — Galatasaraylılar | Hem yalnız topu deliğe değil, Güneşlilerin çanlarına da ot tıkaçaklar! tıkacaklar | — Lâhana mı dedin Şakirağa? — Görürüz birazdan Hemen hemen buraya bir parçasını aynen naklettiğim bu münakaşadan biraz sonra maç başlayınca siz bu kulaktan seyircilerin orada geçirdikleri helecan ve heyecanı bir görmeliydi- niz, gülmeden katılırdınız. Maçı radyoda anla- tan sanki karşılarındaymış gibi artik ona: — Hay ağzını öpeyim, hay çenen tutulsun | Söylemez ol, ulan ajzını hayra aç, palavra yap- ma dalgacı Mahmud! Gibi iltifatları birbiri peşine savuran savu- ranaydı. Ya o topu kaptıran, ıska geçen gol yerine avut yapan, penaltıya bilet veren oyun- culara karşı karşılıklı savrulan tevcihlerin, te- veccühlerin bini bir parayaydı. Hattâ sinemada nasıl bazı aptallar hoşlarına giden artistlerin bazı hareketlerini, bazı manzaralarını elleri pat- layıncıya kadar alkışlarlarsa; buradakiler de şim- di yüzlerini, şekill.rini, hareketlerini hiç gör- medikleri oyuncuları sirası gelince gıyaben öyle alkışlıyorlardı. Fazla tafsilât vererek, daha fazla kafa yor- mıyacağım, İngilizlerin en yaman oyunlarından olan ve bütün dünyada hâlâ çok hararetle oy- nanan futbol oyunu, tıpkı kiş ortasındaki lodos havalarda karaya vuran palamut balığı gibi biz- de karaya vurmuş ve söz ayağa düşmüştür. O- nun için artık her mahalle arasında bir sahası ve her mahallede düzinelerle fedaisi bulunduğu halde teknik, maharet, oyunculk cihetinden hâlâ yerinde sayan ve öteki sporların çoğuna gölge olan bu futbol işine adamakıllı bir çeki düzen vermek gerektir. Yoksa futbol oyununun bizdeki büyük Stadyumlarda paralı ve kavgalı bir altı kol iskambillerden ve mahalle aralar ndada kü- fürlü, günablı bir kaydırak oyunundan farkı kalmıyacak |