No. 2071—386 Dostumun hakkı vardı. İlk tanıdığım gece beni antipatize eden Cennet kuşu, bir iki ak- şam içinde, kalbimi kazanıvermişti . Uzak ve dargın bakışları, uysal hareketleri, bilhassa arkadaşları gibi «canım», «şekerim? demeden konuşması.. Onu, bana ısındırmıştı. Buradan ayrılamayışımın bir sebebi de, insanın ezeli kay- gusu, şu fena kelime: tecessüstü. Bu ufak tefek kadının, omuzlarında taşıyamadığı, bir derdi vardı. Bir dert ki, İstanbula dönüşümde, bana yeni bir roman konuşu |*| kazandırabilirdi. Cen- net kuşu, dağılmış saçlarımı, ellerinde ufalı- yordu. — Gecenin son valsini yapmadan mı ayrı- lacağız?.. dedi.. Dikkat ettim: cazbant, ben de uzak hatira- ları olan, çok sevdiğim bir valsi çalıyordu. Ye- rimden fırladım. Nekadar istersek istiyelim, es- kiyi kolay kolay unutamıyoruz, hatıralarımızla yaşıyoruz. Unuttuğumuz dakikalarda var mıdır, acaba?.. Kim bilir?.. Belki de... Fakat onlar, dönmek itemediğimiz, o fena dakikalardır. Danaların içerisinde, ençok valsi severim ben... Uçan, koşan, arıyan bir rüzgâra benzero... Kvl- larımdaki kuşla beraber ben de kanatlanmıştım. Uçuyorduk : bir ahenk yağmurunun, bir etek de- izinin ortasında... Güzellik iklimlerine doğrul.. Ne çetin şey, şu hakikat. Bu en sevgili dakikalar da, pek az sonra, bir hatıra olmıya- cak mı?.. Yaşamak! Ne boş bir çırpınış!.. Ben, böyle çılgın bir valsin kanatlarında uçar. ken, ölmek isterim. Dans, musiki.. Bütün kaygularımızı unuttur- muştu bize.. İradelerimizi kaybetmiştik. Tanı- madığımız bir dünyanın sınırlarındaydık. Artık, biz et ve kemik değildik : ruh olmuştuk. Yüzüm- de ılık bir nefes, kulaklarımda bir ses... Bir Şeyler fısıldıyor, bir şeyler söylüyor, anlatıyordu... İşte, bütün hayat: bir kadın nefesi... Bir ka- dın mırıltısı... # > # — Hayatında, bugüne kadar. hiç kimseyi sevmedin, öyle mi?.. Yalan söylüyorsun... — Doğru, Cennet kuşum! Niçin aldatayım seni... — Hatırla.. Belki çocukluğunda... Küçük bir gönül fırtınası olsun... (9) Konu: mevzu. UYANIŞ — Hayır, bayır! Hatırlıyamıyorum. Değil bir fırtına, ufak bir esinti bile... Hayatımı bu- ruşturmadı. Çok kadın tanıdım, fakat kimseye kapılmadım, bugüne kadar... — Ne tuhaf! Yarabbi, ne tubaf!,, Ağzından, dökülüvermişti bu kelime... Sou- ra kendini topladı. Gözlerinde, küçük yaş tane İeri, birikiyordu.. Başını öbür yana çevirdi. İçimde bir endişe uyandı. Şaşırdım birdenbire.. Daima gülen mavi gözleri, bu akşam, niçin ağ- lıyordu ?.. Merakla sordum : — Neresi tuhaf bunun.. Olamaz bir şey mi?.. 21 — Söylesene... — Senin yaradılışında bir adam.. Sever, mutlaka sever diyordum da... Yanılmışım. Bakışları sertti, eski bir kini saklıyor gibiydi. Bir şey anlıyamıyordum. Sıkıldım, bunaldım, terledim, Ne garip bir kadındı bu.. Çaresiz, sözü kendi akışı içinde, değiştirmek istedim : — İşte, günün birinde, karşıma sen çıktın. Yanılmıyorsam, seni sevdim diyebilirim, belki... O dakikada, her hangi bir erkeğin söyliye- bileceği, her hangi bir sözdü bu,. İnanmadı, inanmış görünmek bile istemedi; omuz silkti; — Bırak, bu boş lfları... Gülünç oluyor. sun, küçülüyorsun karşımda... Bir sigara ver ve sus,. Konuşmadığın zamanlar, seni daha çok, geviyorm... 'Tabakamı uzattım.. Dudaklarındaki sigara- yı tazeledi.. Ve, bir nefeste, yarımladı... Sus- muştuk!.. — Bitmedi — ACI BİR KAYIP «Uyanış» idare kısmı mensuplarından Rukiye Nirsunun annesi Sabire Nirsu, nisanın yirmibeşinel cumartesi günü, apandisitten ölmüştür. Ayın yirmialtıncı pazar günü, Üş- küdardaki aile mezarlığına gömülmüştür. Altmışbir yaşında, apansızın uğradığı bu rahatsızlıkla birkaç gün içerisinde hayata gözlerini kapıyan Sabire Nirsu, kendisine karş: saygı ve sevgi beslenilen temiz yü- rekli bir kadındı, Ölümü, uzaktan, yakından bütün tahı- yanlar arasında derin teessür uyandırdı. «Uyanış» ailesi, ölene Allahın sonsuz rahmetini temenni ederken, kiymetli çalışma arkadaşları Rukiye Nirsuya ve kızkardeşleri Nefise, Hafize, Emiae, Fatma ile erkek kar- deşi Aliye ve kaybedilenin bütün sile mensuplarına tasi» yetlerini bildirir, kederlerine içten iştirak ettiğini belirtir. 2 di m B.G Bü.