n İti :;;ü. Nasılmış? Tayyarede h"lhn İi haliyesi de var muymuş? at a lııçı. Polis hafiyesi İşin içine '_tıku;%“_ 49? Bu mesele ile Fran- Tinin ve ıı'" d€ çıkan Staviski rezale- H, n*'“ulxıl var mıymış? Ledi Üği g Tyerede miymiş? tddia edil- aran İ Küzel miymiş? Mariye na t 'î'ı:: Yeti kim işlemiş? Bu me- .hkr,' î&h Yaziyetten dölayt kapatılır- h,,;î"'üiî:ri Bu kadar çok sual so- Bu bi : Z Fi İ » ba ”“*rîlî:; Yoklamadan sonra bin bir tri Siğiş A “akip etti Sonra, bu müş %%umn geldi. Dükkâna her ,—h_"u € Mari tarafından saçinzi İ t çının İ a "!u ediyordu. Zira, hepsi Şöyle söyl Ş —mımüy&;:îı) lemek ve öğün. &LAK cici N.:::ra a.. Biliyor musun- Bi ğ Et'H Benç kız. mahut tayya- MH(SG ı &t evet.. Gazetelerin bah Z. . V BAD di “ona gi 5 git saçını :ş&b;rllhı bilsen neler anlatıyor. Üe İyidir. Kızın İsmi M Te € Küze H Te Kai ü _:öxkd vardır... Anlat- öi Te terbiyeli terbiyeli hi- Vök Ş Şöanın Ş%, tonurla U4 bir haldeydi. ğndiıineen biri îaı:ış:r:î * banğır bağıracak lüh... Biktim... . Bi Çt Döyle kendk, Gek TRdini a iğlu btldu. e K““ BİLtİ ve maaşmın art KUN v.,:*'l Cesaretle istedi. hu%“ııw.—dm fazla maaş iste- ö Kalışa, İ gösteriyorsun? Sizi 'd“î'.n,,ıu" iyiliğinden dolayı a- —N MWutuyor muşunuz? Be :—'uq._ bir patron olsa * Byeş B::ı:m"'“ inanmiyorum. Biyiz, İ bi Müşteri celbettiğimi Mepy nn Şiz. Ve sizin de bilidi- ÜR Saycd gitmemi isterse- anrinin yahud — Rişenin S ""-rlm. ş ğ Onla, a iş bulurum. Xhz:_udükkinmdı çalıştığını- Yıı; * Siz kendi kendinize lü Ruz, bir ehemmiyet at- WMIL Söyliyecek olur derhal yapacak- t Bözülen doğru Mari, artık * bi & Dtebdidi Ça Ülyan, K iDe getirmemesi için KİK Ti söreçii 'DİYe, maaşın Fkalla vm.;’_"“—.ülıyd., arka Oldy, Y *tihden dolayı dedi. | Cı manı İT N T DaN e ai R Haş. İkisi de istiridyeden iğrenir :::';mtd severmiş. Greta Garboyu beğeniyorlar, Katerina Hepburnu ten- kid ediyorlardı. Şişman kadınlarla alay ettiler, siyah saçları beğendiklerini söylediler. Çok Karmızı tırnaklara, çı- Hartgan saçlara, gürültülü — kahvelere ve zencilere tahammülleri yoktu. ikisi de, otobüsü, metropolitene tercih edi- yordu. İki insanın bu derec ayni fikirde ol ması şayanı bayretti doğrusu. 5 Bir gün, Antuanın dükkânında, Ma ti çantasını açarken Normanın bir mek tubunu düşürdü. Yerden kaldırdığı sı zada yanakları a) al oldu. Glayds, meselenin farkına vararak, sordu : — Dostunun ismi ne? Genç kız daha kızatark: — Ne demek istediğini anlamıyo- ramt : dedi. — Haydi; haydi! Saklama... Sen başkalarına yuttur.. Bu mektubun ne büyük dayından, ne de annenden gel- mediği belli. Öyleyse söyle bakakm. Kimden bu? — Şey,. şey- Bir delikanlıdan.. Pt nede rastlamıştım... Bir dişçi. Olayds nefes nefese: — Dişçi mi? - diy: sordu- Güldü gü zaman, bembeyaz güzel dişleri gö Tünüyor her halde... Mari hakikatın böyle olduğunu ka bul etmek mecburiyetinde kaldı. — Esmerdir, gözleri de mavi. diye ilâve etti. T Glaydı, alayla! — Şimdi bütün dünya plâjlar saye sinde esmer bir güzellik sahibi olabilir. Bu, istisnal bir vaziyet değildir! - de- di. Maamafih bazıları uzun — uzadıya plâja da hacet görmüyorlar. İki şiline eczanede esmerleme tertibatı satılıyor Vücuda bunu sürünce tamadır. Yoksa mavi gözlü, esmer tenli adam! Tabil bir gekilde esmer olsun! İşidilmiş şey de- ğil. Hem de dişçi! Hah hah!.. Dişçi bir sevgil!'m olsa, beni öpeceği zaman “Hangi dişiniz ağrıyor?” diye sorma- sını beklerdim. — Sen delisin Glayds! — Canım lâfı değiştirme... Anlaşı- hyor işte.. Sevgilin var. Yakalandın. (dışarıya seslenecek:) Geliyorum. ge- liyorum mösyö Hanri! Bu herif de bi ze öyle emir eder ki, sanki erkeklikle alikâsı yok mübareğin ! ğ Bu yete düşen mektupta, Norman, Mariyi cumartesi günü akşam yemeği ne davet ediyordu. O gün, Mari, artan haftalığını da almıştı. Artık keyfine pâ yan yoktu. Kendi kendine şöyle düşünüyerdu! “ — Şu cinayet meşelesinden dola yı nahak yere üzüldüm. Dünyada her şey düzelir. Nitekim düzeldi işte İf lerim her gün birar daha iyiye doğru inkişaf ediyor. ” Aşırı bir hareket yapmak hevesini yenemiyerek, orkestralı bir Jokanta o- lan Corner House'a orada öğle yemeği yemeğe karar verdi. Bir yaşlı kadınla bir delikanlının oturduğu ma sada boş yerler vardı. Bunlardan birini işgal etti. İhtiyar kadın yemeği bitiri- yordu. Hesap istedi. topla dı ve gitti, Adeti veçhiyle, Mari; yemek yer- ken bir kitap okurdu. Sahifeyi çevirdi iimdı.b'lrınmh!d’ğ::hk"; gındaki delikanlıyı gördü. erkel ona dikkatli dikkatli bıhıodn-::: yi | | İ | HABER — Akşam postası Bunları Biliyor musunuz? — Kompresler Bir yaranın üzerinde, dalma, vatin değil, kompres kanmaladır. Çünkü, va- tin kolaylıkla yaraya yapeşır ve çıkar- mak için lifleri bizer birer çekmek lâ- zımdır. Bu da yarayı kanatır. Âyni za manda, küçücük lifler yarada — kaldığı #çin yaranın mikrop kapmak ihtimali de mevcuttur. Gömpresler dalma sterlize — olmalı- der. Eğer, bü yoksa, o zaman kuüv- rıntısır ve dikişsiz eski ve yumuşak bir tülbent parçası kullanılmalıdır. Eğer kalın bir kompres yapılmak is- teniyorsa, birçok katlar yapılır ve bun- lar, hafifçe teyellerir, — Bundan sonra kompres, suyla dolu bir kaba konarak beş dakika müddetle iyice kaynatılır. Böylelikler koznpres iyice temizlenir ve kullanılabilecek bir hale gelir. Boğaz nasıl mua- yene edilir? derken, ağzını iyice açmak için bazı aletler kullanılır. — Tabil bunların en pratiği küçük veya büyük bir kaşığın sapıdır. Kaşıklatı kullanmadan — evvel, yice sterlize etmek lâzımdı-, Kullanış tarsı: Alet sağ elle ağra sokularak dilin üterine bastırılır. Sol el de tutulan işıkla da (kibrit, mum veya elektrik lhıııi;lı) böğüz muayene e- Elir, Eğer hasta, küçük bir çocuksa, burün deliklerini tıltmak Tâzımdır. Ha- vanın azlığı, çocuğu, ağrını açmağa mecbur eder ve böylece, boğazı rahat Tahat muayene edilir. Alet kullanmıdan evvel boğazı mu- ayene etmek — kabildir. Hasta dilini mümkün olduğu kadar fazla dışarı ç- katır ve icap ettiği m'ktarda “A" harfi. ni telâffuz eder. Böylece, dil ağızın alt tarafma doğru indirilmiş olur ve boğa- zın muayenesi kolayca yapılır. Tonton amca Berberde İzmire gitim. Orada mektep arka- daşlarımdan Rüsteme kordon Koyunda rastladım. — Oo0... Merhaba.. Ne var ne yök Ne zaman geldin? - diye — biribirimizi kucakladık. öpüştük, koklaştık. Sosra Rüstem beni askeri kıraat- haneye çekti. Nargilelerimizi karşılık- k guruldatarak çene çalmiya başladık. O bana mütemadiyen İstanbuldaki ah- babların vaziyetini soruyordu. Bensc ona İzmirdekilerin. — Recaiden ne haber? - dedim. Omuz silkti. Şaştım: — Darğın mısınız? — Yok ama, bırak hayırsızı.. Taali yolu ile sukut I — Ama da yaptın ha... O kadar se- | vimli, cana yakın çocuk... Mütemadi- | yen hepimizin işine koşardı... Etine beş en kuruş geçince derhal üçümüzü be- şimizi bir araya toplar, haydi ziyafet. Rüstem omuz silkti: — Şimdi bütün bu vaziyetlere geç- miş ola. — Niçin? — Zenginleşti. — Daha iyi ya İşte.. Gülmeğe başladı: — Rllstemin zenginleşstiğini duyun ca, şöyle düşünüyorsun değil mi: İz- mire geldiğini duyunca, hemen husust otomobilini sana hasredetek. Tabil e- vinde misafir etmesi muhakkak.. Şere- fine ziyafetler verecek... İlâh ilâh.. Va kat avucunu yala, azizim.. Beni gör memezlikten geliyor. — Garip şey... Bunu havsalam 21- maz,.. Nasıl olur.. Vallahi söylediğine iyi ettin. Hemen şunu göreyim.. Yahu içtiğimiz su ayrı gitmezdi. Bu adam şimdi nasıl böyle olur? Garip, garip... Bir an durdum: — Belki sen ona karşı fena bir mu dır, Sanmam ki bana karşı ayni tavrı takınsın... Benim canım kardeşim Re- caiciğim. — Recai... Recai... O ne hertaidir ©. hele bir tecrübe et... Kısmetini de- ne... > dedi. .. * Rüstemle bir müddet hoş beş ettik ten sonza ayrıldık. Şu Recai mezele- si gittikçe zihnimi kurcalıyordu. Adre sini almıştım. Fakat almağa da hacet yokmuş ya... Şehirin içinde ocu bil- miyen yokmuş. Adımı söyler söylemer: — C....) şirketine değil mi & fendim?. - diye sordular. — Evet, Mubteşem bir binanın önünde dur- dük. Mermer merdivenlerden yukarıya çıktım. Üniformalı bir hademe beni kar 4 — İstediğiniz nedir efendim? — Recai beyi gördeğim. — Müzürü umumi bçyefendiyi mi? Kılığımı, kıyafetimi göyle bir süz. dü. Sonta; j — Mecliste, — Ne metlim. - diye — kaşlarımı gçattım. Anlâşılryordu ki basma kalıp bir ke Hmeyle beni atlatacaktı. Fakat israt et- tim: “ Mecliste ” nin manasını biliyor dum. — Ne meclisinde? Ve attım: — Bugün mecliş yok. Oduatı pişkinliğimi kavrayınca: — Siz ne işi için geldiniz? — Şahsen görüşeceğim... bımdır. Bir daha süzdü: «— Şurada, masanın üstünde bir sü- al cevap listesi vardır. Onu duldurun. Husus! kâtibine verelim. Ahbba- Merakla masaya baktım: Matbu bir kâğıd. Adeta istintak varakası., A dı, müracaat tarihi, ne için geldiği, ki- min tavsiyesiyle. — Lâhavle... - dedim ve cebimden bir kart çıkartarak uzattım: - Haydi şunu götürün. Beni derhal kabul ede- ceğini anliyacaksınız. Odacı kartı aldı. Bir müddet son- ra dönerek! , — Ben size demedim mi? Meşgul. “Salonda istirahat etsinler!” dedi. Bu, ihtimalki bir istiskaldi. İhtimal ki Recai, bütün mazisiyle alâkasını kes mek iştiyordu. Fakat benim de inad- çılığım tutmuştu. Anlamamazlıktan gelerek oturdum ve beklemiye başla- dim. Salonda diğer kimseler de — yardı. Adeta doktorun karşısına virite için çı kıyormuş gibi bekleşiyorlardı. Nihayet sıra bana da geldi. Hademe, kelimesi nazik fakat tar- zi âmirane bir şekilde: — Buyurun! - dedi. Yürüdüm, Kalın halılara basarak (- lerliyordum. Bir kaprdan, başka bir ka pıdan girdim. Nihayet işte Recainin kargısmdaydım. Yaşlanmış fakat aza- met, zerafet kesbetmiş. Evvelce tasar ladığım şekilde inadıma lâubali bi: — Vay! - diye haykırdım. - Maşal lahın var yahu... Sen ne olmuşsun.. Bir kaş havada, bir kaş aşağıda, |süreta nazik fakat aramızda bir içtima! mesafe hasıl etmek için her hareketiv le gayret ederek: — Nasılsınız? - dedi. Ve ağır, şahane bir hareketle, bir koltuk gösterdi: —RNe gibi bir hizmetinizde bulu- nabilirim? — Yok be kardeşim ziyarete dim... W — Ya,, Fakat.. Saatine baktı: — Maalesef.. Şimvdi Osmanlı ban- kası müdüriyle bir randevum var... Malüm ya... İş zamanı... — Öyleyse iş zamanı haricinde baş ka bir yerde görüşsek de eski demleri yadetsek... Meselâ bu akşam... — Ankaraya gitmem — muhtemel., Bir söyliydçeğiniz varsa siz yazın... Ben takip ettiririm... — Yok efendim... Görüşmek... Sırf görüşmek... Yüzünü buruşturdu. Atlatmaca için takip ettiği bir formülü derhal sundu: — Siz âdresinizi bırakın... Bir müd det daha İzmirdesiniz ya... Ben sizi aratırım. Ve aratmadı... ... Aratmadı ama, aradan — zamanlar geçti.. Şirketin illâs etiğini ve Rezai nin de muhakeme altına alındığını ga zetelerde okudum. Doğrusu ne de ok sa eseflendim. Bu kadar eski hukuku- muz vardı. Dün Recaiyi İstanbulda — gördüm. Sultan Hamid vüzerasına dönmüştü. O gel- GÜ Günsa'i ü boynuma sarılacaktı. — Ne var ne yok? — Hiç doleşıyorum... Haydi — gel... Seninle bir birabaneye girelim... Bir kaç tek atalım... Yine o eski neşeli, mükrim çocuk haline gelmişti. Son meteliğine kadar bütün parasını bizim için — sarfetti. Mahkermede bir işim vardı, evrakımı ta- kip edemiyeceğim için canım sekilı- yordu. — Üzrülme... Numarasını bana ver, Benim de işlerim var... Bakarım..- dedi, ve baktı. İntaç etti, Huyundan mıdır, suyundan me dır; Bazı insanlar böyle! zenginlik ik- bal aslâklarını bozuyor. Fakirken mü- kemel: mükrim, nazik, dost... Yükse- lince hafazanallah. Allafı böylelerini taali yoliyle su- kut ettirmesin, amin ! (Vâ - Nü)