9 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 14

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

S E; -— aa L l N 14 —çşjyjy ( ——— —a — Zan altında bulunan adamın ölümü müstantiği şaşırt'ı; Köylünün kafasını uçuran balta âle ortada yok! ğj!: cinayetini işledikten sonra cürüm ş tmişti. Onu bir medyumun gay- retile sârtp bir bataklığın dibinde buldular Medyumlar zabıta ve . adliyenin çok işine yarıyor Varşovada Emniyet sandığı merkez binasında mühim bir hırsızlık olmuştu. Müşterilerden birisi, sandığa bıraktığı çok değerli hisse senetlerinin çalındı - ğinı iddia ve isbat etmişti. Deponun mesul memurlarından üç kadının vazifelerine derhat mihayet ve. rildi. Bereket versin, bu üç memurdan biri, kayrptan haber vermekle maruf bir adam tanıyordu. Bu; aldi bir falcı değil, nafra mühedisi idi. Kadın; gitti, — (Osoviekiçi) buldu, kendisinin ve iki arkadaşının başına ge- len felâketi anlattı. Kendisine ve yetim çocuklarına acımasını, suçluyu meyda - na çıkarmasını rica etti. (Osoviekiçi), kadınım haline, yalyarmasına, ağlama. sına, dayanamadı. Bu işle meşgul ola- cağına &öz veridi, Polisin, emniyet san- dığının muavenet ve yardımlarını te. min etti. “Sahneyi görüyorum!, Şimdi “Kayıptan haber veren adam,, | hırsızlığın yapıldığı yerde.. Her şey - den evvel çalınan hisse senetlerinin han- gi raflar üstüne konulduğunu, ne ka. dar durduğunu soörüyor, sonra bu raf - ları uzun müddet elleriyle yoklamağa başlıyor. Bu, medlyomların karakteris - tik bir hareketidir. Birdenbire (Oso . viekiçi) nin gözleri parladı ve bağır - — Sahne işte gözlerimin önünde.. Bir adam görüyorum ki bu kısma giriyor; buraya konulan vesikaları çekiyor, kol- tuğunun altındaki bir cüzdana üst üste yerleştiriyor, sonra, hiç kimse tarafın. dan rahatsız edilmeksizin çıkıp gidiyor, Bu her halde bir memur olsa gerek., Zi- ra, onun huzuru kimseyi hayrete düşür- miyor..Bu adamı pek iyi görüyorum. Tesadüf etsem, hemen tanıyacağım.. Emniyet sandığı müdürü, kayıptan haber verenin bu son sözü üzerine: — Denemek ister misiniz?.. dedi, — Memnuniyetle... Ertesi gün Ösoviekiçi, memurların dikkat nazarlarını çekmeden, sanki sa. dece bir ziyaret maksadiyle gelmiş gi- bi bütün büroları gezdi, mücrimi tanı- 'dr ve gizlice polislere gösterdi. Memurün evinde derhal bir araştır - ma yapıldı, çalınan senetler bulundu.. Hırsız tevkif olundu. Kadınlar da yeni- den vazifelerine devama başladılar. Köylünün kafasını baltayla uçuran kim ? Feci bir vak'a daha.. Balta ile ve pek müthiş 'bir surette işlenmiş bir cinayet.. Doktor (Düfay); (Madam N..) nun genç hizmetçisinde görüş, kayıptan ha- ber verme kabiyeti olduğunu bir tesa . 66 XAHRAMAN KIZ - ü — Garibi şu ki bu genç kız, — (Someil Hypmogue - Suni uyku) ya dal- dıktarı sonra elleriyle dokunmak sure- tiyle kayıptan haber veriyordu. Yazık ki bu kızcağız; (Somnambulisme — Sairi filmenam) buhranları geçiriyor- du. Bu yüzden hapse girdi. (Mari) hapisanede iken, erkekler kıs mında bir intihar oldu. Mahpuslardan birisi, kravatı ile kendi kenidini boğ- muştu. Kravatmmı yatağın ayak ucun « daki demire bağlamış, sonra yüzü ko- yun uzanıp yere yatmıştı. Boynuna ge- çirdiği ilmiğin boğmasını bu suretle temin etmişti. Bu intihar bir itiraf demekti. Zira, bu adam bir köylüyü balta ile öldürmekten suçlu idi, Fakat bu, müstantik için bir muvaffakıyetsizlikti. Çünkü, cürüm a. leti olan balta henüz bulunamamıştı. Cürüm âleti nerede ?.. Doktor Düfay; müddeiumumiye ve mahkeme heyetine Mariyi sorguya çek. meleri teklifinde bulundu. Hâkimler, doktorun bu teklifini — muvafık buldu- Düfay, EKravatlan bir parça kesti, bir kâğıt parçasına sardı ve kadınlar ta. rafına gitti. Doktor, elini alnına koymak suretile Mariyi uyuttu. Cebinden- paketi çıkar- dr. Ellerinin arasına erkıştırdı. O anda, zavallı kızcağız sanidalye - sinden sıçradı, buna dokunmak isteme- diğini söyliyerek paketi fırlattı, attı. — Bu paketin içinde ne var, zanne - diyorsunuz?. — Bir adam öldürmiye hizmet eden bir şey... İ — Bir bıçak, bir tabanca?.. — Hayır, hayır.. Bir ip.. Bir kravaf, Kendini astı.. Mari, bunun mahpuslar- dan birisi olduğunu |da ilâve etmişti. Doktoör sordu: — Niçin mahpus idi? « — <Arabasına binmek isteyen bir a. damı öldürdü.. — Neyle öldürdü?, — Balta ile.. — Baltayı ne yaptı ?. — Durunuz.. Bataklığa attr.. İşte suyun dibinde,, Pekâlâ görünüyor.. F" KAHRAMAN Mari, bu bataklığın bulunduğ! T 5 o kadar kat'iyetle tayin etti ki, * gün janıdarmalara yaptırılan ı;:nuf mada cürüm aleti olan baltâ içinden çıkarıldı. e pir Her türlü tahsilden gneç kızın, hâkimlerin, İ% bir türlü bulmıya muvaffak - ları bir şeyi kat'iyetle gö ,ıni?- etmesi cidden şaşmrya değme? Meşhur bir grafol0£ . ça Şimdide garip bir şahsi yataf KSS ü kendine lım: Şerman, yeryüzün yonyal: A: lovakya polisleri bu adamın iddia ederdi. Ve insanlar HâS ç. 4 e. (Şerman) a bir mektup % " diye kabul eden meşhur P0 Çekot merika, Avusturya, Polonya V* * gea çok defa istifade etmişlerdi. Rafael Şermon; grafoloğ hükmlerini yazılarına bakarak — — di. Ü lini arkasına götürür, kâğıdı (Devamt karşıki sayfanın 1 neb $0" | BT KIZ T aa Trankavel, onlarr başlarından ayak larına kadar süzdü: İkisi de gerilediler Kılımtaımı bir köşeye fırlattı: İkisi de ürpererek şöyle düşündüler: Bizi boğa rak öldürecek. Trankavel kısa bir süküttan sonra: ,— Rahip Korinyan, dedi. Manastı . rırınzın güzel bir süs olan ve uçlarında çiviler ve sair keskin ve kırıcı takmtı lar bulunan bir âleti evde brraktığıma çok müteessirim! ' Rahip dehşet içinde kekeledi: — Sen Labrın âleti! Kılıncın önünde bu kadar şaşırmı- ran, fakat bu âletin hatırasiyle bile ür peren Korinyanın — çehresinde dehşet tevlit etti, bir surat ekşitme belirdi ve Irankavel de bir kahkaha savurdu: — Aman rahip hazretleri, mademki suratınınza bu kadar güzel ifadeler ve- rebiliyorsunuz manastıra değil, sirke gidin! ğ Raskas bu sözler üzerine: — Galiba kurtulduk! Diye düşündü. Trankavel de bu de- fa ona hitap etti: — Ya sizin isminiz ne, halâskârım? Çünkü netice itibariyle, hakikaten si- zin sayenizde kurtuldum. — Hizmetkârınız ve hürmetkârını zın adı Raskastır. Monsenyör. Bu defa Trankavel kahkahadan kı rıldı, — Raskas, Raskas! Canım, bu bir balık ismi... Raskas yerlere kadar işilerek t:e- vap verdi: — Siyaset'n büyük dalsalari için de iyi yüzdüğüm için, bu isim bana ta kılmış olacak! Trankavel bir an susarak âdeta mer hamet dolu bir nazarla iki casusu süz- dü sonra şöyle dedi: — Dinleyin Raskas ve Korinyan, efendiniz Kardinaldan nefret edi!”f'_ rum. Fakat bu nefretim, onu sizin gibi iki hokkabazdan mahrum edecek kadar sarsılmazdeğildir. Binaenaleyh gidebilir siniz. Gidin bakayım!.. İkisini de salondan dişarıya itiyor, mütemadiyen gülüyordu. Raskasla Ko- rinyan yandaki odada yalnız kalınca, hâ 1â şaşkın şaşkın birbirilerine bakıyor ve Trankavelin salondan gelen kahkaha- larını dinliyorlardı, Nihayet Korinyan mırıldandı: — Bizi öldürecekti, halbuki... Raskas da cümleyi tamamladı! — Kılımıza bile dokunmadan bizi serbest bıraktı. Bahçeye açılan kapıya dogru yürü düler. İikisi de düşünkeliydi. Yalnız kalan Trankavel de şöyle mr tıldanıyordu: — Zavallılar! Amada korktular ha. Acaba kont ne oldu? Ya merd yürekli kalfam! Ah kardinal eğer dostlarımın başına bir felâket geldiyse ölüme ha- zır ol! Ve bu düşüncelerin tesiriyle o da dışarıya dogru yürüdü. Bu esnada Raskasla Korinyan tek rar salona döndüler. Trankavel yarı şaka, yarı ciddi ba- gırdı; — Yine mi siz? Raskas eğilerek kekelemiye başladı: — Mönsenyör, şey, kapı... Bu bitaya girdiğimiz kapı.. Açık bırakmış olduğu muz kapr... . — Canım ne oldu bu kapı? Yerini mi değiştirdi? Korinyan da trpkı cüce gibi şaşkın bir şekilde kekeledi: — Bu kapı... İşte o kapı iyice kilit lenmiş!,. Trankavel kendisini yakalamak isti yen fakat garip bir tali Lilvesi olarak, şimdi onunla müttefik olan iki casusula beraber kapıya dogru koştu ve kapının filhakika kapalı olduğunu gördü,. Kapı dışarıdan kapanmıştı ve açıl- masına imkân ve ihtimal yoktu. Esa- sen bu nevi kilidler ancak, binaıar_ mu- hasara edilmiş birer müstahkem kale haline ifrağ edildiği takdirde kullanı- lrrdr, 'Trankavel, hiç vakit kaybetmeden, binanın zemin katını iyice araştırdı fa kat hiç bir mahreç bulamadı. Bunun üze rine tekraru kaprya dogru geldi ve endi şeli bir tavurla mırıldandı: — Fakat bu kapıyı kim kapadı aca- ba?l.. Korinyan ıstavroz getirerek, deh- şet içinde: — Her halde şeytan! Dedi ve lâtince bir şeyler mırıldan dı, Bunun üzerine Raskas da:; — Senin lâtinceni şeytanlar tep- sin!.. Diye bağırdı ve Trankavele dönerek ilâve etti: — Bertte Monsenyör! - Trankavel hiddetle sözünü kesti: — Bu unvanı da bana nereden tak tu?.. Monsenyör, monsenyör diyip du r yorsun!... Beni kardinal mı zannet- ÇAA TÇ Raskas hayretler içinde kalarak dü şündü: — Bu nasıl insan?.. Monsenyör di- ye hitap ediyorum da hoşuna gitmiyor, başkasmına böyle desem, Üüstüne avuç a- vuç para bile verir!.. Olur şey değil!.. Ve bunun üzerine, Trankavelin ga- rip halleri onu büsbütün düşündürmiye başladı. Hak'katen bü kapıyı kim kapamıştı Trankavel iki &sirini binaya sürük lediği sırada, üç şahıs, Katr-Fis sokağın daki kapıdan, bahçeye giriyorlardı. Bun lardan birisinin elinde bir tomar anah tar vardı. Üzerindeki elbiselerden Gizin hademesi olduğu anlaşılıyordu. Onun altı adım ilerisinde, asilzade oldukları besbeli olar. diğer iki şahıs yürüyortlu. Bu iki şahıs yavaş — sesle konuşarak, Trankavelin açık bıraktığı kapıya geldi ler ve içlerinden biri hademeye dogru dönerek sordu: — Burgoriy, binanın içini iyice gola$ tımız mı? — Evet, kont hazretleri, iyice do- .. gi laştım, artık bu kapıyı kmdıe.n;îğde başka yapılacak bir iş yol:l!inlâîğ nisa artık büyük efendimin nez firlerin, hiç kimse tarafından “h' edilmiyeceğinden emin olabiliriz. * pıyt Bu sözler üzerine Burgony ** kilidledi ve ilâve etti: a — İşte anahtar! Bu da b_ahîîînw nahtarı. Artık ümid ederim İi D terti retleriyle kont hazretleri, aldığım salo battan memnun kalırlar. M““ıîfall” nundaki koltuklar muntazaman mist mıştır. Yandaki oda da, efcndımh;_ alnız firleri için bir masa hazırladım. mle hif muhterem misafirlere, kendi.Fh met edemiyeceğim için mütet mezi” Çünkü diğer bütün hademeler” | gae niyet verildiği gibi, yarm “b“h’dnmir benim de, binaya girmem mene tir. zler Ü- | Biraz hüzünle söylenen bi d zerine Burgony ağır ağır ! Te li asilzadeyi selâmladı ve ÇIKIP 5;1 prrak asilzade de, hiç bir sürprize ü etrâ mamak için, son bir defa çFil gokt” fında döndükten sonra, Batf” - gından çıktılar. rifi r Bu açsilzadelerden biri 32 Y auı;ınd“' görünüyordu, gizli i.htîl;;”ıa", pir ” ğu besbelliydi, çehresinde & : ği;e okunuyordu. Dördüncü İînş)u:dü“ gibi inte bir sakalr vardı. e'0 cü Hanriye on üçüncü Lüi çdür y d'Anjudan daha fazla be“z_'î:i pük Bu adam Bretanya vil Vandom Sezar dö burbondit a Öteki takriben yirmi dîğf'gîıbwd idi, güzel bir çehresi, çok siyah F ei ve hareketleri vardı. UzUn çi göîfeıd leri, gözlerine, aşk rlmbm;keğin i ni vuruyordu. Bu genç T .ıeyf’n& Kont dö Şale, Hanri dö ** ” | * Trankavel kapıyı iîî“. gevli ; muift?ev p tikten sonra gayet sakin birf " — — ' T e VA İ A FT LFETE F İ el N aA y e 6 P

Bu sayıdan diğer sayfalar: