sın - Yıldızların hayatı imrenilecek bir hayat değil... Artistleri nasıl yere vuruyorlar? Harri Bor sefiller fliminden sonra, mahkümlar- dan yardım istiyen mektuplar almağa başlamış | Mişel Simonun yumuşak kalpliiliğini bilen açık gözler, iki frank mukabi- linde fakirlere yıldızın adresini satıyor ve merhameti celp için nasıl bir hikâye uydurmak lazım geldiğini öğretiyorlarmış ! SUDE yaşamak istersen küşel vahdete çekil.. diye bir ata #özü var- dir ki pek doğrudur. Hakikaten rahat olabilmek için şehirden uzak, tenhim bir yerde yalnız yaşamaktan başka çare yoktur. Fakat kabil mi? Hele sinema artistleri buna riayet edebilirler mi?.. Bunlar, dünyanın en za- vallı, en acınacak adamlarıdır. Zira, yalnız makine karşısına geçip rol yap mak, porde üzerinde halka kendini göstermekten başka daha birçok şey lere tahammül etmek mecburiyetindedirler.. Amerikada, sinema yıldızları, gangaterlerin, çocuk hırsızlarının he- gdefi, nişan noktasıdır. Hergün bir tehdit mektubu alırlar. Hayatları her da- kika tehlikededir. Serbest gezemezler, istediklori yere gidemezler, geceleri sokağa çıkmaktan çekinirler. Yıldızlardan bir çoğunun evleri, köşkleri birer Istihkâmdan farksızdır. Malyetlerinde birçok silâhlı muhafızları vardır. Sokağa çıktıkları, stüdyo- ya gitüikleri zaman yanlarında husus! polis hafiyeleri bulunur. Sonra hergün, sabahtan akşama kadar birçok müracaat karşısımda ka- x!ıı-. Kadın ve erkek bir çok kimseler gölirler, ihtiyaçlarından bahsederler, jyardım isterler; yalvarırlar, ağlarlar. Bazıları cldden acınacak, merhamoet edilecek bir vaziyettedirler. Bunlara karşı hissiz kalmak — istedikleri yardımı esirgemek imkânı var mı? Sinema artistleri (en çok çarpılan) kim- selerdir. Ne suretle ve nasıl çarpılıyorlar? İşte okuyucularımıza anlatmak İs- tediğimiz bu... 'Artistlerin en büyüğünden en kü- Çüğüne kadar hepsl çarpılır. Bunun için öyle hileler, kurnazlıklar yapı- he ki Jnsan hayretten kendisini ala- maz. Bir hayır mücssesesi şerefine veri- lecek müsamereyo fahriyen Iştiraki- ni rlca edenler de cok hlur: Çarpanlar; dalma iki usule müra- caat ederler: Ya sanatkâra mektup yazarlar, yahud da bizzat baş vurur- Jar, Blilerinden kurtulmak kabil de- Bildir. Eve kabul etmeseler, saatler- €e kapının önünde beklerler, bir ye- Te kımıldanmazlar. Mişel Simon Çarpanlardan en çok zarar gören bir artisttir. Bakıntz ne diyor: “— Şöhret kazanmazdan evvel u- zun müddet Monmartr'da oturdum. Burası, pekâlâ bilirsiniz ki çarpanla. rın, yani ödünç para istiyenlerin en lunduğu bir yerdir. Her ak- tiyatrodan çıkarken — mütlaka | yanıma yaklaşır, avuncunu n- vara İsterdi. Bunlar âdi dilenci- | baydı, bir iki frank verir, sa- vardım. Fakat deği!... Bir türlü pe- şim! bırakmazlardı. Nihayet, mec- bur olur, çantamı açar, — içindekini verir, bu suretle ellerinden kurtulur duam. Sonraları evimin kapısında beklemeye başladılar. İçeri girebil- meme İmkân yoktu. Adeta — yolumu kesiyorlardı, Eve girebilmek için bir (duhuliye) vermek mecburiyetinde Sdlm Pa ara » v Vaziyetim gittikçe müşkülleşiyor- du. Nihayet evime, arka — taraftaki garajın kapısından, âdeta bir hırsız gibi girmeye başladım. Çok geçmedi, bunlardan birlal bu hileyi keşfetti.ve bir gece garajın kapısında yedi di- lenci birden karşıma çıktı. Deli ola- caktım, Bunlarla başa çıkamıyacağımı, ne yapsam ellerinden kurtulamıyacağı- mr anlayınca evimi değiştirmeyo ka- rar verdim. Paris civarında bir köye taşındım. Burada, kuşlarım, köpek- lerim, kedilerim ve maymunumla ra hat bir hayat yaşıyacağımı ümit edi- yordum. Fakat kabil mi?.. Sonradan öğrendim: Meğer, kal- bimin yumuşaklığını bilen açıkgöz Ter hastanelerde, fakirler yurdunda şuna ve buna iki frank mukabilinde adreatmi satıyorlar, hangi santte ne- rede bulunduğumu, — merhametimi celp için naaıl bir hikâye uydurmar Tâzımgeldi#tni söylüyorlarmış. Bun dan başka, hakikf acentalar bulun- duğunu, bu acentalardan — ufak bir para ile hüviyot varakaları tedarik olunduğunu da öğrendim. Para iati- yenler, mektuplarına bu kfiğfıtları iğ- neleyip gönderiyorlardı. Ayni kâğıdı üç defa aldım. Tabil birincisinde al- dandım. Fakat, ikincisinde, üçünelü- sünde geri gönderdim... Tiyatroda, Jocama kadar gelenler de oldu. Bir gün, moeşhur hırsızlar- dan birine de yardım ettifimi öğren- dim, Ve çok canım sıkıldı buna.. Ren; yardımr, sadakta vermeyi £e- verim, Birkaç fakirim var. Bunlar, nyda bir gelirler, kendilerine muay- yen bir gşay veririm. Alırlar, teşekkür ederek giderler. Fakat; çarpanlar- dan kurtulmak çok güç. Bunlardan birine acıdım. Yeni bir kostüm, bir pardesü verdim. Bir hafta sonra ge- ne ayni eski elbise ile gördüm, Me- R&er verdiğim elbiseleri gatmış, ko- kaln almış!.., Harri Bor sîNBM.x artistleri içinde ençok çarpılanlardan birisi de Harri Bordur. Zira, çok merhametlidir. İh- tiyaç içinde birini gördü mü hemen elini cebine sokar, Arkadaşlarından, dostlarından birinin paraca sıkıntı- ya düştüğünü anladı mı hemen yardı mına koşar. Fakat; bir sanatkâr ne kadar çok şöhret ve nam kazanırsa — o derece taleb karşısında — kalır. Harri Bor, bunlardan şöyle bahsediyor: “— Birgün genç bir tıp talebesin- den bir mektup aldım. Bu — talebe, kanserte mücadele ettiğini, — İlâcmı bulmıya çalıştığını uzun uzun anla- tıyor, tetkikatına devam için benden yardım istiyordu. Bu, — bir defaya mahsus bir şey olsayâr, belki reddet- mezdim. Fakat, tetkikatının en azı on sene devam edeceğini söylüyordu. 'Tabil reddettim. Bana müracaat edenlerin — hepsi para istemezler. Bir gün bakarsınız, birlsi gelir, yanında — küçük hbir kız vardır. Bunun yıldız olmasınma çalış- mMamr, yardım etmemi rica eder. Bir günbir kadından garip bir mektup aldım. Küçük bir dükkânı ol- duğunu, kocası ve çocukları İle bera- ber çalıştığını, kazandığınmı, ve rahat yaşadığını yazıyordu. Sonra, yanın- daki dükkâünm boşaldığını, bunu da tutmak, ticaretini — genişletmek ta- savvurunda olduğunu, — bunun için kendisine 60 bin frank ikraz etmemi rica ediyordu. Bu parayr — on sene- de ödiyeceğine dair bir de keflil ve- recoğini İlâve ediyordu. Sefiller filminden sonra mahküm- Jardan, hapishanede bulunanlardan mektuplar almıya başladım. Güyan- dan bile mektup gönderenler, para istiyenler oluyordu. Bunlara az çok yardım ediyorum. Birçok kimseler beni Yahudi sanı- yorlar. Ve dindaşı olmak dolayısile yardım talebinde bulanuyorlar..,, Mişel Simon Lüsyen Baru l NTİZAMA çok riayet eder. Hu- susi bir kâtibi vardır. Mektup- Tarını o açar, okur, şayet para ve yar dim istiyenler olursa haklarında u- fak bir tahkikat yapar, Sonra patro- nuna güyler. Buna rağmen garip bir talep kar- gısında Kalmıştır. Bakınız, kendisin- den dinliyolim: *— Birkaç sene evvel, çok çalıştı- ğım sıralarda idi. Hemen her akşam karanlık çöktü mü bir adam geliyor, kapıcıdan evde olup olmadığımı &o- Helivud'da bir gece IX - Lorel, Hardi, Fernandel ve Şarlo Garip ziyaretlerimin en neş'e vericisi, meşhur komiklerle buluşmam olmuştur. Tahmin edersiniz değil mi? Heyhat!... Bu, belki de en acıklısı idi, Dizneyin lâboratuvar veya atölye- lerinden ayrıldıktan sonra sokakları, tam bir Babrâli mensubu üslübiyle ar- şınlamağa başladım. Merak saikasiyle, levhası garibime giden bir yere girdim. Biz kâafe - gantan, te - dansan gibi ta- birlere alışmışızdır. Casino — Peeu- rant terkibi garibine ilk defa burada rastladım. Sizin anlayacağınız, bu da bir Amerikan garabeti diye düşünü. yordum. Filhakika duvarlar ağlamanın, betbahtlığın, felâketin çeşit çeşit tasvir- leriyle doluydu. Meşhur sefillerin ag- randismanları tavanı süslüyordu. Bu resimlerin tavana konmasından bile, seyircisine, boynunu koparmak suretile betbahtlığı canlı canlı hissettirmek ceme- li hâkim olmuştu. Orada kimleri görme- Him bilseniz.. Reklâm olmasın diye isimlerini söylemiyeceğim; yoksa... Koca salon bomboştu. Yok, boş de- ğil, çünkü büfenin önünde irili ufaklı, inceli kalınlı dört kişi, dört muhtelif içki içiyor, birinin kahkahası resimli tavan- da akisler brrakırken ötekinin göz yaş- ları şarap kadehine dökülüyordu. Bu dört kişi, sağdan sırayla, Lörcl, Hardi, Feraatidel ve Şarlo idi. Meşhur komiklerle böyle acayip blr yerde kar- gılaşmam, garip, garip olduğu kadar merak vericiydi. Hemen, ben de ya- nağtım. Hiç tahammülüm olmadığı hal- de, selâm vermeğe bile Tüzum görme- denı bir çatap' şişesine sarıldım. Fakat bu gayet tuhaf Jezzetli bir içkie âdeta bir şerbetti. Fernantlel, makaraları ko- yüvererek, kahkahalarının arasından güçbelâ izah etti: — O, içtiğiniz rahmetli Cin — Har- Tu'nun göz yaşlarıdır. Gülüşü kadar lez- zetli olduğu rivayet edilirse de bendeniz bir tad alamadım.. Hi hi hi hi. Ben palyaçonun göz yaşlarınıdan hoşlanırım, ha ha haha... Büyük komik, gocaman dişlerini bir türlü örtemi- yen ağzımı kapa- mağa çalıştı. Bu arada Löre- lin düdük gibi bir sesle, ağzını yaya- rak ağladığını gör- düm, fırsatı kaçır. mıyarak sordum: — Nedir, ne var?. Gene tren dü- düğü gibi sesiyle izah etti: e ruyordu. Menti cevap alınca kapmnın önündeki taş merdivenc oturuyor, so ğgukta bekliyordu. Bu — guretle sant sekize, dokuza kadar duruyor, son- ra yeisle kalkıp gidiyordu. —— —— — “ Kapıcr, bu adamım halinden şüphe lenmiş, bana bir fenalık İşlemesin- den korkarak dikkatimi — çokmişti. Doğrusu ben de ürktüm, Stüdyodan çıkmazdan evvel kapıcıya telefon &- diyor, soruyordum: — “Orada mı?..,, Bir akşam, yerinden kımıldanmadı- ğt cevabını aldım. Biraz canım sıkıldı. Otomobtli, ka- prnm ilerisinde durdurdum, İndim, O, merdivenin taş basamağında iki kat olmuş oturuyordu. Önünden geç- tim, yüzüme bile bakmadı. Şüphesiz beni tanrmamıştı. Biraz durdum, dön düm.. Tabif sokakta vakit geçirecek değildim. Kapıya — doğru yürüdüm. Hemen ayağa kalktı: Mösyö Barn?.. dedi. Durdum, Sort bir tavırla böüyle her akşam gelip kapımın önünde o- turmasınım sobehini sordum. Beni sükünetle dinledi. Ve sonra yavaşça: — Her akşam taşlar üzerinde otu- Tup sizi,beklememin &#ebebini öğren mek mi istiyorsunuz? dedi. — Bu Hardi, fena çozuk.. , Kadır* lar hep bana tağbet ediyor diye dövüyor, Muhte* rem — dördüncü zevce mi ayartma” ğa çalıştı, Zatf bütün — karılarır mrt baştan çıkar * mak ister.. Ah! N kaklar — betbah- tım.., gören Hardi, hec ne - ba” hasına olursa —O" sun beni İlehine kazanmak ihtiya” çını hissetmiş olacak ki daha Dü" yük bir yaygarayla ağlamağa başladk ve aziz dostunun aleyhinde bir sürü şeyler söyledi. Biçareyi o kadar tekmeliyordu ki, bir yabaner olduğutf halde, zavallı Lörelin karılarından 9* rılmaşınım hakikt sebebini bu Ti anladım ve acıdım. bir şişeyi kafasıni Bu sırada Şarld: — dikmiş, ibret dol nazarlarla — sahne* yi seyrediyor, FEF” nandel, ber mutad fıkırdıyordu « « — Ariz, Şarlo * diye evvelâ öksür zerek uzün — SÜf mesi mühtemel bir nutka başladım * Muhterem üstad.. Büyük içtimaiyatçte ebediliğin namzedi hakim.. Bana, yi garip halleri izah et., ç Dövam #tmedim, çünkü herit dinlE miyordu. Münhani bastoniyle - $i işaret etti, baktım? etiketinde “Polet Godarım billür? kahkahası.,, O tistadın hüznünü anladım. Ağzından bİF tek 1âf çıkmıyordu. Bunun sebebini genç Fernandek, tir kat bu sefer kederinden hügür hi ağlıyarak izah etti: Şarlo, filmli konuşmıya konuşmuya artık bu nı kaybetmiş. Irkdaşının felâketi FE” nandeli fena halde mütcessir etmekt d. Manzaranın tedaisiyle gerinonun #” mindeki garabeti hallettim.. Hattâ Ğ raya veden başkalarının gelmediğii hissettim; Meşhur komiklerin bü ni görerek dünyalarından bezmek miyorlardı. ğ Ben kapıya doğrulurken, M'w: bir ağızdan, Şopenin - cenaze MAF uydurdukları bir güftenin ilk nı hıçkıtıkları arasında tel di Şarlonun pabuçları, Fernanı 'duş ——_-/,./ e ettii a nun eteğini kaldırdı, İlâ — İşte bunun için.. Zavallının ayağındaki arkası yoktu, etleri — BÖY Bunu görünce kendisini drm. Bir kostüm, bir de pâl' Ayrıca eline bir de yüzlük AT kıştırdığımı söylemeye Mi? .e vi Mülyerin fiT ça Amerikalılar, Şeksperden çonff, İ yerin eserlerini de filme 7 . vermişlerdir. ğ İlk olarak büyük fransız piyesletinden biri seçilmiştir * Ve arkasını dönerek eski paltosu-l / A delin gişlefi Lörel ile Hardinin hazin iç Alâh, ilâhe i