Haber 9 Aralık 1937 sayfa 3 | Gaste Arşivi

9 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

9 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

örüşler İ Gençierin Mitlinginin OManası ğ Ml:'îh;g yani bugün «'pluluğa #lem Ğîuh eyfiyet insanlık daha doğrusu İ* Üik, haksızlık yeryüzünde devam et daima tekrar Ü şui ilk defa tatbik ettiği için de o- Yada !ürşen ve bulanın adını her vakit Vesile olacakdır. Bu ftopluluklar bir tarafdan her han- ni gö!:l:eıe:lerıîn istenmesini veya reddi- ç mudl' lnîekle beraber ayrır zamanda ıj Na için toplananların ciddiyetini, z #ini, davalarını müdafaadaki kuv küdretinni de meydana koyuyor, de â;îen gün Hatay istiklâli mesele-in- liş Nsa hükümetinin orada mümes- | leka, #findan yapılan hata üzerine mem k &ençliğinin yaptığı büyük ve coş € her edilecek yerde ve ışYre;Miüng"i matbaa — penceresinden İt& erken gençliğin gösterdiği vekar, d I?Et: biz hakkı ve bir hakikati mü- İ Şin gösterdiği samimiyet, eskiL “n in Rendilerine karşı kalpden gelea bir biz kla duyduğum emniyet ve itimadı &t daha teyit etti. tetiB" kardeş hakkını aramak ve yerine k için bu kadar nefse itimatla, toç. JaT birbirine bağlılıkla seller gibi hluııı bir gençliğin, asıl kendi milli bün- B'llu; karşı çevrilebilmek gafletinde ân bir yan göze savuracağı yum- e İze elbette tam bir emniyet bahşe- Üş Bfr Çok asırlar evvel değil, daha dün Bra, *& kadar yakın bir zaman evvel ku"“ “tahâkküm” boyunduruğundan ken ıiü'_m_lk. istiklâline kavuşmak, kendi de,. Minsahip ve efendisi olmak için Üy di_':lar dökmedi, ne canlar feda etme- k f_“ kükreyişlerile, haksızlıklara kar Ye , Slahlr isyanlariyle ayağa kalkan (;_I Bünkü hâle gelen Fransa, tıpkı MA ? gibi kendi kendisinin efendisi ğ âzminde olan Hatay Türklerinin %Ğa" öri için, bütün milletlefin huzu- BTN #mzalamış buluduğu taahhüdü a- 0 heden b'derbire unutuverdi? İ D"’“'a gik, onun zımnındaki şeref vq;â"-' kendisinin değilmiydi yoksa! ..© Lütün milletlere saltanatları ta- " 'İ'J_erî yıkm dersi veren Fransa 'îl ilk hocalar:mızden dinlediğimiz .'hı'gw “riyet aşkının, Fransa muhabbeti- Dlecimiz * © Tediğini hi'setmiş ik Üğ Ç Sak, o muhabbet o kadar köklüy- î*wr' © dersi ğgördükten sonra ilk 14 zi z cü.ahuriyet bayramın Sok Fransızlar gibi ben de göğsü k"tîç Tenkli bir bayrak takmış, İzmir Nu üzerinde dolaşmıştım, Üky İ Ha memurlarının beni önüne dik- .h“hı Polis rrüdürü Mazhar vey mer- Ü. , düriyet perverliği sayesinde be- &. u;ı ! etulabi'miştim; Yokse Fran- ğ p abbetinin cezasını her halde pek Eıîqk çekecektim. İmler; ö O Fransa ki fikir - damları, â- Fwilet Üriyet” nazariyelerini daha İ S Cek için bu gün bile sütun sü- Hi Cilt yaz-'--, eser'er yazarla " a Yükla, Adamlarının tarihi şereflefini a ?Pıniyoîlhna almalarına bir türlü akıllar Tin “2afih kıymetli Türk gençliği e- *lia, Müsterih olsun; karşılıklı imza p, Müahedenin harfi harfine tatbik tİh î—b Sörerek “taylı kardeşlerimis- Taş Ayramlarında mitinglerini tek- &“ ?eğaıdğ:“klerdir ve bu gün hiç de uzak İla İN ;—ğ _fde)'im ki son yaprlan miting- qlnı: Üm kabararak şu neticeyi al- R “d!nu;uîîîçler. kendilerine en büvük “?et w Vatla, emniyetle verilen cumhu üzh e “hüriyet” in müdafi ve muha ihkdn_ı;e Yitimat, emniyete cidden Hüseyin Rifat Iİstanbul Vapurların işliyemiyeceği derecede şlddetli , Lodos günlerinde Kadıköylülerin ve civar halkının çektiği sıkınlı.ar Dört gündenberi bütün şiddetiyle devam eden lodos fırtınasında, Kadı - köylülerin halini görmeden geçmenin doğru olmıyacağını düşünerek foto Âli ile beraber Kadıköyüne gitmek üzere yola çıktık. Köprünün Kadrıköy iskele - sine geldiğimiz zaman iskelenin sağına ve soluna yanaşmış mütemadiyeri yalpa yapan ilk boş vapur ve iskelede bekleşen bir çok yolcu kalabalığı ile karşılaştık, Biz Kadıköyüne kaçta vapur olduğunu anlamak için ileride asılı olan tarifeye doğru giderken yolumuzun üstünde bir mermurla bir yolcunun arasında şöyle bir muhavere cereyan ediyordu: — Vallahi bayım, vapurlar tanife ile hareket edemiyor, deniz kesilince sefer yape biliyorlar. — Şu balde ne yapacağız?. — Bir çok yolcuların yaptığı gibi Üskiidar tarikiyle gidersiniz., Biz bunu duyunca hiç tarifeye bak- mallan doğruca köprünün Üsküdar va- pur iskelesini tuttuk, Biletlerimizi alıp vapura bindiğimiz- den on dakika kadar sonra köprüden Üsküdara hareket etmiştik. Sarayburnu açıklarını geçmeğe baş- ladığımız sıralarda vapurun yalpaları pek ziyadeleşmeğe başladı. Karşımızda oturan genç bir kızla ihtiyarca bir kadın sallanmalar — fazla- laştıkça renkten renge giriyorlar. De - niz pek fazla değil, diyerek biribirleri- ni teselliye çalışryorlardı. Bir ara ihtiyarca kadın gözlerini ka- pamağa elini ikide birde başına — gö- türmeğe haşladı. Ve mırıldanarak genç kıza: — Ne “iye bir limon yanırmıza alma- dık, diyordu, Daha ileride oturan genç bir deli - kanlır, halinden hiç te ümit edilmediği kalde, rengi limon sarısı gibi olmuş, şaşkın, şaşkın dışarı bakryor, kendini güç halle tutabiliyordu. Fakat fazla tahammül edememiş ola- cak ki brdenbire yerinden fırladı. Va- purun yan tarafına çıktı. Bir demiri tu- tarak b-şını denize doğru uzattı.. Fenalasanlar yalnız bu Lir kaç kişi- den ibaret değild. Hemen hemen va purun bütün yolcuları diyebilecek ka- dar fazla idi. Biz bunların halini seyre- derken vapur da Üsküdara gelmiş bu - lunuyordu. . Biletlerimizi verip bir kaç adım iler- lediğimiz zaman bir koşuşmadır oldu. Birdenbi're bunun sebebini anlayamadık. Acaba ne oluyordu? Bir yankesici mi kaçıyor da herkes onu kovalıyordu? Yoksa bir katil, jandarmanın elinden mi kaçmıştı? Velhasıl merak edilecek bir şey!.. Biz de adımlarımızı hızlaştırdık, az sonra bir de ne görelim? Koca Üskü - dar meydanlığında bir tek tramvay du- ruyor ve, bütün Kadıköy halkı yer bu- lup binmek icin ona doğru koşuşuyor. Güçlükle biz de bu tramvaya binebil dik. Fakat hizden evvel geliş önden mi binelim, arkadan mı binelim diye ka - rar veremedikleri için yer bulup tram - vaya binemeyenler çoktu. Bir bakıma #sabet ki binmemişler. Çünkü bu bir yolculuk değil bir işkence oldu.. Kı- pırdanacak yer yok, hattâ bilet almak için elimi cebime bile sokmak kabil de- ae —. v aa ada hit Haai Da!gelar Haydarpaşa ile Kadıköy ara sındaki yolu mütemadiyen Yyıkıyordu. Tron yolcuları, Haydarpaşaya çıkınca vapurların lodostan işlemediğini işi- tip garın basamaklarında dona kal- mıişlar, ne yapacaklarını şaşırmışlardı orta yaşlı bir zat biletçye: — Evlât, böyle günlerde şirket ne diye fazla araba çıkarmıyor da, bizi böyl le azap içinde götürüyor, diye söylen- di... — Efendim, eskiden bu hatta sekiz araba çalışırdı. Lodos münasebetiyle şirket bunları on altı arabaya çıkardı. Öte taraftan bir başkası söze karıştı: — Yirmi altı araba da çıkarsa gene azdır.. Bütün Kadıköy ve civarının yol cuları Üsküdardan gitmeğe mecbur ol- dukça işte böyle sardalya balığı gibi #stif olmağa mecburuz. Şirketten fazla araba istemektense Allahtan poyraz is- temek daha doğru olur.. İhtiyar bir kadın da ikide birde vat- marnın olduğu tarafa bakarak: — Çıkınım dürüyor mu, çıkmnım?.. diye soruyordu. Vatman hem yoluna devam ediyor, hem de: — Merak etme, valde burada, bende kaybolmaz, diyordu. İhtiyar kadın az sonra tekrar çıkmını sorunca yanında- ki, kıyafetinden bir bakkal veya bir kasap olduğu tahmin edilen birisi ihti- yar kadına: — Valde bu çıkmda ne var ki bu ka- dar sık sık soruyorsun, dedi. İktiyar kadım, gülerek cevap verdi: —- Balık var, oğlum, balık, ked? filân yemesin diye merak ediyorum. — Canım tramvayda kedi ne arar, hem büu lcdos havada balık yenir mi? Onları eve götüreceğin'ze denize atsay- | TÜRK bilimbü EM MÜZ'TAMEL. | KELİMAT VE TABIRATI HAVİ LÜĞATÇE ğil, Biletçi yanımıza geldiği sıralarda | Lügzatnâmei Zâhir) HATRLIYANM : Zediün ( yit A ” Baş (basa) .a İ dınız daha iyi olurdu. İktiyar kadın büu sözlere kızmış ola - ca ki daha yüksek bir sesle: —: A., Delinin zoruna da bak, her - kes balığı Genizden tutmağa uğraşır - ken ben h'ç öşim yok ta para vererek aldığım balıkları denize atacakmışım.. Bu konuşmalar devam ederken biz de Doğancılara gelmiştik... Buradı tramvaydan inerek Salacağın yolunu tuttuk. Salacak sahilleri görülecek bir halde, dalgalar Salacık iskeleammi »nerede ise yerniden sökecek, zaten geçen seneki lodosta ou iskele tammaen harap olmuş, kendisindin. eser bile kalmamıştı. Salacak sakinleri lodos fırtınası daha şiddetlenirse gene aynı akıbetin olaca ğını düşünerek iskelesiz kalacakların- dan korkuyorlar. Yazın o sıcak hava- larda Salacak plijında rahat raha: ban- yo yapanlar gelipte şimdi plâjın halini görstler.. Sılar kabinelere kadar geliyor, dal - gala- plâj sahillerini durmadan dövü- yor.. Bu manzaralar önsana, seyrettikçe daha fazla seyretmek hevesini veriyor- du. Silacakta fazla kalmayarak gene dolmuş bir tramvay arabasına binip Ka dıköye geçtik.. Kıdıköy iskelesinde kimseler yok, bom boş gördüğümüz iskelede yalnız ikf Zıkay memuüriyle bir de gazete Ssa- tıcıs: göze çarpıyordu. At ilerideki Kadıköy parkını, rıhtı- mı aşan Calgaların getirdiği deniz su - larr istilâ etmiş, burası bir göl halini almıştı. Kıdıköyle Haydarpaşsa arasındaki yol da geçilmez bir hâlde; !algalar ETe| kağm kaldırımlarımı durmadan yıkıyor yolcular caddeden geçebilmek için dal- gaların küyvetsiz. bir zamanını bekli- | yorlardı. Haydarpaşa vapur iskelesine geldi- ğimiz zaman sahilde üzeri bir bez ile örtülmüş bir ceset gördük. Bu cesedin bidaz evvel denizden çıkarıldığını, bu zavallının lodos fırtımasının kurbanla - rınldan biri olduğunu — söylüyorlardı. Haydarpaşa istasyonunun merdivenine toplanmış olan tren yolcuları da. İstan- bula vapur — işlemediğinden müteessir bir halde şaşkın şaşkın denize bakıyor- lar, dalga kıranı aşan coşkun dalgaları seyrediyorlardı. İşte size Kaklıköy ve civarında otu - ranların lodos günlerindeki — acınacak hali.. ; HABERCİ onuşuyor Yaz günleri güle oynaya serinlediği miz Salacık plüâjının, Todostaki hali görülecek şeydir. Tarih diyoc ki: Istanbul sokaklarında rezalet 1225 hicri yılmdaydı.Yeniçeriler, tam ma nasiyle şımarmışlar, şirretliklerini, mü- nasebetsizliklerini, çok ileri götürmüşler« di. Bilhassa dalkılıç yazılanlar, (postal akçesi) namiyle halktan zorla para toplu- yorlar, Boğaziçinde yalıları yağma edi- yorlardı. | Soyguünculuk ve yağmacılık arasında, biribirleriyle uğraşmaktan, kavga çıkac- maktan vuruşup dövüşmekten de geri kalmıyorlardı. Hattâ (semer devirme)) meselesinden yirmi beşinci ve yetmiş bi- rinci ortalar arasımda bir ihtilâf çıktı, biribiriyle iki gün sopa sopaya kavga ettiler. Kavga, neticede muharebe ha- İini aldı, İstanbul sokaklarında bari- katlar yapıldı, kendilerinden birçok a- dam öldüğü gibi, arada birçok günah- sız halk da, sallapati atılan kurşunlar- la vurularak öldü. , Şehrin asayişini bozan hareketlerin- den başka, işi küstahlığa kadar -vardır- dılar. Sokakdlarda rasladıkları birtakım namuslu kadınlara da saldırmıya, teca- vüz etmeye başladılar. Yine böyle azdıkları, şehri allakbul- lak ettikleri bir gündü. Ellerinde şişe şişe içki olduğu halde, Balıkpazarında dolaşıyorlar, dükkânlara dalıp çıkıyur- lar, esnaftan zorla para alıyorlar, çek- mecelerini açarak içinde kaç para bus- lurlarsa keselerine dolduruyorlardı. Başında cebecilerden Osmanın bulun- duğu bir grup, sabuncu Hurşidin dük- kânından çıkarlarken, kaldırımda hit kadın gözüktü. Osman hemen kadının üstüne atıldı. Kucakladı, hoyrat ellerile ötesine berisine birkaç çimdik attı. Ka- dın acı acı bağırdı: — Irz ehli kimse yok mu?.. Kurtarın bu canavarın elinden beni!... a Yoldan geçen birkaç kişi, kadının yardımına koşmak için, ileri atıldı. Fa- kat cebhecileri görünce, kedi görmüş fa- re gibi yürekleri hopladı. Alâkadar bile olmadılar, vaziyete seyirci kaldılar. Kadın hâlâ bağıtıyordu: — Kurtarın beni!.. Feryat, Osmanm hırsınt kamçıladı. Bu sefer kollarının demir çemberini bir kat daha darlaştırdı. Kadını sıktı, sıktı. Sonra yüzünü açmak için bir hamle et- ti. Kadın çırpınıyor, haykırıyor, buna mâni olmıya çalışıyordu. Fakat kim dinler?... Osmanım göz — bebeklerinde şehvet ışıkları yanıyordu. Kadının yü- zünü açtı. Bu pembe pembe yanaklı, ebru kaşlı güzel bir kadındı. Kirpikleri- nin gölgesi yüzüne, kalbi gıcıklıyan bir tatlılık veriyordu. Hele dudakları bir karanfil gibi taze ve berraktı. (Lütfen sayfayı çeviriniz) Hüseyin Rüştü TIRPAN « aa a. h. eellliali Ömk hd DA Ü S lekl. a1 ı_' | d | | İT

Bu sayıdan diğer sayfalar: