38? SERVETİFÜNUN No.1917—232 Cümhuriyetimizin teessüsündenberi bu hafriyat esnasında bulunan menkul antikalar artık memleket ten çıkmayıp kısmen İzmir müzesinde ve kısmen Bergama'nın mahalli müzesinde teşhir olunmaktadır. lar. Denilebilir ki burası her hususta Atina Akropo- luna ciddi bir rekabet edecek mahiyettedir. Elverir ki hafriyat bittikten sonra orası akı bir mubafaza altına alınmalıdır. Bu ise mühim tahasisata mü- tevakkıftır ve bunu şimdiden düşünmek lâzımdır. Bu devirden sonra Romalılardan kalma olarak memleketimizde birçok abideler mevcuttur, Kütabya civarında ve Çavdar Hisar köyündeki mabet ve An- kara'mızda Hacıbayram yanındaki Ayvgust mabedi bunlara güzel birer misel olabilir. Bunun fazla olarak şu fevkalâde ehemmiyeti de vardır ki, o da duvarlarında lâtince ve tercümesi olarak yunanca Avgust'un vasiyetnamesi denilen ve hakikatte icraatına dair kendisi tarafından tanzim edilen bir uzun tatihi vesikanın kazınmış bulunmaar dır. Ankara'nın Avgust mabedi dünyanın en meşhur abidelerinden biridir. Yalnız esef olunur ki bu ma- bedin sağda ve dış tarafındaki kitabenin bir kumı duvarına yapışık olan çirkin evlerle kapanmış bulu- nuyor. Para olsa bunlar istimlâk olunurdu. Şimdi başka acıklı bir bahse geliyoruz: O da is- lâmi devirlerden olan Selçuk Türklerinin ve &air Türk devletlerinin bırakmış oldukları eserlerin arzet- tiği çok şayanı esef halleridir. Bilmem neden bunlara karşı bukadar hürmetsizlik gösterilmiştir? Bir vakit, Abdülhamit zamanında, Anadolu'da duvarlarda ne kadar Selçuk sultanlarının ismine olarak ve « Easul- tanülâzam» ve bu gibi unvanları taşıyan kitabe varsa hepsinin imhası için emir verilmişti, Bereket versin bunun önüne geçilebildi ve bu vandallıktan vasgeçil- di, Bugün ise bu Selçuk vesair bilcümle Türk eser- lerinin ve abidelerin büsnü muhafazası için mevcut olan kanunlarıu ahkâmı mucibince hükümet tarafın- dan kat'i emirler sadır olmaktadır. Fakat bilmem ne demeli, hep bu emirlere rağmen gene tahribata de- vam olunması anlaşılamıyan bir muammadır. Biz bunun başişhes sebebini gene tahsisatgşızlıkta huluyoruz. Çünkü elde para olsa bu en güzel, en za- rif milli ve tarihi eserierimizi beklemek Için bekçiler konulur ve onlarda az birşey yıkılmak tehlikesi gö- rülünce derhal tamirine, tarsinine teşebbüs edilirdi. Fakat buna imkân olmadığından, emirler de icra olu- namadığından yüzlerce sbideden şimdi ancak kırk kadar kalmıştır. Konya kadar mühim olan ve Selçuk san'atinin en parlak devrini temsil eden bir de Kay- geri'miz, bir de Sıvas'ımız vardır. Erzurum da öyle- dir. Daha nice şehirlerde ve şehir hariçlerinde, köy- lerde, ovalarda bulunan banların ve&&ir mebaninin adedi sonsuzdur. Meselâ Sultanhanı namını taşıyan iki büyük han ve Kayseri civarında Karatay Hanı kale gibi, ve fakat cepheleri ve içerileri fevkalâde müzeyyen binalardır. Bunların kalp gibi kesilmiş taşlarını yıkınak ile bitiremiyorlar. Bunların kapıları kapanıp birer bekçi ile muhafazaları tahsisata ba- kar. Başka binalarımızda hergün yapılan tahribatı görmek için.az fasılalarile Anadolu'da dolaşmak kifayet eder, Bazan bir sene evvel görülen pek mübim bir eserin yerinde bir sene sonra yeller estiğini görür- sünüz. Bazılarını, pek lüzumu olmadığı halde, yol açmak için yıkımışlardır, diğerlerini — işte bu çok şayanı eseftir — kıymetini takdir etmemekle ve bir ahır gibi telakki eylemekle ve mevcudiyetlerinde memleket için hiçbir fayda mülâhaza olmadığını ileri sürmekle imha etmişlerdir. Bazıları da yanlış telakki olunan bir imar fikrile kurban olmuşlardır. İşte Akşehir'deki meşhur Taş Medrese bazı yerleri bi- raz çatlamış olmakis beraber daha asırlaren durabi- lirken tamir edeceğiz diye o fevkalâde müzeyyen cepheyi yıktılar. İşlenmiş ve nakışlı taşlar yirmi âe- neden ziyadedir yerlerde sürünüyor. Bir kısmı da kaybolmuştur. Beyazıt kalesindeki pek mühim kadim binsların, teblike vardır diye bedmine karar veril- mişken oranın yayur valisi vilâyet bütçesine bin lira koyarak tamirini temin tetmiştir. Demek ki hedmine lüzum yoktu. Acaba böyle emsalsiz eserler ve abideler Anado- lunan heresinde yokturt Adım başında onlara tesa- düf olunur. Hemen hepsi harap olduğu halde ayrı ayrı ve kendi başlarına birer gaheserdirler. Bunlar memleketimiz için medarı iftihar addolunamaz mı? Biz zannediyoruz ki bunları bir nevi kıskançlık ile ve üzerlerine titriyerek muhafaza etıniye borçluyuz. Fakat değil yalnız Solçuk eserleri, daha birçok Türk nesillerinin bıraktıkları yadigârlar da bunlara dahildir. Meselâ birçok yerde mevcut olan Ilhanların, ve eski müverrihlerin haksız olarak eşkıya ve haydut maku- lesinden addettikleri Karamanoğullarının eserleri bun- ların kültürde ne kadar yüksek olduklarını gosterir- ler. Farla olrak Karamanoğullam zamanında Türk diline büyük bir ehemmiyet veriliyordu. Fakat git meli de Karaman'da bunların o emeaisiz eserlerinin halini görmeli? Osmanlı Türklerinin bıraktıkları eser- ler de bazan dünyanın en büyük mimarları sırasına geçmiş olan ustalar tarafından yapılmıştır. Bursa'da, Edirne'de ve İstanbul'daki binalarını göstermek bunu tasdika kâfidir, Bu devrin binalarının hali de aşağı yukarı diğer tarif ettiklerimize benzer. Fakat gene tekrar ediyoruz: Bütün bunların böy- le harabiye geçmelerinin başlıca sebebi gene ve gene tahsisatsızlıktır, Herhangi devre git olursa bir abidede tamire muhtaç bir bal görüldüğü anda der- bal bunu icra edebilmelidir. Vakit gnçirilirse telâfisi gayrıkabil zararları mucip olur. Unutmamalıdır ki bu eserler yalnız bizim değil- dir. Bütün beşeriyet te bunda alâkadardır. İşte bu itibarladır ki Akvam Cemiyetinin bir şubesi ehem- miyetle bu muhafazai âsar işlerile meşgul olmakte- dır. Mütemadiyen bu bapta neşriyatta bulunur ve tebliğler yapar. Toplanan kongrelerde şiddetli muba- haşeler olur. Buğün her memleket kendi tarihi eser- lerini muhafazaya çalışmaktadır. Eslâf eserleri en çok olan bizde de öyle yapılması bir yurt vazifesidir. İtalya'da yılda 100 milyon lira kadar bu işler için tahsisat vardır. Pek büyük faydalı bir teşekkül olan Halkevleri'nde âsarı korumak meselesi balka anlatr- lacaktır. Herkes onları kendi öz malı gibi bilmelidir. Belediyeler de kendi daireleri içinde bu işte sigâne kalmak istemezler. Belediyeler nasıl ki sokaklarını