No, 2077—392 beyazlık, ne de bir yeşillik onun sudayki gölgesine. Gece. Karanlıkta çakan yüzükler. Dolaşılan meh- taplı yollar. Gündüzünkilere benzemiyen akşam dü- şünceleri. Çöllerin meşum ay ışıkları. Mezarlıklarda serseri dola- şan iblisler. Malta taşları üzerinde dolaşan yalın ayaklılar. Malta, Her mahallin aydınlık ve gölgesiz olduğu zaman- larda, yaz fecirlerinin verdikleri sermesti ne harikul- âdedir. Hususi mahiyeti haiz vecd ve heyecan. Nathanağl, sana gördüğüm bahçelerin en güzelle- rinden bahsedeceğim. Floransada gül satıyorlardı; bazı günler onların kokusu bütün şehri kaplardı. Her akşam Cascine de, pazarları da çiçeksiz Boboli bahçelerinde dolaşırdım. Seville de Giraldanın yanında eski bir cami avlusu vardır. Orada yer yer portakal ağaçları yetiştiriliyordu. Avlunun diğer kısımları ise, Malta taşlarile örtülüydü, Güneşli günlerde burada pek az gölgeli yerler bulunur. Burası, etrafı duvarlarla çevrilmiş dört köşe bir avludur, Şehir dışında, demir parmaklıklarla kuşatılmış bü- yük bir bahçe vardır. Burada sıcak diyarların ağaçları yetiştirilir. Ben girmedim, parmaklıklar arasından bak- tım. Peç tavuklarının koşuşmalarını ve diğer birçok ehli hayvanlar gördüm. Alcazar hakkında ne söyliye- yim? Acem harikası bir bahçe. Sana ondan bahseder- ken onu diğer yerlere tercih ettiğimi anlıyorum. Hafızı okurken orasını düşünüyorum : Bana şarap getirin Eniarimi lekeleyim; Aşk yüzünden bitiyorum Bir de bana hakim derler. Ağaçlı yollarda su oyunları hazırlanıyor. Yollar mermerle örtülü; etraf ise servilerle çevrili. Yolların her iki tarafında kral gözdelerinin yıkandıkları mermer havuzlar var. Oralarda gül, nerkis ve defneden başka çiçek görülmez. Bahçenin dibinde cesim bir ağaç var- dır; insan orada kadife tüylü bir bülbül tahayyül eder. Sarayın yanında zevkleri okşıyan havuzlar vardır ki, bunlar Münihteki midya ve stridya kabuklarından yapılmış heykelleri hatırlatır. Dondurma yemek için, bir ilk bahar mevsimi Mü- nihteki Kral bahçelerine gitmiştim. Mayıs otları üzerine uzanarak bir askeri musiki dinlemiştim. Münihliler za- rafetsiz fakat, musiki meraklısı insanlar. Akşam, kalbe tesir eden bülbül şarkılarile dolardı. Bu şarkılar bana alman eşarı gibi dokunurdu. Her sürurun bir haddi var- dır. İnsan bu haddi gözyaşları dökmeden aşamaz. Bura- daki bahçelerin güzelliği bana, dolaşabileceğim diğer bahçeleri, acı bir tarzda hatırlatıyordu. Bu yaz, hara- retin hakiki manâsının ne olduğunu öğrendim. Gözka- pakları harareti en iyi hisseden aletlerdir. Vagonda geçirdiğim bir geceyi hatırlıyorum. Açık pencere önüne oturmuş, biraz daha serin esmekte olan rüzgârın tema- sından husule gelen zevki tatmakla meşguldüm. Gözle- rimi kapamıştım... uyumak için değil, böylel Boğucu bir sıcak bütün gün etrafı kavurmuştu. Vagon pencere- sinde geçirdiğim o gece, hâlâ serin esmekte olan rüzgâr yanan gözkapaklarıma serin ve ıslak bir tarzda çarpıyor gibi geliyordu. UYANIŞ 43 Gırmatada Gendraliffe'in taraçalarındaki zekkumlar, güller içinde görmek istediğim Campo Santo de Pise ve Saint Marc manaslırındaki güller daha açmalmışlardı. Lâkin Romada, Monte Pincio'yu en güzel mevsimlerin- den birinde gördüm. Buraya öğlelerin bunaltıcı sıcak- larından kaçıp serinlemek için geliniyordu. Burada her gün dalâşıyordum. Hastaydım, ve hiç bir şey düşün- miyordum. Tabiat bana tesir ediyordu. Âsap bozuk- luğunun yardımile vüçut hiç bir şeyde had tanımı- yor, ve bazan bu haddi dahi aşıyordu. Geceleri, girilmesi memnu olan Farn&se bahçelerin- de dolaşmak isterdim. Harabelerde gizlenen nefis nebatlar. Napolide denizi rıhtım gibi takip eden ve güneşin girmesine mani olmıyan bahçeler vardı. Nimes'de, bentler berrak sularla doluydu. Mont“ pellier'de bir nebatat bahçesi vardı. Ambroise'la aca- demus bahçelerinde geçirilen gecelere benzer bir geceyi hatırlıyorum. Servilerle kuşatılmış eski bir mezar üstüne oturmuş, gül yaprakları çiğniyerek konuşuyorduk. Bir gece, Peyroudan, mehtabın gümüşlendirdiği uzak denizlere bakıyorduk. Yanımızda şehir şelâlele- rinin gürültüleri işidiliyordu. Havuzların rakit sularinda beyaz benekli kuğu kuşlar yüzüyordu. Malta bahçelerinde okumağa giderdim. Cita Vece- hiada limon bahçeleri vardı. Çok hoşumuza giden bu yerlere “il Boschetto, derlerdi. Biz, bu bahçelerde kemale ermiş limonlar ısırdık. Bunlar, ilk ısırışta acı ve kekremsi görünürler, fakat, sonraları ağızda peyda olan nefis koku ruha serinlik verir. Siragözenin yeraltı mahzenlerinde dahi bu limon- lardan ısırdım. La Haye bahçelerinde pek çok vahşi olmiyan ge yikler dolaşırdı. Avranches baçelerinden Saint - Michel dağı görü- nüyordu. Akşamlayın, uzaklardaki kumsallar, gözlere tutuşmuş gibi görünürdü. Güzel bahçeleri olan şehircikler gördüm. İnsan bu yerlerde şehirleri ve kendi ismini unutuyor, ve bu bah- çelere tekrar gelmek arzusile yanıyor, fakat, bir türlü gelemiyor. Musul bahçelerini düşünüyorum. Bana onların gül lerle dolu olduğunu söylemişlerdi. Ömer, Naspur bah- çelerini, Hafız da Şirazinkilerini Viz etti. Biz Naspur bahçelerini asla görmiyece Biskranın Uardi bahçelerini ein Oralarda ço- cuklar keçilerini dolaştırırdı. Tunusta mezarlıktan başka bahçe yoktu. Cezayirin, Essai (muhtelif cins hurmalar) bahçelerinde hiğ gör- mediğim meyvalar tattım. Ah! Nathaneğli, Blidah dan sana ne söyliyeyim ? Ah! Serindir Sahelin çemenleri! Lâtiftir portakal çiçekleri, gölgelikleri, bahçelerinin kokusu. Ah! Blidahl Blidahl Kış başlangıcında senin kıy- metini bimemiştim. Mukaddes bahçelerin ilkbaharların tazelendirdiği yapraklarla doluydu. Dağlardan inen karlar sana yaklaşıyordu. Odam ve yağmurlu bahçeler artık beni ısıtmaz olmuştu. Fichte'nin “Doctrine della Science, ını okuyordum, ve kendimde dine karşi zaaf hissediyordum. Halimdim. Kedere katlanılmasını söy- lüyordum. Söylediklerimi fazilet haline sokmağa