No.1917—232 SERVETİFÜNUN 389 Kulak verip iyice dinledim. Öksüz yurdumuz, o koca nine- miz dile gelmiş gençliğe öğütler veriyor. 25 Şubat 1928 yılında diydiğne bu güzel sözlerden birkaç takımını burada bütün değerli okuyucularımıza bildir- mekten kendimi alamadım. Büyük sevinç arasında yapılan bu suçumun bağışlanacağını umarım. Yurtnine (Vatan) nin Türk yavrusuna öğütleri I Yurtta güneşli) par'adı Tanrı bize yolladı Yeşil, yeşil çayırlar Seni özlüyor kırlar Duyulmuyor hiç sesin Türk yavrusu nerdesin? rI Kaldır çelik kolunu Tut babanın yolunu sokma ovana Toz kondurma yuvana Haykır çıkme öz sesin Türk yavrusu nerdesin? TI Bitü artık karakı) 2) Haydi uyan, kalk, çalış. İşler seni bekliyor. Kuşlar bile dinliyor. Hani senin gür sesin Türk yavrusu nerdesin? IV Uçuşlukla| 3) kalk yerden Ününj4| gelsin göklerden Demir yolu sür öne Yokuş çık döne döne. Haydi çıkar bir sesin Türk yavrusu nerdesin? v Yurtnineni bekletme Sakın onu inletme Koy yoluna gücünü Al yurdunun öcünü. Duymalıyım genç sesin Türk yavrusu nerdesin? H.N. Gençlik işte böylece kaynaşmakta ben ise sevgisi yüre- imde yığılan dilimin düzelmesi yollarını bulmak için uğraş- makta iken birdenbire karşımızda geniş yeşil bir yel ve bunun sonunda da ucu bucağı bulunmuyan ve baştanbaşa her .”. 0 bezenen, donanan bir uçmak (cennet) belirdi. üyük başbuğumuz pek değerli ve sevgili Gazimiz bir dei o yolu ve uçmağı göstererek gençliğe karşı «Ey Türk gençliği, gideceğin yol ve gireceğin yer işte karşındadır. Haydi ileri, haydi iteri» diye haykırdı. Bu sesin gürbüz düzeninden (Ahenk) gençlik uyandı, silkindi. İlkönce anlamak ve anlaşmak için dilimizin çürük yerlerinin, yabancı türe ve söz katmalarının ayıklanıp çıka- nlması işi, değerli güneşimizin ışıklattığı büyük bir kurultayda söyleşildi, konuşuldu. Bunun üzerine bütün gençlik yüksek duygularla kaynadı. Sevgili Gazimizin gösterdikleri ve daha doğrusu en önde gittikleri o yeşil, kutlu (mubarek) yolda herkes çalışıyor, uğraşıyor, kendine düşen işleri başarmak için çabalıyor. Bu çalışışlar, ve o uçmak yolu ötedenberi be- (1) Sevgili Oazi'miz. I8) Kara günler, İstipdat. (8) Tayyare. 14) Ses, şöhret manasındadır. nim dilek ve isteklerim içinde bulunduğu için bunları görür görmez ben de yeniden canlandım, gençleştim. Hemen cılız kalemimi ele alıp yazmağı başladım. Yazılarımda yabancı bir söz kullanmamağa çalıştım. Hep- sini öz Türk söylenti (kelime) lerinden seçtim. Bunun için yazılarımı her Türk anlar sanırım. İşte bir yığın gibi topla- dığım bu yazılarım bir kitap olarak ortaya çıktı. Kitabım, büyük Türk dili bilgisine, ve o koca denizin sularına göre değersizdir, bir damladır. Fakat ne yapayım ki: yüreğimde kaynıyan bir sevgi bunu, çam sakızı çoban armağanı olarak Türk gençliğine sunmam için beni bem zorluyor ve hem de coşturuyor. Bunun için ben de “Dil Kılavuzu,, adını verdiğim işbu kitabı bugün, yanlışları düzeltilmek yalvarışıyla ve büyük bir utangaçlıkla Türk gençliğinin yeni girdiği o ışıklı yolda bü- yük Gazimizin kutlu ayaklariyle çiğnediği, bastığı topraklar üzerine seriyorum. Umarım ki: bu ışıldayan topraklar değer- siz kitabımın bütün karanlıklarını ve uymamış sözlerini ay- dınlatır, gi -5-933 Türk dinin amaamış öğretelerinden Hüseyin Nazmi Dil kılavuzu Gramer Ana dilimizi doğru okuyup yazmak yollarını bize öğreten bir bilgi vardırki: bunun adına Türkçemizde «Dil #ılavuzu—Gramer> derler, Bu kılavuz dilimizin anahtarıdır. Bununla bize en güç kapılar aşılır. Bunun yerdımile dilimizin ye- şil çayırlarına, çağlıyan gümüş sulu ırmaklarına varılır, Bunun gösterdiği yollarda gitmek bizim için dili- mizi doğru okumak ve yazmak demektir. Onun için «Kılavuz» her Türke pek yararlı bir bilgidir. Kıla- vuzun ilk açtığı kapıdan önce «8e8» ve «söz» iğitilir. Her canlı olanların boğazlarından çıkardıkları bağırmaları birer «ses» tir, Fakat bizim çıkardığımız «ses» ler ötekilerine benzemez. Bizimkiler düzen (a- henk) lidir. Biz bu sesimizle karşımızdakilerine, yanı- mızda bulunanlara dileğimizi, istediğimizi söyler ve anlatırız. İşte bu anlatışlı seslerimizin her birine söylenti (kelime) denir. Söylentiler, ufak, ufak ses parçalarından türemiş- tir ki, bu parçalara da sözlük (harf) denir. Demek olur ki: sözlükler bütün söylentilerimizin daha doğruan bilikli (manalı) lakırdılarımızın köküdür. Her bilikli gözlerimiz bu sözlüklerden yapılır. Türkçemizde sözlük (harf) ler ikiye aynlır. Biri doğrudan doğruya kendisinde seg olan ve o sesiyle okunan, söylenen, öteki de hiç sesi olmayıp seslilerin yardımiyle okunandır. Bunun için birincisine («sesli sözlük —eait harf» ikincisine de «sessiz sözlük —samit hatf» derler, Dilimizdeki sesli sözlükler şunlardır: ÂEBİIOÖOUÜ Ve sessiz sözlükler de: BCÇDEFGSsH ŞT L MN P R 8 Z J K VE âir. — Bitmedi — gi