Z Yakın tarihten - kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtib mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 66 KADINLAR İÇİN — | Ayaklarınızın güzelliğini ve sağlığını koruyunuz Kadımların ayağı, koketlik yapma çağına girinceye ka- gar güzeldir. Çünkü o vakite kadar giydiği ı;ı;.ı—ııı-. r> hat, geniş ve topuklar alçaktır. Şıklık lıîıı günleri gelin- ce, bu, bol ayakkabıların yerini uzun topuklu, sivri burunlu daracık iskarpinler alır. Yalnız gözle - ri aldatmağa ya rayam bu şık is karpinler, vücu dun makanizma sile bütün ağırlı ğını ayağın ön kısmı üstüne yük ler; burası da bü tün gövdenin yü künü taşımak için sarf ettiği mesai karşısında kend şeklini bozar. İskarpinin ucu, da yanabilmesi fazla bir parça ile kuvvetleştirilmiştir ki ayağın ba; ve bütün parmakları buna daya nır. İşte bu daracık ve katı yere sığıp yerleşmek mecburiyetinde olan parmaklar eğrilip bükülür ler. Parmakların iç tarafı ise ka nın serbest cereyanına mani ola- cak şekilde biçimini bozar. Bunların hepsi hiç şüphesiz, ilk haftada ve ilk yılda olmaz. Yavaş| yavaş ve kendini hissettirmeksizin olurlar. Önceleri parmaklarda na- Ayakkaplar yüzünden, ameliyata ihtiyaç gösterecek derecede bo- zulan bir ayağın ameliyattan ön- ceve sonra alınmış görünüşü rontken Giydiğiniz ayakkabıların şekline çok dikkat odiniz. Soldaki resim- de gördüğünüz ok vücut ağırlığını n ayağın ön kısmına nasıl dayan- dığını gösteriyor. Onun altında iki resimde de ayağın bu yüzden nasıl bozulduğunu — görüyorsunuz. Diğer dört resimde ise nasırın nasıl teşekkül ettiği, et ve kemik kıs- mına da nüfuz et tiği görülmektedir. sırlar peydahlanır. Nasırlar, parmak nesiclerinin yavaş yavaş sertleşmesinden baş- ka bir şey değildir. Nasır bir defa olmasın; bu olduktan sonra onu artık hiçbir tedbir, hiçbir ilâç sö- küp atamaz. Bunun acısını çeken- ler bilir. Kadının bütün hayatı, nasır ilâcı, pedikür ve ıztırap ara- sında geçer. Nasır yavaş yavaş parmağın kemiğine de sirayet eder ve kemiği bir diş gibi çürü -| tür. Bunun acısına dayanılmaz ve ekseriya —ameliyat yaptırılmak mecburiyeti olur. Ayak parmaklarında tırnak bat maları hep şık iskarpinler yüzün- dendir. Tırnaklar ete gömülür ve artık boyuna et içinde sürmeğe başlar. Her tırnak kesişinde olduk ça acıklı dakikalar geçirilir. Bütün bu dediklerimizden baş- ka, daha çok ağrı ve sızı veren bir vak'a daha vardır. Bereket versin ki bu vak'a pek nadirdir düztaban lıktan bahsetmek istiyoruz : Pek çok kimseler kendilerini düztaban sanırlar halbuki düztabanlık de - diğimiz gibi pek nadirdir. Düzta- ban ayaklar daima dışarıya veya- hut içeriye doğru basarak bir haf- talık yeni ayakkabılarını bile bo- zar. Ayakkabılarını böylece boz - makta olan herkes de kendinden düztabanlıktan şüphelenir. Ayak larının tabanlarında derin köprü- sü olan kadınlar bile düpedüz ba- samamakta ve iskarpinlerinin şek- lini bozmaktadırlar. Bu da ayak- larda nasırların verdiği acıyı müm kün olduğu kadar azaltmak için biçimsiz eğri büğri basmaktan ve bunun zamanla bir adet yerini al- masından ileri gelir. “Ayaklarım dışarıdan şık görü- necek!,, diye ayak anatomisine aykırı iskarpin giymek vücut sağ- lığına karşı işlenebilecek suçlarm en büyüğüdür. Terleyen ayaklar için biç zarar- sız bir tedbir vardır. Günde iki üç defa 90 derecelik ispirto içinde ayak banyosu yapmak.. (Banyonun daha ucuza çıkma-| 81 için yakılacak ispirtoda kulla-| nılabilir.) Ayni ispirtoyu banyo- dan sonra şişeye doldurarak yedi yahut sekiz defaya kadar tekrar tekrar kullanmak kabildir. İki litre kadar ispirto bu işi pek âlâ başarır. Bu banyolar tere kar- şı muvaffakiyetle denenmiştir. Ayakları ispirto lnnyoıunılııı'* çıkardıktan sonra musluğun altı- na koyup üstüne bol soğuk su akıt ingilizler beni Bekirağa böl olarak teslim almışlar, Maltaya da bir deli olarak teslim etmişlerdi... okumamıza | tuhafı, bundan — sonra da İtalyan Bu itibarla, Malta hakkm: da anlatacaklarım muntazam bir teselsül takip etmiyeceği gibi kı- sa bir hülâsa olacaktır. Şimdi ge - ne lâfın devamına gelelim: Kampa ilk geldiğimiz günün ak- şamı da Akagündüz beni yemeğe alıkoydu. Bu onun cömertliğinin, iyi kalpliliğinin bir icabı idi. Ay - ni zamanda ilk gün — olduğu için kamptan benim için, tayın çıkma” mıştı. Orasını da kaydedeyim: Malta sürgünlerine — İngilizler hergün bedava olarak — erzak ve ekmek verirlerdi. Ancak, bunları pek parasız olan arkadaşlarımız alırlardı. Geçimi yolunda olanlar bu erzakları hizmetçilerine verir- lerdi. Memleket hakkında benim ha - vadis vermem işi yirmi dört saat kadar devam etti. Artık bende ser maye tükenince ben onları dinle - meğe başladım. — Onlar da bana Maltaya getirildikleri gündenberi çektiklerini, gördüklerini, yap - tıklarını anlattılar. Kampta, gelip geçmiş İttihatçı kabineleri erkânı — olan isimleri malüm devletlüler, merhum Şey- hislâm Hayri, bir takım askeri ge neraller, büyük rütbede erkânı - harpler ve bir takım zabitler var- dr. Bu süretle burası her sınıf ve meslekten olan muhtelif karak - terde zengin, fakir, tanşnmış, ta - nınmamış insanlardan mürekkep garip bir karargâh halini almıştı. İçimizde hizmetçi olar»k bile ka- dın — bulunmadığından bu tarihi yeri Aynaroza — benzetenler de çoktu. Herkse, kendi kafasına uygun kimselerle düşüp kalkıyordu. Fa- kat herkes biribirini tanıyor, biri- birile konuşuyordu. Ekseriyet gün düzleri kâğıt, tavla, domino, şat - ranç, dama oynamakla vakit ge - çiriyordu. Arkadaşlardan bazıları da va - kit öldürmek için okumağa dal - mışlardı. Birkaçı lisan öğrenme - ğe çalışıyordu. Bende — bana çok iyilikleri dokunduğu için ingilizce çalışmağa başladım ve bir iki ay sonra bu lisanm kafasımı gözünü kırarak konuşmağa başladım. Uğradığımız müşkülâttan kay- da değer noktalardan biri de mek tup ve gazete meselesi idi. Ailele- rimizle muntazaman mektupla - şamıyorduk. Çünkü gelen ve gi - den mektuplar sansür — ediliyor . Bu yüzden çok kere yazdığımız mektuplara cevap alamıyor, ba - zan bu cevaplar bir ik' ay teeh - hürle geliyordu. — İngçilizler bize malıdır. Soğuk su etleri toparlar ve ayağın mukavemetini artırır. Ayak tırnakları da iyice dikkat) ister. Tırnakların katılaşmaması için vazelin gibi yumuşatıcı yağla yağlanmalıdır. Tırnaklar katiyen derinden kesilmemelidir. Hele kö- | şeler için ucu sivri makas hiç kul- lanılmamalıdır. Doktor gelen gezeteleri de müsaade etmiyorlardı. Ben sonradan (Polvariste) kampına geldiğim için cereyan etmiş olan — muameleleri bilmiyordum. Onların bu kamp - tan evvel Malta kalesinde çektik- leri sıkıntı, gördükleri aza ve me- şakkati dinledikçe tüylerim di - ken diken oluyor, âdeta İstanbul - da Bekir ağa bölüğünde, Arap - yan hanında geçirdiğim felâketle. ri unutur gibi — okuyordum. Evet, Maltaya ilk kafile olarak gönde - rilen arkadaşlar çok müşkülât çek miş, çok fena muamelelere maruz kalmış bulunuyorlardı. Başta uzun zaman <adaret is - kemlesi işgal etmiş bir zat ile kal- binden rahatsız olan ihtiyar Şey hislâm Hayri ve diğer kabine aza:- ları ve generaller olduğu halde o zaman memleketin mukadderatı - nt ellerinde tutmuş — olan bu bir. sürü maruf şahsiyetlere İngilizle - rin reva gördükleri hasin ve mer - hametsiz muameleleri hakikaten çok acı şeylerdi. Bana gelince — İngilizler beni Bekir Ağa bölüğünden Lir deli o larak teslim almışlar, Maltaya da bir deli olarak teslim etmişlerdi. Binsenateyn, ben bu taniamen ra- rarsız rolüme devam #diyordum. Çünkü heriflere artık inanmamak la beraber İstanbulda beni kurtar mak için — teşebbüslere devam edilmekte — olduğunu — düşün - mekten de kendimi alamıyordum. (Can çıkar, ümit çıkmaz) derler. Bunu böyle yapmak ta lâzımdı İşte, ben de avukatların yolcu sa- lonundaki sözlerini unutmıyor; — Ne olur ne olmaz ben gitti: ğim yoldan devam edeyim. Belki bir gün yalanın hakikat olduğu mucizesini de görürüz.., ,Diyerek bekleyip duruyordum. Kampta bize haftada bir iki gün münavebe ile izin veriyorlar- dı. İzinli olduğumuz günler yanı - mızda muhafız olmadan serbest o- larak Maltada gezebiliyorduk. İngilizler bize gazete olarak yal- nız İngilizce ve İtalyanca bazı ga- zeteleri veriyorlardı. Her gün sa - bahları ilk işimiz — gazeteleri bize tercüme edecek olan arkadaşların odalarında toplanmak olurdu. İngiliz gazetelerinin ulusal sa - vaşımız hakkındaki yazıları tama- men tarafgirane idi. Hele o Röy - ter ajansı.. Düşman tarafın en u - fak hareketlerini ballandıra bal - landıra şişiriyor, bizim muvaffa - kıyetlerimizi bir iki satırla geçiyor veya tevil ve tahrif ediyordu.. İtalyan gazetelerine gelince, on- lar Anadolu savaşının bütün taf - silâtını olduğu gibi veriyorlar, hiç bir şey saklamıyorlardı.. Bundan ötürü her hafta İtalyan gazeteleri- ni tehalükle bekliyorduk. Kamptaki İngilizler İtalyan ga - zetelerinin bu neşriyatını ne kadar büyük bir alâka ile takib ettiğimi - zin farkma vardılar ve kendi ga - zeteleri hesabına utandılar ve işin .. w 77 üğünden bir deli evvelce| — Artık yalnız İngiliz gazeteleri YA AD 130 FDRRAD OU T gazetelerinin kampa girmesini menettiler. okumamıza müsaade ediliyordu. Fakat, söylediğim gibi, onlar da hakikati gösterecek ve bizi aydıne latacak hiç bir malümat bulamadır ğımız için, izinli çıktığımız zaman dışarıdan gizli olarak — İtalyanca gazeteler tedarikine çalışıyorduk . Kampta hastalanan arkadaşlar- dan bir kaçını hastahaneye kaldır- mışlardı. Maltanın muntazam as « kerf bir hastahanesi vardı. Orada bizi de ücretle tedavi ediyorlardı . Şeyhislâm — Hayri (Efendi) de hastalanınca bu hastahaneye kal - dırılmıştı. İngilizler, Şeyhislâmın Maltada ölmesini hiç istemiyorlar, böyle bir halin büyük dedikodula « ra sebebiyet vereceğini düşünü * yorlardı. . l O günlerde ben de ensemde çı - kan çıbanlardan çok rahatsızdım « Ateşim kırk dereceye kadar yükse- liyordu. Kamp doktoruna muaye * ne olarak hastahaneye gitmek ar « zusunda bulundum. — Ertesi günü beni kapalı bir kamyona bindire - rek bu hastahaneye götürdüler. Ve hususi kısma vatırdılar. Hususi — kısımda yalnız İngiliz zabitleri, bir de bizim — gibi siyasi menfiler bulunuyordu. — Şeyislâm Hayri (efendi) de burada ayrı bir oda da yatıyordu. | Hastahaneye girdiğim gün - ilk işim merhumu odasında ziyaret et- — mek oldu. Ahlâken olduğu kadar veçhen de güzel olan bu muhterem ihtiyar benim kendisini ziyaretim- den pek memnun kaldı.. Kapıdant içeri girdiğimi görünce sevincin * den yerinden doğruldu. Bana, elle- rini uzattı. Hemen tuttum, öptüm- — Ne iyi ettin, geldin. Burada yalnız çok sıkılryordum.. dedi. Merhumla hastahanede her gü dört beş saat başbaşa verir dertle * şirdik. Esaret hayatı onu çok sıkı” yordu. Ulusal savaş müjdelerini aldık” ça sevincinden gözleri yaşarıyor * du. Hasta haliyle ellerini kaldır&* — rak; milletin kurtulması, yurdu! | istiklâle kavuşması için Tanrıy? dualar ediyordu. ! Bir isim vardı ki ağzından dü$ * müyordu. O isim Mustafa Kemâl (Atatürk) ün ismiydi. (Devamı var) Doktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliy? ..l I n Urologue — Operateur Babiâli caddesi Meserret li 88 numarada her gün öğled sonra saat ikiden sekize kadâ”