Tn Görüşler ——— Gençlerin Mitinginin mMmanası 4g yani bugün <'pluluğa alem t:,: keyfiyet insanlık daha doğrusu Ükce <, haksızlık yeryüzünde devam et her yerde ve daima tekrar £, ilk defa tatbik ettiği İçin de o- B M:E’"n!n ve bulanın adını her vakit Bvıeıuı olacakdır. IİN,“ topluluklar bir tarafdan her han- ni M'*Ieluıîn istenmesini veya reddi- Ömeyeri mekle beraber aynr zamanda Sele için toplananların ciddiyetini, 'e“'"— davalarını müdafsadaki kuv küdretimi de meydana koyuyor, & ;':ıî*n tün Hatay istiklâli ımesele-in- », *asa hükümetinin orada mümes- M;'rılındın yapılan hata üzerin: mem Çilğinin yaptığı büyük ve c N Bençliğinin yaptığı büyi 'oş Beym Miting”i matbaa penceresinden K *derken geaçliğin gösterdiği vekar, Üa b biz hakkı ve bir hakikati mü- için gösterdiği samimiyet, eski. n ;,_ntmaiı.m kargı kalpden gele1 bir b h'd"YJ.ığum emniyet ve itimadı deha teyit etti. Mf::lrdq hakkını aramak ve yerine b k için bu kadar nefse itimatla, %hr birbirine bağlılıkla seller gib' Nblr gençliğin, asıl kendi milli bün- bllu., karşı çevrilebilmek gafletinde Tuk İN bir yan göze savuracağı yum- der, tlbette tam bir emniyet bahşe- e.,f_" $ok asırlar evvel değil, daha dün "In;:k-.hd" yakın bir zaman evvel h'hı] tahâkküm” boyunduruğundan Hl’v "nak, istiklâline kavuşmak, kendi İnsahip ve efendisi olmak için Üy G?hr dökmedi, ne canlar feda etme- Bu kükreyişlerile, haksızlıklara kar Silahlr isyanlariyle ayağa kalkan Bünkü hâle gelen Fransa, tıpkı Si gibi kendi kendisinin efendisi , özminde olan Hatay Türklerinin a, Ti için, bütün milletlefin huzu- #mzalamış buluduğu taahhüdü a- Deden b'derbire unutuverdi? Sca gibi, onun zımnındaki şerel _qt_ke:ıdiıinin değilmiydi yoksa! İA € SÜtün milletlere saltanatları ta- İt "İeri yıkır dersi veren Freusa Ti İlk bocalarımızda » dinlediğimi- t aşkının, Fransa muhabbeti- Bi ç İNi * | Trdiğini hi'setmiş ik Öğ Ç Sk, o muhabbet o kadar köklüy- D, © dersi gördükten sonra ilk 14 İtan.» ııı ge P£ CA y oF e - z cüshuriyet bayrarın VOk Eransızlar gibi ben de göğsü k,:: Tenkli bir bayrak takmış, İzmir Z. Nu üzerinde dolaşmıştım. ÜMyE> memurlarının beni önüne dik- Bamp, Pölis »südürü Mazhar vey mar- Xça ".“’iyu perverliği sayesinde be- Ümç ! “tulabi'miştim; Yokse Fran- *.%ktînin verakını her halde pek Slarak çekecektim. '&ş,,:'î— O Fransa ki fikir - damları, 4- Nıı.. Hüriyet” nazariyelerini daha 'â:,_ımılk için bu gün bile sütun sü- Fİlt yazs' , eser'-r yazarla a Yük, Adamlarının tarihi şereflefini a 'cm,:hnı almalarına bir türlü akıllar Maan, Tn ::'ımı kıymetli Türk gençliği e- 'kı.. Müsterih olsun; karşılıklı imza # Püahedenin harfi harfine tatbik 'kg':' Sörerek “ıtaylı kardeşlerimi- Öee ça bayramlarında mitinglerini tek- fıı%:kludir ve bu gün hiç de uzak :::b" *deyim ki son yapılan miting- “Üm kabararak şu netlceyi ah Bu #den jeğtüçler, kendilerine en — büyük ")q n Ratla, emniyetle verilen cumhu '%h_"' “hüriyet” in müdafi ve muha l*h'.%';' *itimat, emniyete cidden Istanbul Vapurların işliyemiyeceği derecede şiddetli Lodos günlerinde Kadıköylülerin ve civar halkının çektiği sıkınlı'ar Dört gündenberi bütün şiddetiyle devam eden lodos fırtmasında, Kadı - köylülerin halini görmeden geçmenin doğru olmuyacağını düşünerek foto Ali ile beraber Kadıköyüne gitmek Üzere yola çıktık. Köprünün Kadıköy iskele - sine geldiğimiz zaman iskelenin sağına ve soluna yanaşmış mütemadiyen yalpa yapan ilk boş vapur ve iskelede bekleşen bir çok yolcu kalabalığı ile karşılaştık, Biz Kallıköyüne kaçta vapur olduğunu anlarnak için iletide asılı olan tarifeye doğru giderken yolumuzun üstünde bir memurla bir yolcunun arasında şöyle bir muhavere cereyan ediyordu: — Vallahi bayım, vapurlar tar'fe ile hareket edemiyor, deniz kesilince sefer yape biliyorlar. — Şu balde ne yapacağız?. — Bir çok yolcularım yaptığı gibi Üskiüdar tarikiyle gidersin'z.. B3 bunu duyunca hiç tarifeye bak- mallın doğruca köprünün Üsküdar va- pur iskelesini tuttuk. Biletlerimizi alıp vapura bindiğimiz- den on dakika kadar sonra köprüden Üsküdara hareket etmiştik. Sarayburnu açıklarını geçmeğe baş- kadığımız sıralarda vapurun yalpaları pek ziyadeleşmeğe başladı. Karşımızda oturan genç bir. kızla ihtiyarca bir kadın sallanmalar — fazla- laştıkça renkten renge giriyorlar. De - niz pek fazla değil, diyerek beribirleri- ni teselliye çalışıyorlardı. Bir ara ihtiyarca kadın gözlerini ka- pamağa elini ikide — birde başına gö- türmeğe haşladı. Ve mırıldanarak genç kızat — Ne “ye bir Hmon yanımıza alma- dık, diyordu, Daha ileride oturan genç bir deli - kanlı, halinden hiç te ümit edilmediği kalde, rengi limon sarısı gibi olmuş, şaşkın, şaşkın dışarı bakıyor, kendini güç halle tutabiliyordu. Fakat fazla tahammül edememiş ola- cak ki birdenbire yerinden fırladı. Va- purun yan taralına çıktı. Bir demiri tu- tarak b-şını denize doğru uzattı.. Fenalsşanlar yalnız bu bir kaç kişi- den İbaret değildi. Hemen hemen va purun bütün yolcuları diyebilecek ka- dar fazla i&. Biz bunların halini seyre- derken vapur da Üsküdara gelmiş bu - lunuyordu. Biletlerimizi verip bir kaç adım iler- lediğimiz zaman bir koşuşmadır. oldu. Birdenbire bunun sebebini anlayamaldık, Acaba ne oluyordu? Bir yankesici mi kaçryor da herkes onu kovalıyordu? Yoksa bir katil, jandarmanın elinden mi kaçınıştı? Velhasıl merak edilecek bir şey!.. Biz de adımlarımızı hızlaştırdık, az sonra bir de ne görelim? Koca Üskü - dar meydanlığında ek tramvay dü- ruyor ve.Lütün Kadıköy halkı yer bu- Tup binmek icin ona doğru koşusuyor. Güçlükle biz de bu tramvaya binebil dik. Fakat hizden evvel geli önden mi binelim, arkadan mı binelim diye ka - rar veremedikleri için yer bulup tram - vaya bintmeyenler çoktu. Bir bakıma isabet ki binmemişler. Çünkü bu bir yolculuk değil bir işkence oldu.. Kı- pırdanacak yer yok, hattâ bilet almak için elimi cebime bile sokmak kabil de- ğil. Biletçi yanımıza geldiği sıralarda Tron polcuları, Haydarpaşaya çıkıncı vapırların lotostarı işlemediğini işi- tip garın basamaklarında dona kal- maşlar, na yapaocaklarını şaşırmışlardı orta yaşlı bir zat biletçye: — Evlât, böyle günlerde şirket ne diye fazla araba çıkarmıyor da, bizi böyl le azap içinde götürüyor, diye söylen di.. — Efendim, eskfden bu hatta sekiz araba çalışırdı. Lodos münasebetiyle şirket bunları on altr arabaya çıkardı. Öte taraftan bit başkası söze karıştı: — Yizmi altı araba da çıkarsa gene azdır.. Bütün Kadıköy ve civarının yol cuları Üsküdardan gitmeğe mecbur ol- dukça işte böyle sartdalya balığı gibi #stif olmağa mecburuz. Şirketten fazla araba istemektense Allahtan poyraz is- temek daha doğru olur.. İhtiyar bir kadın da ikide birde vat- manın olduğu tarafa bakarak: — Çıkımım dürüyor mu, çıkınnım?.. diye soruyordu. Vatman hem yoluna devam ediyor, hem de; — Merak etme, valde burada, bende kaybolmaz, diyordu. İhtiyar kadın az sonra tekrer çıkmını #orunca yanında- larpaşa ile Kadıköy ava sındaki yolu mütemadiyen yılayordu. dınız daha iyi olurdu. İktiyat kadın bü sözlere kızmış ola - ca ki daha yüksek bir sesle: — A, Delinin zoruna da bak, her - kes balığı denizden tutmağa uğraşır - ken ben h'ç işim yok ta para vererek aldığım balıkları denize atacakmışım.. Bu konuşmalar devam ederken biz de Doğancılara gelmiştik.. Buradı tramvaydan inerek Salaçağın yolunu tuttuk. Solacak sahilleri görülecek bir halde, dalgiılar Salacık iskelearni nerede ise yerniden sökecek, zâaten geçen seneki lTodosta ou iskele tammaen harap olmuş, kendisindir. eser bile kalmamıştı. Salacak sakinleri lodos fırtınası daha şiddetlenirse gene aynı akıbetin olaca ğinı düşünerek iskelesiz kalacakların- dan korkuyorlar. Yazın ©o sıcak hava- Jarda Salacak plâjında rahat raha: ban- yo yapanlar gelipte şimdi plâjim halini görseler., Sılar kabinelere kadar geliyor, dal - galar plâj sahillerini durmadan dövü- yor.. Bu manzaralar #nsana, seyrettikçe dahı fazla seyretmek hevesini veriyor- du. Sılacakta dazla kalmayarak gene dolmuş bir tramvay arabasına binip Ka dıkö ye geçtik.. Kıdıköy iskelesinde kimseler yok, bom boş gördüğümüz iskelede yalnız il? fıkay memuriyle bir de gazete sa- tıcış! göze çarpıyordu. At ilerideki Kadıköy parkını, rıhtr mı aşan calgaların getirdiği deniz su - Jarı istilâ etmiş, burası bir göl halini almıştı. Katlıköyle Haydarpaşa arasındaki yol da geçilmez bir hâlle; dalgalar so kağın kaldırımların; durmadan yrkıyor yolcular caddeden geçebilmek için dal- gaların küvvetsir. bir zamanını bekli- ki, kıyafetinden bir bakkal veya bir | yorlardı. kasrp olduğu tahmin edilen birisi ihti- yar kadına: Haydarpaşa vapür iskelesine geldi- ğimiz zaman sahilde üzeri bir bez ile — Valde bu çıkmda ne var ki bu ka- | örtülmüş bir ceset gördük. Bu cesedin dâar vık sık soruyorsun, dedi. İltiyar kadın, gülerek cevap verdi: — Ba'ık var, oğlum, balık, ked? filân yemtsin diye merak ediyorum. — Canin tramvayda kedi ne arar, hem bu ledos havada balık yenir. mi? Onları eve götüreceğin'ze denize atsay- Lügatnâmei Zâhir TÜRK brlimbi EM MÜJ”TAMKL. ASİCDAC Ve OB Fd Baş (başa) .a Baston.. bişaz evvel denizden çıkarıldığını, bu zavallının lodos fırtımasının kurbanla - rıriıdan biri olduğunu — söylüyorlardı. Haydarpaşa istasyonunun merdivenine toplanmış olan tren yolcuları da İstan- bula vapur — işlemediğinden müteessir bir halde şaşkın şaşkın denize bakıyor- lar, dalga kıranı aşan coşkun dalgaları seyrediyorlardı. İşte &ize Kalıköy ve civarında otu - ranların lodos günlerindeki — acınacak HABERCİ Yaz günleri güle oynaya serinlediği - miz Salacık plâjının, Todostaki hali görülecek şeydir. | Zacih diyor ki: iIstanbul sokaklarında rezalet 1225 hicri yılımdaydı.Yeniçeriler, tam ma nasiyle şımarmışlar, şirretliklerini, mu- nasebetsizliklerini, çok ileri götürmüşler « di. Bilhassa dalkılıç yazılanlar, (postal akçesi) namiyle halktan zorla para toplu- yorlar, Boğaziçinde yalıları yağma edi- yorlardı. j Soygunculuk ve yağmacılık arasında, biribirleriyle uğraşmaktan, kavga çıkac- maktan vuruşup dövüşmekten de geri kalmıyorlardı. Hattâ (semer devirme)) meselesinden yirmi beşinci ve yetmiş bi- rinci ortalar arasmda bir - ihtilâf çıktı, biribiriyle iki gün sopa sopaya kavta ettiler. Kavga, neticede muharebe ha« lini aldı, İstanbul sokaklarında bari- katlar yapıldı, kendilerinden birçok 2« dam öldüğü gibi, arada birçok günah- &z halk da, sallapati atılan kurşunla la vurularak öldü. Şehrin asayişini bozan hareketlerin: den başka, işi küstahlığa kadar vardır- dılar. Sokaklarda rasladıkları birtakım namuslu kadınlara da saldırmıya, teca- vüz etmeye başladılar. Yine böyle azdıkları, şehri allakbul- lak ettikleri bir gündü. Ellerinde şişe sişe içki olduğu halde, Balıkpazarında dolaşıyorlar, dükkânlara dalıp çıkıyor« lar, esnaftan zorla para alıyorlar, çek: mecelerini açarak içinde kaç para bu- lurlarsa keselerine dolduruyorlardı. Başında cebecilerden Osmanın bulun« duğu bir grup, sabuncu Huzşidin dük- kânından çıkarlarken, kaldırımda bir kadın gözüktü. Osman hemen — kadının üstüne atıldı. Kucakladı, hoyrat ellerile ötesine berisine birkaç çimdik attı. Ka- dın acı acı bağırdı: — TIrz ehli kimse yok mu?.. Kurtarın bu canavarın elinden beni Yoldan geçen birkaç kişi, kadının yardımına koşmak için, ileri atıldı. Fa- kat cebecileri görünce, kedi görmüş fa- re gibi yürekleri hopladı. Alâkadar bile olmadılar, vaziyete seyirci kaldılar, Kadın hâlâ bağırıyordu: — Kurtarın beni!.. Feryat, Osmanım hırsınt kamçıladı. Bu selfer kollarının demir çemberini bir kat daha darlaştırdı. Kadımı sıktı, sıktı. Sonra yüzünü açmak için bir hamle et- ti. Kadın çırpınıyor, haykırıyor, buna mâri olmrya çalışıyordu. Fakat kim dinler?... Osmanın göz — bebeklerinde gehvet ışıkları yanıyordu. Kadının yü- zünü açtı. Bu pembe pembe yanaklı, ebru kaşlı güzel bir kadındı. Kirpikleri- nin gölgesi yüzüne, kalbi gıcıklıyan bir tatlılık veriyordu. Hele dudakları — bir karanfil gibi taze ve berraktı. (Lütfen saylayı çeviriniz) Hüseyin Rüştü TIRPAN