değnekleri ğin kenar semtlerinde ne garip Mn Yaşıyor! İşte onlardan biri: a mahallede oturuyoruz. O. Vücuduna nis- lr öy kalmış hareketsiz ba- yerin Ve, yürürken kol İğneklerine dayanıyordu. e kamburu vardı. Göğsü, N Dir konak şahnişt gibi, ileri doğ. ve İİ yapmıştı. Ufak başı; ön İki çıkıntının arasında kısık Sıska yüzü kara sarıydı. Şöküktü. Siyah (gözlerini; Miri ğini görmeyiniz: Ne korkunç m âlyeceksiniz, Belgi nedir? Bunu ben bilmiyorum. ün. kimse bilmiyor. Ona, mahalle'i- hakir iği isim şu: Topal Cami a tanma bakan sokağın içinde, vi- Düygti acaip iğriliş büğrülüşlerle » boduçka bir ev vardır. Bu ev, Yay e “vidir, Mavi, çil gözlü, buruşuk hr, “tiyar annesile, o burada otu- hen ne zaman çıktığını bilmi- & Mahalleye gece yarısmdan bi! dönerdi. Niçin? Belki göze Ha a çekiniyordu. Belki utanı. e hakarete uğramaktan, mahalle çocuklarının düzme. RE orkuyondu. e ik bir gecede, onun dönüşünü koltuk değnekleri; birdü. İn bir ahenkle kaldırımları 'i. Ve, birer eski pabucun na- içn oruduğu tahta, karanlık ev. saçaklarmda.. Kafesleri, * r kumaş parçası gibi sey. Si, balarmda öten bu sesin akis- Earip acılık taşıyordu. Ben, w Sözlerim yaşlı, hep onu düşün- Mi ye Soğurduğu bu garip mahlüks ir De kadar üzülmüştü. Ve, bel. ” döşeğinde onu görmeğe ko Kime sevixmek mi, kederlenmek My geldiğini takdir edemeden a müddet şaşkın kalmıştı. O, bir garip cilvesiydi. Ne den. yim baba belki üç, belki bes, Yedi aaa irsana çok az benziyen Müstş mahtüku . ser bir utanç. hi Yere çıkarmamışlar, sâklarış- ha nihayet. Şüphesiz ki bir alemin marangozuna, Mini Mt koltuk değneği 1smarlan- yine bir gün, bu talisiz a eklerize dayanarak şe Boğulan “iç gün sonra, baba Ama, fısladığı ezanlı adını Şe İki bu tarihten başlıyor. Sokakta artık ismi topal. ay YA gireniezdi. Sağlam akran ii Baka ayaza sokwlamazdı, Çelimsiz- LO Belki düşer bir yeri kırı. Mia kafası patlardı. Belki ölür. itilirdi, bazan dövülürdü. i 1 Baar küçük mahalle kızları vi korurlardı. Zavallı topalm ve ler gücüne giderdi bu.. e temeldir ki, küçücük uğrayan “Topal, bir na ran olmuştu. Artık RM topaç çevirmek için IYordu. Yepyeni bir oyun e bağaların bacaklarımı lerini oyuyordu. Ked' Cami gadırvanında boğmak Yordu. Arkalarına birer Sokarak havalandırdığı si- ita hoşuna gidiyordu “5 an Kün üç kişilik bir ceryaatin Çe taşman bir tabut arkasmda ' Mefeyş eklerine yaslanarak, hi- MA Naya soluyarak yürüyordu. Matydı? Zavallı topal, de. Anansa, Anak sabır versin a: ür MAY Ta Uçu; ün, bir diğer cenazenin | peşinde slliriiklendiğini görünce, me- rak duydum, Bu da kimi oluyordu? Bu adam, yoksa bir iskater mı? .*. Öğrendim: “Topal, her cenazeye koşmayı bir vazife biliyor. Çünkü. İçinde bir hicran var, Bunu bana ma- hellenin ihtiyar sukası anlatir. On se. ne evvel, yirmi yaşındayken de “To- pal, böyle çelimsiz, hastalıklı bir in- sanmış. Bâbasının öldüğü gün, onun kabristana kadar giderek fennlaş. masındah korkmuşlar. Koltuk değnek lerini saklamışlar. Babacığının cenazesinde bulunma- yan “Topal,, şimdi her rastladığı ölü- nun peşine takılıyor, koltuk değnekle. rine dayanarak, hırıltılı nefeslerle $o- luyarak, en uzak kabristanlara kadar yürüyor, Reşat ENİS Mavi kulaklı yankesiciler | Son zamanlarda Bükreşte, yanke- #icilik bir hayli artmış o bulunuyor. Bükreş polisi bunların fazliyetlerine bir nihayet vermek için, o kümmali bir şekilde çalışmakta © ve bir çok tedbirler almaktadır. Polis komiserlerinden biri, yan- kesicilerin tanınması için, garip bir çare bulmuştur! Bu komiser, yanke- slellerin kulaklarının, hiç bir şekli- dedo çıkmasına İmkân olmıyan, ma- vi bir boya İle boyanması teklif etmiştir. Böylelikle, Bükreşliler, ka labalık yerlerde, “Mavi kulaklı,, a- damları yanlarında görünce, cüzdan larına ve üzerlerindeki diğer kıy- metli şeylere dikkat. edeceklerdir. Bu suretle, yankesiciler, “İcrayı fa- aliyet,, imkânmı bulamıyacakları £- çin, mesleklerinden vazgeçecekler- di. Fakat bu teklifi tatbik sahasına | koymak o kadar kolay olmamıştır. Yankesiciler, bunu haber alınca, der hal bir kongre toplayarak © teklifi şiddetle protesto etmişlerdir. Diğer taraftan, kongre bir heyet intihap etmiş ve bu heyot hükümete müracaat ederek teklifin “insaniyet namına, kabul edilmemesini ve yan kesiciler için “talilerinden istifade etmek fırsatı,nm baki kalmasını İs- temişlerdir. Polis kömiserinin bu "dâhiyane,. buluşunun tatbik edilip edilmiyece- &I henüz malüm değildir. Fakat bu teklifin, şimdiden, hayırlı o bir hiğ- mette bulunmuş olduğu muhakkak- tir. Çünkü yankesicilerin kongre ha linde bulundukları üç saat zarfmda Bükreşte bir tek yankesicilik hâdi- sesi olmamıştır. Kadin — Ne diyorsun! zengin sanıyorum. Erkek — Sevgilim, ben sana hep hayatımın yegâne servetisin demiyor ma idim? açın gözlük bir çocukla bir yere girdi. ii bir koltuğa oturdu, Saçını kestirip, sakalını tıraş ettirdikten sonra kalktı. Çocuğu göstererek: — Çocuğun Ha saçlarını kesiniz, de - di, ve ilâve etti; — Ben on dakikaya kadar gelirim. — Başüstüne efendim Çocuğun saçları kesildi; aradan on dakika daha geçti; gelen giden yok. Berber çocuğa sordu; — Baban nerede kaklı acabs?. Çocuk hayretle gözlerini açtı: — Babam mı? Benim babam öldü. — Peki beraber geldiğin adam am - can me idi?. — Amcam filân değil, hiç tanımıyo- tum, Yolda beni çağırdı, gel senin saç- larını kestireyim, dedi, Ben de razı ol. dum. i Yağı müşteri tabii hiç görünmedi. Tatbiki kabıl ol mıyan karar Şehir meclisi uzun müzakerelerden sonra yeni bir darilâceze yapılmasına karar verdi ve şu karar suretini kabul etti: 1 — Şehirde eskisinin yerinde yeni bir Darülüreze binası yapılacaktır. Bu iş için Tâzım oli malzeme yıkılacak olan eski Darülâceze binasmdan te- min edilecektir. 2 — Faki darülâceze binası, yenisi yapılmcaya kadar kullanılacaktır. NOT — Mevzubahs olan İstanbul $6- hir meclisi değildir? Fikra fransızca- dan tercüme edilmiştir. Ben seni — Genn birisi ezilmiş. Ne felâket, sinemaya geç kala- i Bir işçi kada çalıştım; hizmetçilik yaptım ! (17) İ Hacer benli evine çağırdı İşçi kızın davetini memnuniyetle karşıladım Bir işçi ailenin yaşayışını yakından tetkik edebilecektim Sağa ki kızlar: — Yapma kız! — Etme kız! — Uma kızar kız!, Diye beni işime teşvik ediyorlar Gene bunlardın öğrendim si usta bu. gün bir işçiye yal vermiştir. — Neden? diye sordum. Bu sualimi cevapsız bıraktılar. Bel- ki de.o, kendisine verilen ücretin kar- şılığını fabı'kaya işiyle ödevemiyordu. ... Hacer beni çok bekletme. Hemen koşar adımlarla geldi. Berüberce kapı den çrkdik. Hacer, Halcıoğlunda, Ayazmada oty- ruyordu, Kendisinin söylediğine göre, bu semtte belki cambaz da oynayacak- tı, Hem cnu seyredecek, hem eğlene- cek, hem de konuşacaktım. Merakım ne tambazda, ne eğlence - de, ne de konuşmaktaydı. Bir işçi evi- n yakmdan görmek, bir işçi silenin yaşayışını yakından tetkik etmek imkâ- nma kavuşmak istiyordum. İşte bunun içindir ki Hacerin tekli - fini cana minnet bilmiş ve hemen ka - bul etmiştim. Hacere gelince, o da davetini kebul etmemden memnun görünüyordu. Yol- da giderken hep o konuşuyordu. Dün gece Şehremininde bulunan akrabaları - na gittiklerini, Neşidin komikliklerini, aktrislerin açık saçık kıyafetlerini an- latıyor, yarı uyku içinde geçen geceden sonra bugün, öğleye kadar çalışmanın kendisine pek ağır geldiğini söylüyor - du. Hacer, ne çirkin, ne de güzeldi. Giyi- nişi, basitl/ğine uygundu. Zaten yilzüne bakan da on da daha başka bir mâna a ramıya heves etmezdi. Biz, işçilerden ayrılıp ta bir kayığa ktım, sola baktım, yanımda - İ atlamak için yol aldığımız sırdda yanı- * muza genç bir öşçi kadın daha takılmış- t Genç kadının, siyah ince mantosu- nun önü açıktı. Ve, arkasındaki eski İ yamalı, basma entarisi görünüyordu. eşten rengini atmış, krep damor baş örtüsünün uçlarını çenesine bağla” mış, sarkıtmıştı, İlk bakışta insana gü- zel görünen bir tavırla mütemadiyen gü Tümsüyordu. « Fabrikanın tam arkasına düşen sahi- le saptık. Buradan bir kayığa atlayarak doğruca Halcrıoğlunda O geçecektik. Kirli sahile, dolmuşa adam taşıyan kayıkçılar vardı. Bunlardan birinin ka- yağı #ieta dolmuş gibiydi. Bizi bekli - Röportajı yapan : İ Neriman Barersassanrommenrsosasaasananı yormuş hissini verecek surette, daha görür görmez: — Haydisenize. .Kalkıyor!, Diye biğırdı. Bu davete bir an evvel icabet ede bilmelk için koşuştuk. Biz atlar atlamaz da kayfkçı, elindeki küreği sahile daya- yarak kayığı açtı. Kayıkta kalimi: erkekliyiz. OErkek- ler aralarında konuşuyor ve gülüşüyor- lar. Biz, bir kenara çölmüş ve onlara hemen hemen arkamızı dönmüş vaziyet- teydik. Biribirimizi görmüyorduk. (Fakat çekingen ve yılışık bakışların sandalın havasında belirsiz bir dalga yarattığını hissediyorduk. Yanımızdaki genç ka- dın, kıskanç kocasının hayaliyle, baş örütüşünün sarkan uçlarmı çenesine do- adr. Ben, denizi, giden gelen kayıkları, vapurlatı seyrediyorum. Hacerle genç kadın, yavaştan konuşuyorlar, galiba da kâzan kaynatıyorlardı. Mevzularını bil- mediğim için arasıra kulağıma çarpan cümlelerden bir mâna çıkartamıyor- dum. Nihayet karşı sahili bulduk. Yüzer para versrek sandaldan atladık. İskele- den yürüyerek Idar bir sokağm başına geldik, Genç kadın, yanımızdan koşa ayrıldı. Kocası mezbahada ame - leymiş.. Orta yaşlı bir adammış, eve © her akşam et kokuları içinde gelir, va- zifesi 75 kuruş gündelikle koyun göv delerini sırtında taşımakmış.. Kaynanası, kayınbabası, görümcesi varmış, beş senelik evliymiş, üç yaşm ila bir oğlu da varmış. Ayrılmazdan biraz önce konuştuğu mevzu yemekti, Acele eve gitmesi icap ettiğini, öğle yemeğini hazırlamak mec buriyetinde olduğunu söylüyordu. — Akşamdan kalma fasulya, merci mekli bulgur pilâvımız var, diyordu. Belki kocası eve gelirken bir kilo da üzüm alıp getirirdi. O ayrılınca Hacer de kendiziriden bahse başladı. — Benim de babam kahvecidir, dedi, Ona Hacı derler. Sonra #aha geniş, daha hususi izah lara girişti. Babasının kendi babası olmadığını, anasının bu adama #ki defa vardığını, bu evlenişlerden birincisinin nikâhlı, ikincisinin nikâhsız olduğunu söyledi, Şa Devamı var Haberin deniz ve macera romanı 18 Yazan: Ali Rıza Seyfi Hergün gemi listelerini, cihan limanlarma girip çıkan gemileri gösteren resmi. jurnalları, cihan seferlerini her dilde çıkan deniz gazetele- rini toplamaklığım, tetkik etmekliğim yüzünden bu hususta bayağı bir mütekassis haline (o geldi- gim halde adsız altın gemiden haber almak m- kânını bulamamıştım. Yalnız garip olarak şunla- rı öğrenmiş bulunuyordum: Altın geminin Spe- zia limanından çıkmış olduğu ay içinde, her bi- rinde bir milyondan fazla İngiliz lirası olan üç açık deniz vapuru Avrupada iyi havaların hüküm sürdüğü sırada batmış, Loyt Sigorta şirketi tara- fından değerleri ödenmişt!. Sen şimdi bana “ser sem Martin Hall,, diyeceksin “bununla ne anlat mak istiyorsun? Nasıl delice bir düşünceye dü şüyorsun?,.. Ben de sana — diyeceğim ki: Allah versin de benim bütün bu düşündüklerim delilik olsa; ancak benim heyecanlı hayalimin uydur- duğu saçmalardan ibaret bulunsa” On iki ay içinde ne altın gemiden, ne de Bi- lâk adir adamdan bir haber (Oo slnmamaklığım beni yeise düşürmemisti. Londrada bulunduğum bir av içinde gece gündüz bin yere kosarak, bat. miş olan gemilerde boğulmuş zengin ve Kibar a- Adamların yanlarındak! mücevherat ile (değerli şeylerin — mümkün olduğu kadar — bir cetvelin! yapmakla uğraşmıştım. Bu cetvelde birçok mü- cevheratın, yüzüklerin, Kontluk taşlarının, ger- danlıkların, bileziklerin adları ve tarifleri oldu- gu gibi tarihi bir antika çekmecenin de tariti var dı; Bu çekmecenin üstünde meşhür Jean Petitot tarafından yapılmış bir resim bulunuyordu, Bir vakit Fransız maliyeclsi Neckerin elinde bulun muş olan bu çok değerli antika bir Amerikalı ta- rafından $stın alınıp Paristen (Boston)a götürü- lârkon Nevfounland bankları açığında batmış 0- Jan Catalonla vapurlle kaybolmuştu. Ben bu İş- lerle uğraşırken Nevyork zabıtası hatiyelerin- den bir dostumun mektubu elime geldi. Bu mek- tupta aradığım adama dair pek kıymetli malü- mat vardı; Mister Bilâk; Hudson nehri sahilinde köşkü ve toprağı olan bir Amerikalı milyonerdi, Birçok şehirlerde büyük nüfuzu, itibarı olan bu adam şimdi kıymettar taşlar, tablolar, minyatür resimler satın almak üzere Avrupaya (gelmişti. Mister Bilâk, tanıyanlar tarafından (o delişmen, “egrzantrik,, bir adam addediliyordu. Nevyorklu dostum onun Londrada bulunduğunu da bildir- miş olduğundan hemen oturduğu oteli, öğrenmiş onun yanındaki odayı tutmuştum. Üç gün sonra da senin beni Pariste gördüğün Yahudi kılığına girmiş olduğum halde ona antika şeyler satmağa başladım. Fakat burada asıl söylemesini istedi- &im şey, yukarıda Catalonla vapurile batmış ol- duğunu anlattığım tarihi antika kutunun da bu Mister Bilâkın odasındaki değerli şeyler arasın- da olduğunu görmekliğimdir! Bu yeni keşfin beni ne kadar heyecanlandır dığını sana söylivemem. Düşünce zİneirimi ger- çek surette biribirine bağlayan ikinci halkayı da Iste burada buluyordum. Bu sdamm elinde tarihi vo hüviyetinde asla yanlışlık tasavvur olu- namıyacak bir kutu vardı. Bütün dünya ise bü kutunun, içinden tek adam bile kurtulmamış bir vapur İle batıp derin, meçhöl denizlerin (dibine gitmiş olduğunu biliyordu... Oh, bu malümat bo- nim için ne büyük bir hazineydi! Bilâk üç ay Londrada kaldı; bu üç ay için- de benim gözümden otuz saat bile uzak kalama- dı. Bu müddet içinde bütün deniz seferlerini, va- pur kazalarını sırasile tetkik ediyordum. Bilâkın Londrada bulunduğu üç ay zarfında denizlerde izah olunamıyacak surette hiçbir kaza olmamış, hiçbir gemi batmamışti. Bu garip tesadüf elbette bence dikkati celbedecek hir şeydi. Ben Bilâkın adsız altın gemi İle doğrudan doğruya ilgili ol- duğunu gösteren bir emareyi henüz bulamamış- tım, lâkin o,geminin adamlarmı pekâlâ (tani yordu. Şüpheli elmaslar ve kutu önün elindeydi.. Bundan baska o karada bulundukça denizlerde nasıl olduğu anlaşılamıyan ve hiç kimsenin kur- tulmadığı hiçbir deniz felâketi olmıyordu! Bütün bu garip uygunlukları düşünerek bu adamı takibe yeniden azmettim ve bu İş için hü- kümetin bana verdiği memuriyeti de bırakarak büsbütün bu işe koyuldum. Onun arkasından Pa- rise, Sen Petersburga (gittim; onu Fransa şe- hirlerinden Marsilya limanına kadar izledim. İ- talyanın Spezia limanında gördüğüm haydutlar- “dan üçüyle Marsilya limanından o tekrar yatına bindiğini gördüm ve bir ay sonra yat, o İçinde olmadığı halde İngilterenin * Coves limanına gel mişti. O sırada dn Ümit burnundan Kaiz Ilmanı- na gelmekte olan ve içinde mühim miktarda pa- ra olduğu bilinen bir vapur nasıl olduğu biline- meden batıp gitm!şt1! İste o vakit bana büsbütün inanma (çeldi. Görmekte olduğum o körkünç (o rüyanın gerçek yay” Devamı var |