28 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

l — Gemesini, bu hakikatı itiraf etmesini şıtiyordu. Ağızdan söylenen ve ku- ıdırmıştı. O, böyle bir vakaya asla ih- Oyıldırım ' idi — diye düşündü. Anlamak istediği son bir nokia kalmıştı: K temn, | Hüseyin ebediyen memnu bir varlık / demekti. — Fakat Zübeyde bu hakikatı bir defa — du, Eymenin: *’î' başka bir zevk, başka bir tat vardır. A valma omüniz evlenmiştim. Fakat | ,ı; — Şimdi madem ki halife beni ken- — yok. Evet, vardı, İbni Ömerle eskiden - beri sevişirdik. B — Yani Hüseyini aldatryordun, K y elı: mi? Yoksa müteessir olmak mı eım geleceğini bir türlü kestiremi-| B Gevinmek Iâzmmdı. Çönkü Hüseyi- suz olduğu anlaşılıyordu. / zardı. Samiye bir kahkaha attı: — Senin hoşuna gitti öyle mi?, , bey birlikte yaşamağa başlamışlardı. | de olabilirdi. Acaba kızlarından biri Feci hakikat: Halife Mustasım, kendi öz kııı Zübeydeyi seviyordu ve bu hayvanca his onu kudurtmuştu — Zübeydenin dinlediği bu fevkalâde |- geyler onda bir sürü garip hisler uyan- timal vermiyordu. Hâdiseler zihninde süratile çarpıştı. Müsbet | menfi bir sürü hislerin tahtı tesirinde — Meğer işin içinde neler var mış! — Peki sen kocanı, Hüseyini sev- miyor mu idin? — Şimdi tuhaf bir hissin tahtı tesirin- de ve birçok hakikatları sezmiş bulu- nuyordu. Hüseyin evli olduğu için |şimdiye kadar önun hakkında hisset- tiği şeylerden dolayı daima için için | bir azap duyardı, Hüseyin başkasını seviyordu, başkasile evliydi. Onun için — Şimdi artık bu içtimaf memnuniyet “ortadan kalkmış bulunuyordu. Karısı —önu sevmiyordu. Halife de resmen on- |İTarı biribirinden ayırmıştı. —da Eymenin ağzımdan duymak istiyor- - — ÖOnu sevmiyorum, onu aldattım. |Jlakla duyualn hakikatler de ne de olsa Sordu: — Sualime cevap vermedin Eymen! ni sevmiyor mu İdin? — Sevmiyordum. me de olsa biz emir kulu kimiseleriz. — Halife seni ona vereceğim dedi ve ver- | — İbni Ömerle evvelce hiçbir mü- nısebetin yok mu idi? —R?2?2!!. — Ceva.p ver sualime! |disine veriyor, artık saklamağa lüzum —. ... Evet! — Zübeyde o kadar az zaman zarfında -o kaadr çok ve mühim şeyler öğren- mişti ki gayri ihtiyari bir sarsıntı ge- _çiı'mekten kendisini alamadı — O kadar beklemediği fevkalâde sir- lu-a vakıf olmuştu ki bundan sevin- nin bu işte tamamile bigünah ve suç- YUU“UJ nq*ıcpmi Udzan: Müteessir olmak lâzımdı, Hüseyinin çok sevdiği karısının kendisini aldat- masını gözile görmesi onun hesabına az bir felâket miydi? Yine sevinmek lâzımdı? Niçin mi? Bunu —Zübeydenin —kalbine — sor - malr! Onun esrarını biliyoruz. Bu hır- çın kiz Hüseyine vurgundur. Fakat Hüseyinin evli olması, ve başkasını sevmesi ona bu aşkı menediyordu. Onu sevmesi haramdı. Fakat şimdi Eymenin Hüseyini al- dattığını ve halife Eymeni Hüseyinden ayırdığını öğreniyordu. Bu suretle Hü- seyin hiçbir içtimaf bağla bağlı kalmı- yordu, Artık Hüseyin serbestti. Artık Htiseyin için duyulan hisler memnu sayılamazdı, Artık önu sevmek içtimai bir ahlâksızlık değildi Zübeyde daha fazla düşünmedi. Or- tada bir iş vardı: Hüseyini kurtarmak. Eymeni bileğinden tuttu. Odadan çı- kardı, Eymen de, harem ağaları da bu manzarayı hayretle seyrediyorlardı. Doğruca merdivenlerden yukarı çıktı, Az sonra babası halifenin odasının önüne vardı. Nöbetçiler Zübeydeye he- men yol verdiler. Şimdi hem Zübeyde, hem de Eymen halife Mustasımım önünde bulunuyor- lardı. Zübeyde şaşkın bir vaziyette duran babasma birkaç kelime ile meseleyi anlattı. Ve Eymene işaret etti. Eymen de bütün vakayı olduğu gibi anlattı. Müustasım o zaman hakikatı anladı. Bir ara İbni Ömerle Eymene fena hal- de kızacak ve kendilerini hapsettirecek oldu. Fakat buna da Zübeyde mani ol- düu. Tkisine de şefaat etti. Ask yüzün- den yapılan şeylerin mubah sayılması lâzım geldiğini söyledi. Kızınm bu soön cümlesi halifeye çok dokundu. Zaten şimdiye kadar kızının hangi arzusunu kırmıştı ki. Eymeni de, İbni Ömeri de affetti, Tabiatile Hüse- yin de beraat etmişti. Zübeyde bir sürü hislerin tahtı tesi- rinde kalarak babasının boynuna sa- rıldı. Ve iki yanağından da öptü. Se- vinçle dışarı çıktı. Dışarıda hâlâ bek- liyen harem ağalarma hâlâ büyük bir şaşkınlıkla bir şey anlamadan duran Eymeni teslim etti: — Alın bunu İbni Ömere götürün! Sonra adeta bir kuş hafifliği ile se- kerekten Hüseyinin yatmakta olduğu odaya koştu. Hüseyin bu sırada yavaş yavaş ken- disine geliyordu. Bir işaretle odada bulunanları dışarı çıkardı. Ve odada | Hüseyinle yalnız kaldı. (Devamı var) )’*Jk U v*,ü’ ÇU İL& ı .)LlLU — 49 — — — Vallahi.. Oh! Çök iyi oldu; pek *aevindım, hem güzel adam, hem zen- | gin adam hem de genç! - Leylâ, saçlarmın köküne kadar kı- — Vay, seni sinsi seni, demek o da Ön beş gün sonra Leylâ ile Rahmi —. — O sabah hapishane müdürü Şadiye- /| yi odasıma çağırttı. — Hanımcağızım sana bir müjdem D Ü Kadın afalladı. Ona ne gibi bir müj- - evlenmiş miydi, Kalbi çarpmağa baş- W .- ladı: — KızIa.rmıdan mı haber var. Kaç zamandır mektup almıyorum. Merak- tan deli olacağım! — Hayır mektup falan yok. — Ya!.. — Fakat mektuba ne hacet yakında onları göreceksin! — A, buraya mrı geldiler? Sevinecten gözleri dışarı fırladı, bü- tün vücudu titriyordu. — Demek beni görmelerine müsaade ettiniz.. Neredeler ah, bir göreyim... — Buraya gelmediler, — Aman efendim insaf edin.. Be- nimle alay etmeyin.. Merhamet dile- rim, Hatıralarını anlatan * EFDAH TALAT —1650 — Yazan: İHSAN ARIF — — Alay etmiyorum, onlar buraya iIngiliz dostlarını muhafaza vazifesi bana verildi Matmazel A...nım ailesi nezdinde öyle kolay kolay sarsılmıyacak bir itibarım vardı. Beni çok ciddi bir çocuk olarak tanırlardı. Binaenaleyh, kızlarını bir be- kâr arkadaş evine götürüp içirdiğimi akıllarına bile getirmezlerdi.Binaenaleyh teyzesi de bu martavalı — yuttu. Bana kızlarını oraya kadar — getirdiğim için zahmet ettiğimden dolayı — bir hayli de teşekkür etti. Sevgilim ile teyzesinin önünde gayet resmi bir şekilde el sıkarak ayrıldım. KROKERDE VAKİTSİZ BİR İÇTİMA Krokere döndüğüm zaman bu ufacık sefahatimin bana zararı dokunduğundan anladım. Çünkü gaybubetim sırasında benim için hayli enteresanı vakalar geç- mişti. Daha binadan içeri girmeden ka- pınm önünde general Haringtonun oto- mobilini görünce bende şafak attı. De- mek general Krokerde.. Kimbilir Ballar beni ne kadar çok aratmış ve ne kadar da kızmıştır. Çünkü, adam o günlerde daireden ayrılmamaklığımı sik sıkı ten- bih etmişti. Balların pencerelerine bak- tim, aydınlık... Daha iş odasında bulu- nuyorlar. Kapıdan girince nöbetçi bililtizam sordum: — Köoloönel geldi mi? — Çoktan. — Başka kim var? — General Harington, arkasından da kolone! Kornvol geldiler. Bir saat- tenberi kumandanm odasındalar. Yukarı kata çıktım. Ballarım kapısı- ni bekliyen polisi çağırdım: — Kumandan, beni aradımı? — — ,4 — Hayır! 'e — Ne yapryor?: oınla x e0ans a — Odasında general Hırîngfon îlc görüşüyorlar. İçeriye kimseyi almıyor- lar. Rahat bir nefes alarak odama , gir- dim. Masamım başına geçtim. Önüme gündelik müuhaberata ait bir kaç kâğıt açıp güya saatlerdenberi çalışıyormu- şum gibi bir vaziyet alarak düşüncele- re daldım. Bu akşam nedense havat tarafımı galip geliyordu. Ermeni güzeliyle Şevketin odasın- da başbaşa geçirdiğimiz güzel dakika- lar hatırımdan çıkmıyordu. Masamın başına geçip kâğıtları yalancıktan önü- me açtığıma doğrüsu isabet etmişim. On dakika geçmeden ara kapı açıldı ve Balların yüzü göründü. — Sen burada mrsın? — Evet kumandan! — Ne yapıyorsun? — Gündelik işlerle meşgülüm. — Onları bırak, buraya gel. — Başüstüne! polisine gelmedıler s.ma. sen gidip onları göre- ceksin! — Ben nasıl giderim? Ben, ben! — Basbaya gideceksin, Hürsün. On senedenberi en ufak bir kusurun ol- madı. Hepimiz senden memnunuz, Dı- şardan da uğraşanların sayesinde af- fedildin. Artık bu kaptlar senin için açıktır. Şadiye sapsarı kesildi, gözleri kay- dı, kanapeye yığıldı. Şaşkm şaşkın mırıldanıyordu: — Hür, hürrüm ha! Hürriyet, hür- riyet., — Kendine gel hanım, aklını başına topla.. Hastalanırsan birkaç gün yine kalmağa mecbur olursun, Bu söz, kadıncağızı adeta kamçıla- dı, bütün gayretini toplıyarak titriyen bacaklarına kulak asmadan kalktı. Oh! Gitmek gitmek biran evvel bu yerden kurtulmak! — Ne zaman çıkabilirim efendim. — Ne zaman isterseniz.. Arzu eder- seniz derhal: — Teşekkür ederim efendim. Hemen iki pırtısını topladı, hapis- hanede çalışmış birkaç para da birik- tirmişti. Arkadaşlarile veda etti, mü- dür beyi hürmetle selâmladı, gözleri Bu emir üzerine Balların odasına geçtim. General koltukta oturuyordu. Kolönel Kornvol da karşısında yer almıştı. Evvelâ gene- ral Haringtonu, sonra da misafir kolo- neli askerce selâmladıktan sonra orta- da emre amade bir vaziyette durdum. Odada Ballar da dahil olmak üzere dört kişi idik. Ballar masasının . başına sonra bana döndü: — Bu akşam mutat asayiş teftişini yaptın mı? Bir yalan kıvırdım — Yaptım . Evvelâ Beyoğlu tarafı- nı, sonra — Beşiktaştan başlıyarak Ga- lataya kadar olan sahayı dolaştım. En son olarak da İstambul tarafına geçtim. — Vaziyette bir gayri tabiilik gö- rüyor müsun? — Hiç bir gayri tabillik görmedim. kumandan! Şehir tabit hayatını sürü- yor. Yalnız Beyoğlu tarafı eskisine nis- betle daha tenha... — Polis noktalarını mi? İkinci bir yalan daha kıvırdım: — Ettim. Her şey yerli yerinde... Polis müdürü Esat Bey bize verdiği sözde durmuş. Devriyeler ziyadeleşti - rilmiş, vukuat çıkması muhtemel mınta- kalardaki karakollar takviye edilmiş. — Bravo! Ben de Esat Beyden böy- le askerce bir dürüsti beklerdim. — Dün kendisini resmi vazifeler do- layısile ziyaret ettiğim zaman çok meş- gül buldum. Mütemadiyen etrafa emir- ler veriyor, — asayişin mükemmelen “femini için icap eden her tedbiri alma- geçtikten »Ba çalığıyordu. Hattâ, gize hürmetleri- le beraber, inzibat ve asayişin müha - fazası için elden geleni yapmağa çalış- tığını, müsterih olmanızı söylememi de tenbih etti. Sözlerimi — bilhassa general Haring- ton dinliyordu. Ballar bu verdiğim iza- hattan — memmnun' kalmıştı. Buna rağ- men, bu üç İngiliz kumandanının yüz- lerinde odaya ilk girdiğim zaman mü - şahede ettiğim endişeli vaziyet henüz zail olmamıştı. Ballar, Haringtonun yüzüne baka - rak, gözlerile onun tasvibini aldıktan sonra bâna hitap etti: — Efdal, senden mühim bir vazife istiyeceğiz. Bu gece de uykusuz kala- rak bize bu işi göreceksin. Derhal atıldım: — Emirlerinizi yerine getirmek be-| nim için bir şeref olur! — Bize karşı olan fedakârane hiz- metlerini bizzat general da takdir edi- kama.şa.rak sokağa fırladı. Koyüne Vva- sıl olur olmaz Ahmedi buldu. — Beni tanımadın mı Ahmet, iyi bak saçlarım beyazlandı yüzüm buruş- tu. Değiştim- değil mi? — Şadiye Şadiye sen misin? Nasıl oldu da kurtuldun. O cehennemden na- sıl çıktın ? a Kadın meseleyi anlattı. Ahmedin gözleri dolup dolup boşanıyordu. — Oh! Çok şükür, çok şükür. Diye mırıldanıyordu. — Ezlarım nasıl. Hemen mektebe gidip onları görmek istiyorum, Ahmet başmı önüne eğdi. — Ne var, Bir şey mi oldu. Hastalar| mı? Söyle Ahmet deli olacağım? — Üzülme, telâş etme.. Bir şey yok. Şey.. Ben sana verdiğim sözü tuttum, her zaman gidip onları yokladım ama.. — Söyle Ahmet Allah rızası için ça- buk söyle.. — Onlar burada yoklar.. Mektepten kaçmışlar.. Nereye gittikleri belli de- gil — Ne diyorsun! Hâlâ mi tali ona darbe vurmaktan yorulmamıştı. Hâlâ mı işkencesi bit- memişti! Bu ne kara yazıydı bu! Ellerini yüzüne kapadı, hmçkıra Harington köşedeki| korntrol ettin. hınçkıra ağlamağa başladı. Haringtona dönerek makamrı feşeıl' kürde bir selâm verdim. Soğukkanlılı" ğin mücessem timsali olan general başını sallıyarak (evet) manasına B7 len üzün bir : — Yes! çekti. Ballar sözüne devam etti: — Seni bir İngiliz hadimi telâkki © . derek ve Türk olduğunu nazarı itibarâ almıyarak “maalesef,, diyeceğim. İçimden küfür etmekle berabetfı karşımdakilerden geçmiş bir soğukkal” İrlıkla — cevap verdim: — Şüphesiz! Kumandan ağır ağır şunları söyler di: — Evet! Maalesef, Türkler hâf?î kazanıyorlar. Onlar için nihat zafer bif gün meselesidir. Bunun neticesi olarak İstanbulda bulunan itilâf kuvvetlerinif vaziyeti de çok nazikleşiyor. Onları tahrik etmek ve ağızların* dan bir bakla daha çıkartmak için C€“ vap verdim: — Türkler Yunan ordusuna kar$f bir galibiyet kazanabilirler. Fakat bull” dan dolayı itilâf kuvvetlerinin vaziyeti neden nezaket kesbetsin? Türkleri İN" gilizlere de hücum edecek mi zannedi” yorsunüz? — Bu onlar için bir delilik olur! — O halde? — Biz halkın ayaklanmasından k0f” kuyoruz. Ö zaman İstanbulda kan gö”” deyi götürecektir. — Esat Bey halkın böyle bir çılgif” rini seferber etmiş bulunuyor. e W — Halkın vasi mikyasta,bir harekt” , tine karşı Türk polisinin mukavemi kâfi değildir. Biz itilâf kuvvetlerini onların masuniyetini — düşünmüyoru?" Müsellâh kuvvetler, böyle budalaca bif tecavüze karşı elbette kendilerini K” rurlar. Bizim asil korkumuz, bize mensuP olan ve İtilâf devletleri nam ve hesabi” na hizmetleri mesbuk bulunan bazı Si_- 5i villerin hayatının tehlikeye düşmesidir Bunları herhangi bir tecavüze karşı © dafaa ve himaye etmek bizim en esâ borcumuzdur. Hatırlarsın ki birkaç gü” evvel Galip beyin Vaniköyündeki evi* bir tecavüz vukubulmuştu. Bu tecavüz” ler tekerrür edebilir ve bu tekerrür edt” cek tecavüzleri bir facia ile neticelent” bilir. Çünkü, bizim tahkikatımız, mıll" yetperver ve İngiliz düşmanı olan haf kın bize dost olarak tanırlan bu gibi kif? selere karşı bir tecavüz hazırlamakta duklarını göstermektedir. (Devamı var) B z — - Birkâd gün sonra tımarhanede kocasını göf” meğe gitti. Adamcağız boş nazarlarlâ ona baktı. O kimseyi tanımıyor, hiçbir şey hatırlamıyordu. Zaten nikbin b hali vardı. Birkaç gündenberi doktüf” lar ümit kesmişlerdi. Yanında kalmakı ona bakmak istedi, müsaade etmedilef Kalbi sızlıyarak döndü, Kim bilir bel de son görüşüydü. Hakiakten de öyle oldu. Ertesi gün Celâlin öldüğünü hâ” ber verdiler. Bu acı onu çok sarstl: günlerce ağladı, inledi sonra çocuklâ” rını bulmak derdi her şeye galebe ÇA dı, buhran içinde araştırmalara başlâ” dı, Ahmet her suretle ona yardım edir yordu. Şadiye onda misafir kalwofdu Andla yeminle alakoymuştu. Adet$ çok muhabbetli bir ağabey gibi baki” yordu. Celâlin vefatından bir ay sonra. Kâf” şi karşıya oturup dertleştikleri sırad$ Ahmet eğildi Şadiyenin zayıflamış * lerini avuçlarınım içine aldı: — Şadiye, ben seni sevmekte her an devam ettim, hep senin aşkınla yast” dım, Şimdi sen de yalnız kaldın, sanf da bir hayat arkadaşı lâzım,. Söyle Bi” tık beni kabul edersin değil mi? (Devamı var) C—A — * FT m — L « lığına mani olmak için bütün kuvvetle” 4 KF * V l : ı“îı

Bu sayıdan diğer sayfalar: