nında Seyahate çıkmıştı. —Afrikanın. şimdi ismini hatırlıyamadığımız bir memleketinde berber dükkâ- nma girdi. Sakalını tıraş etmele- rini söyledi. Berber, fırçasını, usturasını ha- zırladıktan sonra köpürtmek için sabunun üstüne .... Ne yapsa beğenirsiniz? Tükür dü! Adamcağızın midesi bulanmıs tı. Hiddetle berbere sordu: — Bu ne iş? Tükrükle köpürtülür mü? Berber, hiç oralı olmadan ce vap verdi: — Yabancılara biz daima böyle yaparız. İsterseniz yerlileri tıraş ettiğimiz gibi yapalım. —, Yarlileri nasıl tıraş niz? — Doğrudan doğruya yüzlerin: tükürür, sonra sabunu süreriz! sabun edersi — Doktorluk çok fena şey de-! gil mi... Sabahtan akşama hep hasta insanlar görüyorsunuz. — Yok canım canım, Sıhhat! yerinde adamları da muayene el | tiğimiz çoktur. Soön arzu | Idam edilecekti. Sabahleyin u-| yandırdılar ve hükmü - bildirdik- ten sonra son arzusunu sordular: — Bir şey ister misin? Mahkm cevap verdi: e— Taze incir yemek isterim. | — Daha taze incir çıkmadı ki. — Zarar yok, ben beklerim! Ah gençlik! On sekizinci asrın Fransız mutharrirlerinden Fontönel yüz ya şında gene oldukça dinç ve sağ lamdı. Birgün bir kadının — yere düşürdüğü yelpazeyi almak i;in; eğildiği sırada yere düşüverdi.| Kadın onun kalkmasına yardım ederken Fontönel özür diledi: — Ah! dedi, nerede seksen ya- şımdaki halim! Hâcın tesiri Çin hastanelerinden birinde doöktor sabahleyin koğuşları dola- sıyordu. Hemşireye sordu: — Dün akşam kendilerine kuv- vetli bir ilâç verdiğim üç hasta ne oldu? — İkisi öldü. — Ya! Peki üçüncü hasta ne oldu? | — Onun için tehlike yok. Verdi . ğiniz ilâcı o içmedi. Ses güzelliği Bayan Necibe sesinin fevkalâ de güzel olduğuna inanmıştır. Hamdolsun radyoda şarkı söyle- mez amma evlerine misafir geldi- ği zaman ilk fırsatta şarkı söyle- meğe başlar. Geçen gece cıyak ciyak - bir kaç şarkı söylemişti. İkram edi- len bir sigarayı içerken misafir- lerden bir doktora sordu: — Sigara acaba sesime zarar verir mi doktor? Doktor cevap verdi: — Hayır, bilâkis çok - içiniz.. Sigara içerken şarkı söylemiyor: ğ GÇ — Fotoğrafım bana benzesin, tabii olsun.. — O haâlde biraz somurtun kaynanacığım! — BSizden aldığım çocuk arabasının son taksitini ver- meğe geldim. — Ya.. Çocuğunuz nasıl, iyi mi? Köpeğin inadına çare! Komposto yaparı mi Birinci sınıfta muallim talebe- ye sordu: — 13 Elma var. Bunu 14 çocu- ğa müsavi surette taksim etmek lâzım. Ne yapmalı? Sual biraz zor değil mi? Suale muhatap olan çocuk ce- vap verdit — Hayır! Hiç de zor değil ! — Öyle mi? Peki nasıl taksim edersin! — Anneme söyler, elmaları kamposto yaptırırım! a — Siz ve ben.. Hİ — Doktor nasıl mitştu, Korkut da tabanca attım.. — Çok iyi. Askerlikte gayet iyi bir yerdeymiş.. Kasabın resmi Zengin kasap çok hisli sanatkâ- rin atölyesine girmişti. Resmini yaptıracaktı, Ressam sordu: — Yalnız yüzünüz ve omuzla: rınızın resmini mi yapayım..Yoksa boy mu olsun? Zengin kasap cevap verdi: — Elbette boy olsun... Amerikadan getirttiğim bir çift gicir gicir ayakkabı var ayağımda. N < Silindir şoförünün karısı çamaşırlarını ütülüyor. Balık yağı Küçük Yekta biraz zayıftır. Biraz toplanması için annesi ve babası ona, balıkyağı - içirmeğe karar verdiler. Fakat Yekta ba- lıkyağını içmek istemiyordu. Ba- bası onu razı etmek için: — Balıkyağından her bir kaşık içişinde kumbarana beş kuruş a. tacağım, dedi. Yekta razı oldu. Balıkyağı şişesi boşaldığı 22 man kumbarayı açtılar. İçindez Yasak Çocuk — Baba bir şey yeceğim. Babası — Sofrada söz me demiştim. . Olmaz. Yemeği yedikten sonra babası sordu: — Ne söyliyecektin? — Ağrzına aldığın böcek — olduğunu tim! söyli- söyle- salatada söyliyecek - FAO ğ*ğrlke, gS — Bana, yüz yıl önce mevcut olmuyan iki şey söyle. | Vakıt yök kl.. Bir arkadaşına dert yandı: — Azizim, dedi, tam iki yıl o- luyor ki karıma tek lâf söyliyeme- dim. — Neden dargın mısınız? — Hayır! Sözünü kesmemek i- çin.. Gafa çare — Azizim, insan hayatında gat yapar, budalaca bir söz söyliyebi- lir.. O zaman yapılacak en iyi ha- reket bu işe evvelâ gülmesidir. — Tevekkeli değil, sen müte- kendimiziu madiyen gülüyorsun ! VZ DA oldu bilmem? Karımın hıçkırığı - tut- geçsin dedi. Ben de birdenbire havaya , Aman çabuk! Lokantada garson sordu: Müşteri cevap verdi : | —— Çabuk bir paravan getir. Karşıdan bir alacaklı geliyor. ı bir sürü çeyrek çıktı. Yekta sevin | di, ellerini çırparak: — Ay be iyil dedi, tu para ile 'stediğim oyuncağı alır .z. Yektaya bu para ile başka bir | şişe balıkyağı aldılar! | | | d — Size ne getireyim? ' ll çocuk Epey zamandır seyahatte lan eski bir dostları şerefine ziya fet veriyorlardı. Evin küçük çocu ğuna sıkı sıkı tenbih ettiler: — Misafirin burnundan sakın bahsedeyim deme! Çocuk bir şey anlamadan: — Peki! dedi. Misafir geldi, sofraya oturdu- lar. Çocuk, misafire dikkatle bak. tı, adamcağızın burnu hiç yoktu Hayretle babasına sordu: — Baba, misafirin burnundan niçin bahsetme dedin, burnu hiç yok ki! o- — Yirmi dokuz yaşıma girdi « ğim gün için bana hediye getir- medin... — Aman karıcığım, yirmi do - kuz yaşına üç sene evvel girdiğin zaman hediye getirmiştim ya.. Yorgunluk Rıhtımda bir sürü denklerin arasında yorgun argın bir zaval!ı adamcağızın oturduğunu görünce haline acıdı. Avucuna bir yirmi beş kuruşluk sıkıştırdıktan sonra: — Çok yoruldun galiba.. Adam cevap verdi: — Ah evet! Sabahın saat altı- sından akşamın altısına kadar bu yükleri taşımak kolay mı? — Hakkın var. Ne zamandan beri bu işi yapıyorsun? — Yarın başlıyacağım! Ükonomi! — Karıma gayet güzel iki yüzük al- dım.. ' — Maşaallah! Paraya kıymışsın de- mek? — Yok canım.. Yüzüğün taşları sah- teydi. Hem karım o zamandanberi el diven kullanmaktan — vazgeçtiği için | ekonami bile yapmış oldum. — Anne bak! Ne şişman adan. — Parmağınla işaret etme diye sa- na kaç defa söyledim. :Şı'rııdı' l&!dırım)ar üzerine mi çıkacaksınız? — Siz cadde ortasına çıkmıyor musunuz?