| 158 SERVETİFÜNUÜN ““SOLMUS ÇİÇEKLER Şimdi delikanlı, sayıfaları çeviriyor, genç kız, iğilerek ona tafsilât veriyordu. Bunların çoğu Cemille çıkarttığı resimlerdi. İkisinin yanyana sandalda çıkmış bir resmi- ne bakarken Necüet parmağını uzattı ve kısık bir sesle: — Bunu büyüttürünüz, dedi. Sizin için mes- ut ve ebedi bir hâtıra!.. Zulâl, belli etmeden onun yüzüne baktı, Şakaklarında ince ince damarlar kabarmış, ya- nakları pembeleşmiş; içinden gelen derin bir merhamet genç kızın kelbini eziyor, kendisini bu kadar seven, fakat gururuna mağlup olarak aşkını gizlemiye uğraşan bu zavallı insana bü- tün ruhile aeşyordu. Onu belki bir parça söy- letebilirim; bir parça sevgisini itirafa yol açarım diye, ani bir hareketle resmi yerinden çıkardı, Ve birkaç parça ederek pencereden üfledi * — Büyütülmeğe değil, albümde saklarmağa lâyık olmiyan değersiz bir resim!.. Bunu söyledikten sonra, biraz müteheyyiç, gözleri ufkun kızıl renklerinde hareketsiz kaldı. Şimdi Necdet, başını çevirmiş, hiç cevap ver- medet onun yüzünü, güneşin kızıllıkları altında bir periyi andıran çıldırıcı güzelliğini seyre- diyordu. Aradan uzun dakikalar geçti. Genç kız, bakış» larını ufüktan ayırarak delikanlıya çevirdi. Nec- detin gözleri nemlenmişti. Zulâlin kendisine baktığını görünce, ilk defa olarak mazarlarıni ondan kaçırdı. Başını hafifçe önüne iğerek: — Neden onu yırttın ?.. diye mırıldandı. — Sebebini söyledim Necdet!., Bir müddet gene sessiz durdular. Zulâl, onun her zamanki gibi, lâkayıt olduğunu görerek si- nirleniyordu. Necdet, acaba neden bu derece inat ediyordu:?.. Yoksa Zulâli sevmiyor mıydı ?.. Genç kız, bu düşünceyle bir an duraladı. Hayır!.. Bunun imkânı olamazdı. Bu bakışlar seven bir alamın bakışları, imalı tavırlar seven bir ada- mın tavırlarıydı!. Şu halde... Demek, sırf gu- rurunu ve inadını kırmamak için Necdet, his- lerile pençeleşiyordu !. Bu düşünceyle Zulâl, silkindi. Saadetini ina- dına feda eden bu mağrur adama kârşı kalbinde şiddetli bir kin hâsıl olmuştu, Asabi bir tavırla albümü kapıyarak ayağa kalktı. Hiç onun yüzüne bakmıdan hırçın bir sesle ; No. 2136—451 LR : Kerime Nadir — Ben bahçeye çıkıyorum, dedi. İstersen gel 1.. Sonra, endamının bütün ihtişamını gösteren canlı bir yürüyişle uzaklaşıp kapıdan çıktı; geç vakit, ortalık tamamile kararınca yalıya dündüğü zaman Melike, ile Suphi Kemal Bey henüz gel- mişlerdi. Necdet hâlâ salonda, bıraktığı yerde oturuyordu. “ » Necdet, ertesi sabah erkenden çıkıp gitmiş, bir daha görünmemişti. Nikâh günü yaklaştığı için Zulâl üzülüyor, onu görmek, ağzından kü- çük bir itiraf duyarak bu geri dönmesine imkân olmıyan meseleye doğru bir istikamet tayin et- mek istiyordu. Fakat o gelmiyor, bir kere ol- sut görünmüyor, sanki biç bir şeyle alâkası, rabıtası yokmuş gibi.. uzaklarda yaşıyordu. Zulâl, içinde duyduğu bu gizli melâlin, bi garip üzüntünün sebebini düşündükçe kedi ken- dine kızmağa başlamıştı. Öyle ya, ne vardı?.. Neden Necdetin imasını bekliyor, neden Cemil- den ayrılmağa hazır bulunuyordu?.. Cemil de onu sevmiyor muydu? Hem nişanlısı olmak ha- sebile kendisine Necdetten daha yakın değil miydi?.. Genç kız, bu suallere verecek cevap bülamıyor, sonra genç adamın aşkına galebe çalan büyük gururunu hatırlıyarak omuzlarını silkiyordu : — Bana ne?. Necdet, kendi arzu-ile saade- tini yendiği halde ben neden buna üzülüyorum?.. Kendisi düşünsün |. Bu düşünce ile biraz ferahladığı halde gene içinde belirsiz bir sızı duyuyor, ruhunda ağır bir kasvet hissediyordu. # * * Nikâh günü birrüya gibi geldi, geçti. Artik Zulâl, resmen Cemile bağlanmıştı. Evin içinde büyük bir hazırlık, devamlı bir faaliyet görü- nüyor, herkeste birtelâştır gidiyordu. Necdet hâlâ ortada yoktu. Ona hiç kimse bir yerde tesadüf etmemişti. Oturduğu, bulun- duğu yeri kimse bilmiyordu. Bir gün Zulâl, ufak tefek almak için İstan- bula inmiş, geç vakite kadar süren uzun bir mubayeadan sonra, yorgun argın yalıyadönmüştü. Merdivenleri ağır ağır çıkarak solayı yürüdü.