MA TERE m, 146 SERVETİFÜNUN Me Ha fta Yazısı; No. 2136—43| YOLCULUK MEKTUPLARI umuz Tunn kıyısında - Bretislava toplantısında - Bretislavadan Viyanaya otomobilde - Viyanadan Cenevreye şimendilerde - Cemevrede bizim gazeteleri okurken - İstanbul temizleniyormuş ! Sevgili okuyucularımla çoktanberi konuşamadım. İstanbuldan ayrıhş, Bretislavada toplanan Uluslar kurumu müzaheret birlikleri kongresinde uğraşış: Güzel ve taribi Tunanın kıyısında yaşıyan bu se vimli şehrin adı, Büyük muharebeye kudar Presburg idi, Çekoslovakyaya geçince Bretislava oldu. Viyana. dan doğru akıp gelen ve Budapeşteyv doğru süzü- lüp giden güzel Tuna burgdn çok ihtişamlı bir man- zara gösteriyor. Tunanın ruları daima sarıdır; onu ben hiç başka renkde görmedim. Bilmem ki meşhur bestekâr Strausso meşhur «Mavi Tuna» sını besteler- ken mavi rengi nerede bulmtş? 1911 de idi. Bir ke: re Alman budndu olan Passau dan ta Karadeniz kı- yımua kadar vapurla bir Tuna yolculuğu yapmışdım. Servetilünunun 1911 eylül nüshalarında Tuna yolculuğum resimlerile beraber basılmışdı. O dedi- ğim tarihde Tunayı başdan başa gezdiğim halde bir türlü mavi renk gördüğümü hatırlamıyorum. Haydi, yüce san'atkâr Strauss un adına hürmet ederek ma- vi Tunayı varmış gibi selâmlıyalım, unutmıyalım ki Tunanın bizim taribimizde pek iınühim yeri vurdır. Bizim onun kıyılarında bırakılmış çok derin izlerimiz vardır. Bundan dolayıdır ki Bretislavadaki konfe- rTansda Cemiyeti Akvamı kuvvetlendiğjpek emelleri etrafında canlı konuşmalar olurken kafamın içerisi sonu gelmez tarih levhalarile ve zati hatıralarla do- lup boşalıyordu. Bunların en yakını 1922 ilk baha- rında Çekoslovak meikezi olan Prag da toplanan ayni müzahereb kongresinde bulunuşumuz idi. Bu de- in Bretislavada dahi sevimli arkadaşlığını yaptığım rektör Cemil Bilsel ile on beş yıl önce Prag da da- hi beraberdik. Bretislavada bize başkaulık eden Dr. Besim Ömer Akalın on beş yıl önce dahi bu Türk teşekkülünün başkan vekili idi ve o tatihde milli Türk savaşının İzmir zaferi henüz gözleri kamaşdır- Tesadıf Hüznümü musralar acı pile ördüm. Ne ondan haber gel yada gördüm; Haftalar, aylar geçti dün iner bahardı. Yalı boyunca gezdim lâhzelarla beraber.. Sezdimdi. ta uzaktan neş'eli kızlar geçer, Yurdun rüzgârlarında gizli gülüşler vardı. Sağım kiraz bağları, solum mavi engindi, Ardımdaki yamaçtan şen kafileler indi; Birer birer geçerek tel örgü çenberini. İzim &ırâ yürüyen gi sesi güldü, Sesleri zaman gibi boşluklara döküldü; Enseme değdi emeli yumuşak ellerini. Duyuşuma sızarken geçmiş günlerin tadı... nurum olmaz olsun arkama baktırmadı, Olanca diğiyılisin bakışlarımda söndü... Kirpiğimdan kopi damlıyordu birkaç yaş, Sıklaşan adımları durunca yavaş yavaş.. Gölgesini tanıdım, fakat getiye döndü. smail Safa Esgin mamışdı; Avrupada aleyhimizde yapılan propaganda ların dehşetli hücumlarına 1922 ilk baharında Prag da uğramışdık. Şimdi 1937 hazlranında yine Çekow lovakyada fakat başka bir şebirdeyis; Cemiyeti ak- vam Müzaheret Türk kurumunun 1972 de Preag.da uğradığı hücumlara mukabil, bu yıl 1937 de Bretis- lavada gördüğümüz iltifatlar, şu on beğ yıllık kısa bir tarih devriminde Türklüğün bütün Avrupada k&- zandığı dereceyi çok parlak anlatıyordu ve Türklüğe bu muvaffakıyeti temin eden Ulu ATATÜRK adını bir daha derin saygı ve sevgi ile anıyordum. Tuna kıyısında yeni tarihimizin şanlı sahifelerini yürekden alkışlıyordum. Temmuzun ikisinde Doktor Besim Ömer karde- şimle birlikde Bretislavadan ayrıldık. Bana ber vakit yarım asırlık dostum diye iltifat eden koca üstad, beni yalnız bırakınak istememişdi. — Sen sol gözün için tekrar Cepevreye gidiyor- sun; belki ameliyat olacak; ben senden ayrılamam, yanında bulunmak işterim. Demıişdi ve benim gağlam seğ gözümle hasta sol gözümden yaş akmışdı. Hayatta tam manâsile dost- luğun en yüksek uümunesini gösteren Dr. Besim Ömere, kurulduğu gündenberi kalemile, ilmile yar- dımdan geri kalmamış olduğu Servetifünunun s&hife- lerinde bu aleni teşekkürü yazmayı en hakiki bir vicdan borcu sayıyorum. Dr, Besim Ömer Cenevre. de beni yalnız bırakmadı, sol gözümün smeliyatında ve tedavisinde yanımdan ayrılmadı, 18 gün sonra; — Artık yüreğim rahattır, korkacak birşey kal- madı, ben İstanbula dönüyorum Dedi ve ayın 22 sinde Cenevreden ayrıldı. Onun mübarek ellerini ve şefkatli gözlerini öpmekle doyü- miyordum. Epeydir sevgili okuyucularımla niçin kgonuşamg- dığımı şimdi anladınız, değil mi f. İstanbuldan gelen ve yığılan gazeteleri de artık okumağa başladım. Aman, ne iyi müjde! İstanbul temizleniyormuş!! Belediye canlanmış, medeni bir şehre yakışmıyan hallere cezalar yapılıyormuş: Fransızların bir darbı meseli vardır. Hiç olmamaktansa geç olsun, zarar yok, derler. Bizim atalar sözümüz de, geç olsun da güç olmasın; der, Manâda ikisi bir yola çıkar amma burada bir noktayı aydınlatmak isterim. İstanbullulara ağır kabahatler yükletiyorlar, İs- tanbullular temizliğe bakmıyor diyorlar. Evet, şimdi bakmaz oldular; çünkü pislik içinde kalmak İstanbul halkını yese düşürdü, bir takım ayak takımı da ruhlarındaki ihmale ve pisliğe yol verdi. Hele bele- diye biraz canlansın, o zaman asıl kabahatin nerede olduğunu, çabuk anlarsınız. Bir evde bile, ev sahibi pisliğe ve dağınıklığa göz yumarsa, o evde oturanlar yavaş yavaş pasaklı olur. Malüm ya; yine atalar sözüdür; tavuk sahibine göre eşeler! Ahmed İhsan Tokgöz