6 SUNDAN BUN DAN Dünyanın dö meraklı haberler ) imsan hayatı uzuyor Kaliforniya Tıb Cemiyetinde dünyaca tanınmış operatör Star| Judd' ın verdiği bir konferanstan 1935 yılında doğan çocukların| daha uzun ömürlü olacaklarıdır. 1935 de daoğanlar yirmi yıl öt-| ce doğanlara nisbetle vasati 60| yaşına kadar yaşayacaklar, v> 1944 de doğan çocukların vasati| 65 yaşına kadar yaşayacakları u- muluyor. *“Herhangi birimiz, yirmi beş yıl önceki insanlara nisbetle altı| yaşamağı| diyorlar bunu söyli- buçuk sene daha uzun umabiliriz,, yen İngiltere fen ve endüstri ara:- tırmaları dairesi sekreteri Sir Frank Smit'tir. Bu adam diyor ki: *“Tıb, mühendislik ve kimya| dünyasındaki elde edilen yeni bil gilerin tatbikatı olmasaydı, bu yı! İngiltere Kralının 25 nci yıldönü- müne erişenlerden on binlerce ki- şi ölmüş bulunacaktı, hayatın va- sati uzunluğunun daha çoğalma sı kendi kendimize iyi baktığımız- dan değildir. Daha iyi su tertiba-| tı, daha iyi hıfzıssıhha ve ameli | yat san'atının gittikçe daha art- mış ve incelmiş olmasıdır.,, Bu suretle bugünkü fennin ha-| yatı uzattığı anlaşılıyor. Tırnaklarını kemi- rerek tuzaktan kurtulan köpek Şehirde seve seve beslediğimiz hayvanlardan kedi ve köpeğin ne kadar büyük ve ne korkunç bir yırtıcılıkta olduğunu - kestirebilir misiniz? Son zamanlarda İngilterede bir metreye yakın denebilecek bir boyda korkunç bir kedi - öldürü!. En korkunç gürültü | Yaşadığımız modern dünya içinde dü. 1928 — 29 senelerinde yüzler ce lira kıymetinde koyunu parça- layan bir de köpek öldürülmüştü.| Bu köpek, yanına yaklaşan her- hangi insanın hemen gırtlağına atılıyordu. 1929 yılında nihayet yakalanarak öldürüldü. Gene İngilterede, 1810 yılında bir yabani köpek yedi yüz koyun öldürmüş ve yüzlercesini de sak- lamıştı. İki yüz kişi ve bir çok kurt köpekleri tarafından yakala- nabilmiş ve vurulmuştur. Bu müt- hiş köpek şimdi samanla doldu- rulmuş olarak Kesvik müzesinde- dir. 1916 — 1927 yılları arasında da Amerikada böyle bir yabani| belirmiş ve bu on yıl içinde 40,000| sterlinlik hayvan öldürmüştür. Bir defa bir tuzağa ayaklarının ucu| ile yakalanmış fakat tırnaklarını kemirmek suretiyle kurtulmuştur. Daha sonra Jun Vilson isimli meşhur bir tuzakcı, bu yabaniyi de yakalayıp öldürmeğe muvaffak olmuştur. kendi kendini kör etti Dünyada akla gelmedik şeyle; oluyor... Bir Amerikan polisinin kendi | gözünü nasıl kaybettiğini biliyor. musunuz? Polis, geceleyin bir mezarlık ' tan geçerken bir hışırtı işitmiş ve hemen dönerek tabancasına sarı! mıştı. Karanlıkta uzakta bir be-| yaz hayal görerek ansızın ateş et miştir. Fakat karanlıkta gayet ta-| bif surette bir yanlışlıkla düşen bu | Londra itfaiye şefliği bundan son rt yanından insanın başına, bundan sonra bir kaza gelmiştir. Gördüğü — beyar gölge bir mezar taşından ibarettir.! Taşa sıktığı kurşun bu taşın bir| parçasını koparmış, ve tesadüfen bu parça polisin gözüne gelmiş ve onu kör etmiştir. Yüz hakkı Çekoslovakyada çıkarılan ye- ni bir kanun, san'atkârların yazı- ları, ve resimleri gibi herhangi| insanın yüzünü de meşru bir hak- la koruyor onlardan sahibinin iz ni olmaksızın başkasının istifade - sine meydan vermiyor. Bunu yapan cezalanacaktır. Çe- koslovakyada çıkan yeni kanun. hiç bir fotografcının, habersizce kimsenin resmini çekmesine mü saade etmemektedir. itfaiyecilerden si- nema yıldızı Binalar çatır. çatır. yanıyor...| Bütün itfaiye kahramanca ha- rıl harıl çalışıyor.. Bunu sinemada görünce, belki uydurma bir şey| sanırsınız.. İ Belki Amerikan filmlerinin ço ğu böyledir. Herhangi yangın filmlerinden bir çoğu böyledir. Ancak şimdi raki büyük yangınların filmini kendisi aldırmağı düşünmektedir | Burada aktörler, tabiatiyle it- faiyenin kendisi olacaktır. Londra itfaiyesi bir sinema makinesi ve film tedarik etmektedir. Çekilecek filmler, hem yangın söndürme hususunda bir ders ve tarihi vesika makamında olacak- tır. çinde en korkunç gürültünün ne olduğuna dair bir çok tahminle> yapılmıştır. En korkunç gürültü nün, kaldırımlarda işletilen elek- trik burgusu olduğunu söylüyor- lar. Halbuki tayyare kabinesi (- çersindeki gürültü bepsinden faz- ladır. Fen adamları buğün sıcağı öl çen termometreler gibi bir- “gü rültü termometresi,, yapmışlardır. Gürültünün kesafetini göstermek tedir. Bu “gürültü termometresi,, beş kadem kadar öteden bir — ıslığı (10) rakkamiyle kaydediyor, pen- ceresi açık duran bir tren vagonu içinde gürültü (60) dır. bir tünel- deki gürültü (80) dir (Bizim tü- nelde daha çok olmak lâzım ge- lir). Bir elektrik burgusu (90) o- Jarak gösterilmekte işleyen bir tayyare kabinesindeki gürültü ise (100) dür. Fennin en müthiş gürültü ola- rak kaydettiği top — gürültüsüdür ki, bir ıslığın 10,000.000,000 bü yüklüğündedir. Ve beş kadem ö tedeki bir aslanın kükremesinden | yüz defa fazladır. ... PÜ iIstanbulun en çok satılan hâkiki,akşam gazetesidir DAT LA L D L L A BAA AA AD | mak vardı. Belki bayılıp ' olmamak için bir bahane n KBFR — Akşam Postası 3 BAZIRAN — 1925 Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtib mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 69 Arapyan haninda alıkonulan bu ıkı Türkün idamı için hazırlıklar yapılmakta Maltaya sürülenler içerisinde o- nar kişilik gruplar ayrılacak, bun- lar yeni ve muhtelit bir divanı harb tarafından muhakeme edilmek ü- zere İstanbula — sevkedilecekler.. | Sürgünler, İstanbulda Kroker ote - linde kısaca istiçvab edilecek, içle- rinden bir kaçı serbest bırakıla - cak, itilâfçılar ve İngilizlerce vü- | rar Nemrud Mustafa divanı har - bine verilecek ve bu divanıharp - | ten idam hükümleri alarak birer | cudu muzır görülen diğerleri tek- ’ | birer temizlenecekler, Bu iş parti parti yapılacak - ve | kimsenin şüphesi uyandırılmıya - cak.. Ingilizler bu plânı tatbike baş - layarak Maltadan ilk kafileyi İs- tanbula günderdiler. Kafile, on kişiden mürekkepti ve - içlerinde Lâzistan meb'usu olan arkadaşım Sudi de vardı. Sudi ile bir arkadaşı İstanbula gelir gelmez diğerlerinden ayrı - larak Arapyan hanıma tıkıldılar , diğerleri de yalancıktan beraet e- derek serbest bırakıldılar, Arap - yan hanında alıkonulan — bu iki Türkün idamı icin hazırlıklar ya - pılıyordu. — Fakat tam bu smada, lagilizler, hiç beklemcdikleri Lir | hâdise karşısında kaldılar. Anadoluda kurulan ve istilâcı- larla kurtuluş savaşına girişen u- kusal hükümetin İstanbuldaki kol- ları İngilizlerin bu kanlı plânla - rınım içyüzünü öğrenmiş ve An - karayı haberdar etmişti. Büyük Önderden işgal — kuvvetleri ku - mandanlığına kat'i bir ültimatom geldi. Ve İngilizler, mürettep bir plân- la iâmhası mukarrer olan bu va- tandaşların, bir felâkete uğradı takdirde Anadoludaki İngiliz e- sirlerinin de ayni muameleye tâbi tuulacaklarını bildiren bu ülti - matom karşısında apışıp kaldılar . Tabit bir takım — yurtdaşlar için hazırlanan bu müthiş suikast ha- zırlıkları derhal suya düştü, Bir hafta sonra İstanbula gön - derilen kafile Maltaya iade edil - di, O zamandan sonra da İngiliz - ler bize pek dokunmaya cesaret edemediler. Kahraman Atatürk, yurdu kurtarmak için cabalarken düşman elinde ösir — kalan bu bir avuç Türkü unutmamış, bizi de kurtarmıştı. Bu sıralarda benim ensemdeki Bu sıralarda benim ensemdeki mahud çıbanlar tekrar baş gös - terdi.. Tekrar hastahaneye nakle- dildim. Doktorlar, bu sefer bayıl- tarak esaslı bir surette ameliyat yapmak icab ettiğine karar verdi- ler. Bu karar beni oldukça telâşa düşürdü. Gurbet elinde, ölüp kal- ayıla - mazdım, Önce ameliyata razı olmadım.. Israr ettiler. O zaman — ameliyat bul - | dum: | — Size emniyetim yok.. Beni bayıltır, sonra ayıltmazsınız.. Hastahanenin baş doktoru bu sözlerime fena halde içerledi. Fa- kat akıl hastası olduğum şayi ol - duğu için pek aldırış etmedi. —Biz doktoruz. Bizden şüphe olmaz.. Doktorlar bütün insanla- rın sağlığı için çalışırlar. Bu sefer başka bir şeyş*tuttur - dum: — Sizin yanınızda bir Türk doktoru da bulunmazsa ameliyat olmam. Hastahaneden kamp kuman - danlığına telefon ettiler ve bizim- le beraber sürgün bulunan doktor Süleyman Numan (paşa) yı çağır- dılar. Süleyman Numan (paşa) da geldikten sonra başka bir bahane bulamadım. Mütevekkilâne ame -« liyat masasına yattım ve başımı kloroform maskesine uzattım. DA Gözlerimi açtığım zaman, kar - şımda, plâtin saçlı, — mavi gözlü, pembe beyaz bir İngiliz dilberini gördüm.. Başından beyaz bonesi- ni atmış, yanakları ateş — gibi kı - zarmış, yüzüme bakıyor, minimi - ni elleriyle suratımı - tokatlıyor - dar Halinden, telâşından benimle çok alâkadar olduğu anlaşılıyor - du, Nitekim ayıldıktan sonra be - nimle uzu.. boylu — konuşmağa, dertleşmeğe başladı. Bu güzel İn- giliz kızının sözlerinden bir ma -» cera aradığı ve bu maceraya beni ortak yapmak istediği anlaşılıyor- du. Esasen ilk falma baktığım gün- den sonra onu bana — karşı daha yakın ve samimi bulmağa başla- mıştim, Bu falcılığımdan doğan bir sihir ve keramet eseri miydi? Bileklerimi ovarak beni ayılt - mağa çalışırken mahzun bir eda ile kendinden bahsediyordu: — Babam Mancisterde büyük birdemir fabrikasında ustabaşı idi. Üç sene evvel bir infilâk netice - sinde öldü. Annem bu acıya daya- namadı. O da bir sene sonra bizi bıraktı, gitti. Biz iki kardeş kal - dık. Erkek kardeşim, benden da- ha küçüktür. — Babamın öldüğü fabrikanın verdiği tazminat pa - rasını onun tahsiline ayırdım. O şimdi Kembricte okuyor. Ben de hastabakıcı oldum, anamın, baba- T acısın: unulmak İi * — başımı alarak burava kadar getdin, Da - ha da uzaklara, daha şarka gitmek istiyorum... — Meselâ nereye? , — Sizin memlekete, İstanbula... — İstanbulda nasıl yaşıyucak - sın?, — Gene böyle hasta Belki de.... — Evet belki de .. — Belki bir hareme girer hanım olurum, Menekşe rengi gözlerini göz- lerimden kaçırdı. Kıpkırmızı ke « silmişti. Heyecanından — bayıl - mak derecesine geldiğini farkedi- yerdum. Genç kız benden um - duğu suali bekliyordu. bakıcı.. idi Bu geçici ve çok tatlı, — saadet bülyalarından ne onu, ne de ken - dimi mahrum etmeğe kıyamadım. Ve kendisire üç çocuk babası ol - duğumu söylememeyi tercih ettim. İngiliz kızı, uzun aylar, esraren - giz ve harem hayatımın tabav - - ri içinde mest ve serâzad yaşadı . Bew de bu hayalperver kızın saa - detinin günahsız bir şahidi olmak zevkini duydum. ... İkinci ameliyattan bir ây sonra tekrar kampa gelince arkadaşlar « dan bir kısmının Maltadan kaç - mağa muvaffak olduklarını öğren- dim. Bundan bir iki ay — evvel de Kırzade Mustafa ile eski Adana valisi kaçmışlardı. O zaman İngilizler bize karşı biraz şiddetli hareket etmeğe baş- ladılar, hafta izinlerini kaldırdı - lar, kampı kordon altına aldılar. Fakat bu şiddet uzun müddet de- vam etmedi, Sonra bizi yine ser .- best bırakmışlardı. İkinci ve toplu bir halde yapı - lan firar hadisesi İngilizlerin tek- rar akıllarını başlarıma getirdi. Bu sefer daha şiddetli — tedbirler aldılar. Biz arkadaşlarımızın kurhıl - ması pahasına maruz kaldığımız bu müşkülâtı bittabi sevinçle kar- şılıyorduk. ... Malta şirin ve mamur bir ada- dır. Medeniyet burada iyi - işle - miş... Her türlü konfor mevcut.. Adada kış yoktur. İklimi ekseri - yetle bahar havası içinde geçer. Yalnız yaz ayları, fazla sıçak ya- par, Maltızlar biri İngilizlerin, diğe ri katolik papasların olmak üze- re iki kuvvetin elinde — esirdir « ler. Adada papastan — ve kiliseden çok hiç bir şey yoktur. Sokaklar- da, köşe başlarında sık sık hiristi- yan dinine mensup azizlerin hey- kellerine tesadüf olunur. Bunların hemen hepsinin önün de kandiller asılıdır. Kiliselerin çanları gece gündüz fasılasız su- rette çalar, Her kilisenin bir (yev- mi mahsus) u vardır. Ö gün bütün halk toplanır, dualar edilir, çal - gılar çalınır, oynanır.. Bu âyinler, büyük köy düğünlerine benzer. e. VERÜĞ Maltada ailelerimizden uzak - ta, tam bir kürek mahkümu haya- ti sürüyorduk.. Ailelerimizi yanı- mıza getirtmek — hususundaki te- şebbüslerimiz iyi bir netice ver » memişti.. Yalnız, her nedense Hü- seyin Cahidin ailesinin gelmesine müsaade verilmişti. Istanbuldan hareket — edeceği- miz gün avukatların, ermeni ter » cümanın, hattâ o meşhur Kan'en Benetin vaidleri ne olmuştu? Hani yapacakları teşebbüsler neticesin * de beni on beş gün içinde tekrar geri aldıracaklardı?. Hani ailemi arkamdan göndereceklerdi?. — (Devamı vari