im y # N Feci hakikat: Halife Mustasım, kendi öz * kızı Zübeydeyi seviyordu ve bu hayvanca bis onu kudurtmuştu Zübeydenin dinlediği bu fevkalâde geyler onda bir sürü garip hisler uyan» & dırmıştı. O, böyle bir vakaya asla ih- timal vermiyordu. Hâdiseler zihninde yıldırım süratile çarpıştı. menfi bir sürü hislerin tahtı tesirinde idi: — Meğer işin içinde neler var mış! diye düşündü. Anlamak istediği son bir nokja kalmıştı: — Peki sen kocanı, Hüseyini sev- miyor mu idin? —ın, Şimdi tuhaf bir hissin tahtı tesirin- dö ve birçok hakikatları sezmiş bulu- nuyordu. Hüseyin evli olduğu için şimdiye kadar onun hakkımda hisset- tiği şeylerden dolayı daima için için bir azap duyardı, Hüseyin başkasını seviyordu, başkasile evliydi. Onun için Hüseyin ebediyen memnu bir varlık demekti. Şimdi artık bu içtima! memnuniyet ortadan kalkmış bulunuyordu. Karısı onu sevmiyordu. Halife de resmen on- ları biribirinden ayırmıştı. Fakat Ztibeyde bu hakikatı bir defa da Eymenin ağzmdan duymak istiyor- du, Eymenin: — Onu sevmiyorum, onu aldattım. demesini, bu hakikatı itiraf etmesini istiyordu. Ağızdan söylenen ve ku- İakla duyunln hakikatler de ne de olsa başka bir zevk, başka bir tat vardır. Sordu: — Süalime cevap vermedin Eymen! Hüseyini sevmiyor mu idin? — Sevmiyordum. —. — Vokın onunla evlenmiştim. Fakat ne de olsa biz emir kulu kimizeleriz. Halife seni-.ona vereceğim dedi ve ver- di. — İbni Ömerle evvelce hiçbir mü- nasebetin yok mu idi? — ıı. — Cevap ver sualime! — Şimdi madem ki halife beni ken- disine veriyor, artık saklamağa lüzum yök. Evet, vardı, İbni Ömerle eskiden beri sevişirdik. — Yani Hüseyini aldatıyordun. —. Evet! © Zübeyde o kadar az zaman zarfında © kaadr çok ve mühim geyler öğren- mişti ki gayri ihtiyari bir sarsmtı ge çirmekten kendisini alamadı O kadar beklemediği fevkalâde sır- lara vakıf olmuştu ki bundan sevin- mek mi? Yoksa müteessir olmak mı İâzim geleceğini bir türlü kestiremi- yordu. Gevinmek lizımdı. Çünkü Hüseyi- nin bu işte tamamile bigilnah ve suç- güz olduğu anlaşılıyordu. Müsbet | Müteessir olmak lâzımdı, Hüseyinin çok sevdiği karısının kendisini aldat- masını gözile görmesi onun hesabına az bir felâket miydi? Yine sevinmek lâzimdı? Niçin mi? Bunu Zübeydenin kelbine $or- malı! Onun esrarını biliyoruz. Bu hır- çın kız Hüseyine vurgundur. Fakat Hüseyinin evli olması, ve başkasını sevmesi ona bu aşkı mencdiyordu. Onu sevmesi haramdı, Fakat şimdi Eymenin Hüseyini al dattığını ve halife Eymeni Hüseyinden ayırdığını öğreniyordu. Bu suretle Hü- seyin hiçbir içtimai bağla bağlı kalmı- yordu, Artık Hüseyin serbestti. Artık Hüseyin için duyulan hisler memnu sayılamazdı. Artık onu sevmek İçtimai bir ahlâksızlık değildi Zübeyde daha fazla düşünmedi. Or- tada bir iş vardı: Hüseyini kurtarmak, Eymeni bileğinden tuttu. Odadan çi- kardı, Eymen de, harem ağaları da bu manzarayı hayretle seyrediyorlardı. Doğruca merdivenlerden yukarı çıktı, Az sonra babası halifenin odesinin önüne vardı. Nöbetçiler Zübeydeye he- men yol verdiler. Şimdi hem Zübeyde, hem de Eymen) halife Mustasımın önünde bulunuyor- Jardı, Zübeyde şaşkın bir vaziyette duran babasına birkaç kelime ile meseleyi anlattı, Ve Eymene işaret etti. Eymen de bütün vakayı olduğu gibi anlattı. Mustasım © zaman hakikatı anladı. Bir ara İbni Ömerle Eymene fena hal- de kızacak ve kendilerini hapsettirecek oldu. Fakat buna da Zübeyde mani ol- aw. Teikime de şefnat etti. Ask yüzün. den yapılan geylerin mubali sayılması lâzım geldiğini söyledi, Kızınm bu son cümlesi halifeye çok dokundu. Zaten şimdiye kadar kızının hangi arzusunu kırmıştı ki. Eymeni de, İbni Örneri de affetti, Tabintile Hüse- yin de beraat etmişti. Zübeyde bir sürü hislerin tahtı tesi- rinde kalarak babasmm boynuna #a- rıldı, Ve iki yanağından da öptü. Se- vinçle dışarı çıktı. Dışarıda hâlâ bek- liyen harem ağalarma hâlâ büyük bir saşkmlıkla bir şey anlamadan duran Eymeni teslim etti; — Alın bunu İbni Ömere götürün! Bonra adeta bir kuş hafifliği ile se- kerekten Hüseyinin yatmakta olduğu odaya koştu. Hüseyin bu sırada yavaş yavaş ken- disine geliyordu. Bir işaretle odada bulunanları dışarı çıkardı. Ve odada Hüseyinle yalnız kaldı. (Devamı var) — Vallahi. Oh! Çok iyi oldu, pek sevindim, hem güzel adam, hem zen- gin adam hem de genç! Leylâ, saçlarımın kökline kadar kı- Zardı. Samiye bir kahkaha attı: — Vay, seni sinsi seni, demek oda senin boşuna gitti öyle mi?, Ön beş gün sonra Taylâ ile Rahmi bey birlikte yaşamağa başlamışlardı. DİĞ van O subah hapishane müdürü Şadiye- yi odasına çağırttı. — Hanımcağızım sana bir müjdem var. Kadın afalladı. Ona ne gibi bir müj- de olabilirdi. Acaba kızlarından biri evlenmiş miydi, Kalbi çarpmağı baş- ladı: — Kızlarımdan mı haber var, Kaç zamandır mektup almıyorum. Merak- tar deli olacağım! — Hayır mektup falan yok. — Ya!. — Fakat mektuba ne hacet yakmda Onları göreceksin! — A, buraya mı geldiler? Sevineten gözleri dışarı fırladı, bü- tün vücudu titriyordu. — Demek beni görmelerine müsaade ettiniz.. Neredeler ah, bir göreyim... — Buraya gelmediler. — Aman efendim insaf edin. Be nimle alay etmeyin.. Merhamet dile- rim. HABER — Akşam Postasr İ inlellicens,# :BirTURK “ Hatıralarını anlatan * EFDAN TALAT —160 — 28 AĞUSTOS — 1936 Pwif'e Yazan: IHSAN ARİF Ingiliz dostlarını muhafaza vazifesi bana verildi Matmazel A...nın ailesi nezdinde öyle kolay kolay sarsılmıyacak bir itibarım vardı. Beni çok ciddi bir çocuk olarak tanırlarâr. Binaenaleyh, kızlarını bir be- kâr arkadaş evine götürüp içirdiğimi akıllarına bile getirmezlerdi.Binacnaleyh teyzesi de bu martavak (Oyuttu. Bana kızlarını oraya kadar © getirdiğim için zahmet ettiğimden dolayı (o bir baylide teşekkür etti, Sevgilim ile teyzesinin önünde gayet resmi bir şekilde el sıkarak ayrıldım. KROKERDE VAKİITSIZ BİR İÇTİMA Krokere döndüğüm zaman bu ufacık sefahatimin bana zararı dokunduğundan anladım. Çünkü gaybubetim sırasında benim için hayli enteresan vakalar geç- mişti. Daha binadan içeri girmeden ka- pnm önünde general Haringtonun oto- mobilini görünce bende şafak attı. De- mek general Krokerde.. Kimbilir Ballar beni ne kadar çok aratmış ve ne kadar da kızmıştır. Çünkü, adam o günlerde daireden ayrılmamaklığımıı sık sıkı ten- bih etmişti. Balların pencerelerine bak- tem, aydınlık... Daha iş odasında bulu- nuyorlar. Kapıdan girince nöbetçi o polisine bililtizam sordum: — Kolonel geldi mi? — Çoktan. — Başka kim var? — General Harington, arkasından da kolonel Korüvol geldiler. Bir saat- tenberi kumandanın odasımdalar, Yukarı kata çıktım. Balların kaprsı- ni bekliyen polisi çağırdım: — Kumandan, beni aradı mı?... — Hayır! — Ne yapıyor? “is — Odasında general: Harington görüşüyorlar. İçeriye kimseyi almıyor- lar. Rahat bir nefes alarak odama , gir- dim. Masamın başıma geçtim. Önüme gündelik muhaberata ait bir kaç kâğrt açıp güya saatlerdenberi çalışıyormu- şum gibi bir vaziyet alarak düşüncele- re daldım. Bu akşam nedense havai tarafım galip geliyordu. Ermeni güzeliyle Şevketin odasın- da başbaşa geçirdiğimiz güzel dakika- lar hatırımdan çıkmıyordu. Masamın başıma geçip kâğıtları yalancıktan önü- me açtığıma doğrusu isabet etmişim. On dakika geçmeden ara kapı açıldı ve Balların yüzü göründü. — Sen burada mısın? — Evet kumandan! — Ne yapıyorsun? — Gündelik işlerle meşgülüm. — Onları bırak, buraya gel. — Başüstüne! gelmediler ama sen gidip onları göre- ceksin! — Ben nasıl giderim? Ben, ben! — Basbaya gideceksin, Hürsün, On #enedenberi en ufak bir kusurun ol- madı, Hepimiz senden memnunuz, Dı- şardan da uğraşanların sayesinde af- fedildin. Artık bu kapılar senin İçin açıktır. Şadiye sapsarı kesildi, gözleri kay- dı, kanapeye yığıldı. Şaşkın şaşkm mırıldanıyordu: — Hür, hürrüm ha! Hürriyet, hür- riyet.. — Kendine gel hanım, aklmi başına topla.. Hastalanırsan birkaç gün yine kalmağa mecbur olursun. Bu 8öz, kadıncağızı adeta kamçıla- dı, bütün gayretini toplıyarak titriyen bacaklarına kulak asmadan kalktı. Oh! Gitmek gitmek biran evvel bu yerden kurtulmak! — Ne zaman çıkabilirim efendim. — Ne zaman isterseniz. Arzu eder- seniz derhal: — Teşekkür ederim efendim. Hemen iki pırtısını topladı, hapis- hanede çalışmış birkaç para du birik- tirmişti. Arkadaşlarile veda etti, mü- — Alay etmiyorum, onlar buraya) dür beyi hürmetle selâmladı, gözleri Bu emir üzerine Balların odasına geçtim. General Harington köşedeki koltukta oturuyordu, Kolonel Kornvol da karşısında yer almıştı. Evvelâ gene- ral Haringtonu, sonra da misafir kolo- neli askerce selâmladıktan sonra orta- da emre amade bir vaziyette durdum. Odada Ballar da dahil olmak üzere dört kişi idik. Ballar masasının başına sonra bana döndü: — Bu akşam mutat asayiş teftişini yaptın mı? Bir yalan kıvırdım? — Yaptım . Evvelâ Beyoğlu tarafı. pr, sonra (o Beşiktaştan başlıyarak Ga- lataya kâdar olan sahayı dolaştım. En geçtikten son olarak da İstanbul tarafına geçtim.! — Vaziyette bir gayri tabillik gö- rüyor musun? — Hiç bir gayri tabiilik görmedim. kumandan! Şehir tabit hayatını sürü- yor. Yalnız Beyoğlu tarafı eskisine nis- betle daha tenha... — Polis noktalarını mi? İkinci bir yalan daha kıvırdım: — Ettim. Her şey yerli yerinde... Polis müdürü Esat Eey bize verdiği sözde durmuş. Devriyeler ziyadeleşti - rilmiş, vukuat çıkması muhtemel munta- kalardaki karakollar takviye edilmiş, — Bravo! Ben de Esat Beyden böy- le askerce bir dürüsti beklerdim. — Dün kendisini resmi vazifeler do- layısile ziyaret ettiğim zaman çok meş- gul buldum. Mütemadiyen etrafa emir- ler veriyor, | asayişin mükemmelen temini İçin icap eden her tedbiri alma- ğa çalışıyordu. “Hattâ, size bürmetleri- le beraber, inzibat ve asayişin muha - fazası için elden geleni yapmağa çalış- tığını, müsterih olmanızı söylememi †tenbih etti, Sözlerimi o bilhassa general Haring- ton dinliyordu. Ballar bu verdiğim iza- hattan Oo memnun' kalmıştı. Buna rağ- men, bu üç İngiliz kumandanmmn yüz- lerinde odaya ilk girdiğim zaman mü - şahede ettiğim endişeli vaziyet henüz zail olmamıştı. Ballar, Haringtonun yüzüne baka - rak, gözlerile onun tasvibini aldıktan sonra bâna hitap etti: — Efdal, senden mühim bir vazife istiyeceğiz. Bu gece de uykusuz kala- rak bize bu işi göreceksin. Derhal atıldım: — Emirlerinizi yerine getirmek be- nim için bir şeref olur! — Bize karşı olan fedakârane hiz- metlerini bizzat general da takdir edi- yo! kontrol ettin Haringtona dönerek makamı teşef” kürde bir selâm verdim. Soğukkanlı” ğm mücessem timsali olan general başın: saliyarak Cevet) manasına $© len uzun bir : — Yes! çekti. Ballar sözüne devam etti? — Seni bir İngiliz hadimi telâkki © - derek ve Türk olduğunu nazarı itlbar$ almıyarak “maalesef,, diyeceğim, içimden kifür etmekle berabef karşımdakilerden geçmiş bir soğukkâf” klıkla © cevap verdim: — Şüphesiz! 1 Kumandan ağır ağır şunları söyl | di: İ — — Evet! Mazlesef, Türkler harbi kazanıyorlar. Onlar için nihat zafer bif gün meselesidir. Bunun neticesi olark İstanbulda bulunan itilâf kuvvetlerini vaziyeti de çok nazikleşiyor. Onları tahrik etmek ve ağızlarıM” dan bir bakla daha çıkartmak için €& vap verdim: — Türkler Yunan ordusuna kaf bir galibiyet kazanabilirler. Fakat bun” dan dolayı itilâf kuvvetlerinin vaziyet neden nezaket kesbetsin? Türkleri İM gilizlere de hücum edecek mi zannı yorsunuz? — Bu onlar için bir delilik olur! — O halde? — Biz halkın ayaklanmasından kof” kuyoruz. Ö zaman İstanbulda kan gö” deyi götürecektir. — Esat Bey halkın böyle bir çılgı” lığına mani olmak için bütün kuvvetl© rini seferber etmiş bulunuyor. tine karşı Türk polisinin mukav: kâfi değildir. Biz itilâf kuvvetlerini onların masuniyetini o düşünmüyorü” Müsellâh kuvvetler, böyle budalaca Bi tecavüze karşı elbette kendilerini © rurlar, Bizim asil korkumuz, bize mens? olan ve İtilâf devletleri nam ve hesabi” na hizmetleri mesbük bulunan bazı #8” villerin hayatının tehlikeye düşmesidif Bunları herhangi bir tecavüze karşi dafaa ve himaye etmek bizim en esafi” borcumuzdur. Hatırlarsın ki birkaç gü? evvel Galip beyin Vaniköyündeki evi0* bir tecavüz vukubulmuştu. Bü tecavüf” ler tekerrüir edebilir ve bu tekerrür eğ” cek tecavüzleri bir facia ile neticelen” bilir. Çünkü, bizim tahkikatımız, milli” yetperver ve İngiliz düşmanı olan b8' kın bize dost olarak tanılan bu gibi ki? selere karşı bir tecavüz hazırlamakta dukları göstermektedir. (Devamı var) kamaşarak sokağa fırladı. Köyüne va- sıl olur olmüz Ahmedi buldu. — Beni tanımadın mı Ahmet, iyi bak saçlarım beyazlandı yüzüm buruş- tu. Değiştim değil mi? — Şadiye Şadiye sen misin? Nasıl oldu da kurtuldun. O cehennemden na- sil çıktın? Kadın meseleyi anlattı, Ahmedin gözleri dolup dolup boşanıyordu. — Oh! Çok şükür, çok şükür. Diye mırıldanıyordu. — Kzlarım nasıl. Hemen mektebe! gidip onları görmek istiyorum. Ahmet başımı önüne eğdi. — Ne var, Bir şey mi oldu. Hastalar mı? Söyle Ahmet deli olacağım ? — Üzülme, telâş etme.. Bir şey yok. Şey.. Ben sana verdiğim sözll tuttum, her zaman gidip onları yokladım ama.. — Söyle Ahmet Allah rızası için ça- buk söyle.. — Onlar burada yoklar.. Mektepten kaçmışlar., Nereye gittikleri belli de- gil — Ne diyorsun! Halâ mi tali ona darbe vurmaktan yorulmamıştı. Hâlâ mı işkencesi bit- memişti! Bu ne Kara yazıydı bu! Ellerini yüzüne kapadı, hınçkıra hımçkıra ağlamağt başladı. Bİ gün sonra trmarhancde kocasını gö” meğe gitti. Adamcağız boş nazarlari$ ona baktı, O kimseyi tanımıyor, hiçbir şey hatırlamıyordu. Zaten nikbin hali vardı. Birkaç gündenberi dokt0”” lar ümit kesmişlerdi. Yanında kalmak" ona bakmak istedi, müsaade etmedile” Kalbi sızlıyarak döndü. Kim bilir bel de son görüşüydü. Hakiakten de öyi oldu. Ertesi gün Celâlin öldüğünü b* ber verdiler, Bu acı onu çok günlerce ağladı, inledi sonra çocukl8” rm bulmak derdi her şeye galebe 68' dı, buhran içinde araştırmalara başl?" dı, Ahmet her suretle ona yardım | yordu. Şadiye onda misafir kalıyordu İ Andla yeminle alakoymuştu, Adet$ İ çok muhabbetli bir ağabey gibi bak” yordu. Celâlin vefatmdan bir ay sohra, KS” şı karşıya oturup dertleştikleri # Ahmet eğildi Şadiyenin zayıflamı$ lerini avuçlarımın içine aldı: — Şadiye, ben seni sevmekte ber 8” devam ettim, hep senin aşkmla ya$$” dım. Şimdi sen de yalnız kaldm, da bir hayat arkadaşı lâzım.. Söyle 8” bk beni kabul edersin değil mi? (Devamı var) — Halkın vasi mikyaeta bir harek€“ #42)