Üs 388 SERVETİFÜNUN No.1917—232 Yazan : İD Hüseyin Nazmi ğ KESER DİL. KILAVUZU i CRAMER z GK Lu mahfuzdur. Her hakkı — Biraz konuşmak — Türk dili, bütün diller arasında başlı başına bir kaynak- tir. Söylemesi kolay, düzeni (ahengi) tatlı, türe (kaide) keri az ve belli olan e dilin yetişik (mahsul) leri hemen her yere yayılmış gi Bugün bile dilin azçok eski izlerini dil bilicileri (5- tan mülehassıaları) araştırıp bulmaktadırlar. Türk dili, binlerce yıllık en eski dillerdendir. Birçok yerlerde, yıkıklar (harabeler) üzerindeki o zamandan kalma yanları sözümüzün doğruluğunu gösterir. Türk dili, yeşil ağaçlıklar, çayırlar arasında çıkan bir kaynak akıntısı gibi sevimli ve yg büyük bir deniz kadar geniş ve engindir. Onun parlak, yararlı türe (kaide) leri bugün bile sanki bir büyük iş ei (fabrika) gibi işle- mekte ve bize yeni, yeni söylenti (kelime) ler vermektedir. büyük güçlükler doğurduğu gibi yurtdaşlar arasında da bil- gili bilgisizler gibi bir ikilik çıkarmıştır. Bu yanlış gidişin korkunç sonunu yakınlara kadar kimse anlamamış ancak « Şinasi > ve onun arkadaşları bunu sezerek söylemişler ve birçok > o kalın bağı kınp çıkmak larının çizdiği izde yürümek, ilerlemek isteyen — bu uğurda ç çok uğraştı fakat ne yazık ki: bun- ların da karşılarına yine o eski, beş yüz yıllık dişlek andık (“1 sıktı. Bunlardan birçoklarını yaktı, yıktı ve bir takımınıda ıssız çöllere kadar trlatıp altı. İşte bu kaalı canavarın öldürücü avucu altında inliyen gençlik ve ilerlemesi için uğraştıklan öksüz dilimiz otuz bukadar yıl daha boçalamış veya kendini öyle göstermiştir. mesnisine devım etmektedir. Komisyonda bülün i Resmi Istılahların Türkçeleşmesi Komisyonu Resmi ıstılakları öz dilimize çevirmek için teşekkül eden komlıyon Başveköler büiün vekületlerin mümessilleri N müdürü Emrullah Beyin reisliği altında içtimamda müdetvenat vardır. Resmimiz alınmışmır. Fakat ne yazık ki: eşi az bulunan bu değerli ve güzel dilimizin içine, bir yatırevi (#ürbe) nin altın yaldızlı parmak- lıklarına bağlanan ve onun parlaklığını göstermeğe engel olan paçavralar gibi birkaç yüz yıldanbezi tanımadığımız, bilitedi- gimiz yabancı türe (kaide) ler ve anlomadığımız, kullanmadı- ğımız sözler katılarak bu güzel dil öz benliğini yetirmiş (kay- betmiş), tanınmaz düşkün bir kılığa sokulmuştur. Ne şaşılacak bir iş ki: bu yanlış yola en önce budun (millet) nun en büyükleri ve bilgili olanları girmiş ve sözde canım dilimizi süsledik, incelttik sanışına (2240p) düşmüşlerdir. Bu katma işi işte böyle yüzlerce yıl sürmüş ve baltalana baltalana zavallı Türkçe tanınmaz bir kılığa konulmuş ve beş on çizgilik bir yazıda hemen hemen bir iki söylentitikten başka Türkçe ve onun benliğine yarar hiç bir lâkırdı bıra” kılmamıştır. Böyle bir yazı okunduğu sıra bunu olduğu gibi anlıyanı parmakla göstermeğe başlamışladır. Ufak bir yazıyı bile okutup anlamak pek güçleşmiş bu- nun için köyden köye dolaşmak, okuyanı arayıp bulmak 20r- luğu karşısında kalınmıştır. Dilimizin bilerek bilmiyerek uğ- radığı bu karışıklık yurtta ilerlemeğe (ferakkiye) karı pek Gençlik durmaz yürür. Dil kurumaz yaşarır. Bu bir ture- dir bunu hiç bir güç bozamaz, kaldıramaz. Gençliğimiz ve dilimiz de böyle oldu. Kendini belli etme- den yine için, için kaşmadı ve ağır olsada adımlarını hiçbir gün bile geri Gençliğin biricik düşüncesi vardı. O, her gün önüne çıkan engelin kalkmaşını, devrilmesini ve bir ışıklı güneşin doğmasıyle diledikleri nil (Kemale) kavuşmasını, iriş- mesini bekliyordu, istiyordu. Tanrımıza binlerce saygılar olsunki: o gün gecikmedi ve o güneş her yana me se ışıklarını saçarak doğdu. Ka- ranlık gecelerimiz gündüz ol Her kesin yüzünde tatlı . sevinç. görülüyordu. 35 Yillik dil öğreticisi olduğum ve yüksek bir sevgi ve duyğu ile bu uğurda çalışanlardan bulunduğum için bu sevinçli bayram günleri beni de coşturdu. Gençliğin ve ana dilimizin kaynamalarına kan kendimi alamadım. Bilmem nasıl oldu? bir aralık bir ses gelir gibi oldu. |) Mezardan ölüleri çıkarıp yiyen bir çeşit kurt ki: burada istipdat manasında kullanılmıştır.