Haber'in hikâyesi Azmi Kemal, dükkânın kapı - sında epi uzun süren bir tered - düt devresi geçirdi. İhtiyacı olan şeyleri hiç bir zaman büyük bir mağazadan almaz, fevkalâde sı - kılganlığı yüzünden daima böyle kenarda köşede dükkânlar seçe - rek oradan alırdı. O gün de bir kıravat alacaktı, sokaklarda dolaştıktan sonra ni - hayet bir tenha yerdeki müteva- zı bir dükkân — bulmuştu. Buna rağmen, hâlâ tereddüt ediyordu. Sıkılganlığı âlışık olmadığı, ta - nımadığı bir yere girmeği onun için müthiş bir azap haline so - kuyordu. Bir ticarethanede muhasiplik | yapmakta olan Azmi Kemal, sa -| bahtan akşama kadar daracık vı5 karanlık bir odada çalışıyor, sesi bile çıkmıyordu. Patronunun u - facık bir sözü onu sapsarı edi - yor, patronun kızı sarışın ve gü- zel Cemilenin bir bakışı ise kıp - kırmızı kızartıyordu . Oldukça iyi bir maaş almasıma rağmen, tek başmına bir odada ©- | turuyordu. Hayatta hiç kimsesi yoktu. Eğlence namına da ayda | bir kere sinemaya gitmekten*baş- ka bir şey'bilmiyordu. * Vakit geçiyordu, dükkânm -ö- | nin_'de saatlerce Fekliyzmeidi. Te- reddüdünü yımenık ıçen girdi. Dükkânda, genç ;ve güzel bir satıcı kızdan bıçh hiç kimse yoktu. Azmi Kemal, durakladı, bu dükkâna geldiğine çoktan piş- mn olmustu. Satıcr erkek olsay- © neyse, fakat bir lnım karşı - © !8a o, ne ııtedığuu Bile-azıkal- "$R”undidcliktı. Cönç İüz sordu: — Ne istiyorsunuz ıfınd'n:ı? - Bir kıravat.. Bunun yerine L.'x'ııık istiyorum. JAzmi Kamal, elile boynunda bir ip haline gelmiş — olan eski kıravatını gösterdi. Fakat derhal pişman da oldu. İçinden: — Sanki buna ne lüzum var, diyordu. Kıravatınm — eskiliğini şimdi o, türlü türlü mânâlara ve- recek. — Bilmez ki kıravatlarımı sık, sık değiştirmemişim, sadece sıkılganlığımdan ileri geliyor. Satıcı kız, bu sırada tezgâhım üstünü türlü türlü renklerde, çe- şit çeşit kıravatlarla doldurmuş- tu ve bir yandan da başkalarını çıkarıyordu. Delikanlı bu kadar kıravat a- rasından istediğini, odasında ra- hat ve sakin bir kafa ile bile ta- | yin edemezdi. Kendisine alaylı alaylı baktığını zannettiği bu. güzel satıcı kızın karşısında — isc büsbütün afalladı. Genç kızın: — Son modadır. Renginin, d-- seninin güzelliğine bakmız! Di- ye uzattığı bir kıravatı, rengine bile dikkat etmediği halde, be - ğgendiğini söyledi. Fiyatını sor- du, hiç pazarlık etmeden isteni- leni verdi ve hemen dıçacı çık- Sıkılgan delikanlı ! para kazanmaktaydı. Bunun ken- disi için bir eksiklik, bir kusur ol- duğunu şimdi ilk defa olarak far- kediyor, üzülüyordu. Eğer şık giyinmiş bir adam olsaydı, belki de, kendisine kravat satan güzel satıcı kızın, belki de dikkatini çe- ker, onunla tanışmak imkânını bulabilirdi. Halbuki kendisi inadına fena giyinmişti. Kendi kendine: — Acaba âşık mıyım? diye so- ruyor, satıcı kızın hoşuna gitmek, onun tarafından beğenilmek ar- zusiyle içi titriyordu. Ertesi günü, işten — çıktıktan sonra, Azmi Kemal, bir gün evvel.-| ki dükkâna gene uğradı. Satıcı| kız onu, bir gün evvelki gibi, gü-| lümseyerek karşıladı ve: — Ne emredersiniz? diye sor- du. Azmi Kemal bu sefer de birkaç gömlek iki kravat satın aldı. Kıza bir şeyler söylemek istedi; keke- ledi, cümlesini tamamlıyamadı ve bir hırsız gibi dükkândan dışarı kaçtı. Artık âşık olduğunu anlıyordu. Fakat genç kıza sevgisini nasıl a- (çabilirdi? Buna nasıl cesaret ede- bilirdi? Bir tesadüfü kollamak- tan başka çare bulamıyordu. Azmi Kemal artık her gün iş- ten çıktıktan sonra dükkâna uğra- yor, öteberi —alıyordu. Sevdiği kızı görmek için başka — bir çare| görememişti. Artık kılığı kıyafe-| ti düzelmiş, tam manasiyle ııkhı- mıştı. Güzel gömlekleri, şık h'ı vatları, zarif eldivenleri giyebil. mek için iyi bir terziden — birkaç kat elbise de yaptırmış, biriktir - diği paraları harcamaktan çekin - memişti. Çalıştığı lıcuetlıuıedı herkes hayret içindeydi. Patronun kızı artık ona eskisi gibi istihfafla bak- miıyor, sik sık odasma gelip ©- nunla konuşmaktan hoşlanır gibi görünüyordu. Arkadaşları onun şıklığından gıpta ile bahsediyorlar: — Tayyare piyangosu mu ka zandın? diye soruyorlardı. Halbuki zavallı delikanlı bet- bahttı. Satıcı kızı çıldırasıya se- viyordu. Lüâkin bu sevgisini ona hâlâ açamamıştı. Her gidişinde söylemek istiyor, fakat cesaret e- demiyerek birkaç eşya satın alıp dükkândan çıkıyordu. Bu, böyle haftalarca sürdü. Az- mi Kemal nihayet bir sabah kat'i kararını verdi. Ticarethaneye git- meden önce dükkâna gidecek, kı- za sevgisini anlatacaktı. Genç kız, onu gülümseyerek karşıladı ve mutat sualini tekrar- ladı: — Ne arzu ediyorsunuz? Zavallı delikanlı ancak şunu kekeleyebildi: — Eldiven.. Genç kız birkaç eldiven çıkar. dı. Bunları tezgâhın üstüne ya- tr. Odasına vardığı zaman ayna - nn karşısınâ. geçerek — kıravatı, prova etti. | Hemen dışarı çıktı. Odasına vardığı zaman ayna- nn karşısına geçerek krava'nı pro- va etti.. Kravat çok şıktı. Rengi solmuş elbisesiyle bu şık ve göze çarpıcı kravat hiç de iyi gitmiyordu. Az- mi Kemal iyi giyinmeğe hiç itina| etmemişti. Halbuki kâfi derecede yarken delikanlı bütün cesaretini toplıyarak fısıldadı: — Sizi seviyorum! Kadın hiç oralı olmadı, sanki bu âni ilânı aşkı duymamış gibi cevap verdi: — Bu eldivenlerden bir düzi- ne mi istiyorsunuz? Pekâlâ.. İşte kocam geldi. Size istediklerinizi paket yapsın... Elinde, on iki çift eldivenle ken dini sokakta bulduğu zaman Aı—l HABER — Akşam Postası Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çanıkırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 28 UŞ ' 23 MAYIS — 1935 Beni nasıl düşmana teslim edeceksiniz.. Bugün benim başıma gelen, yarın sizin başınıza gelecektir... Ben evvelâ gözleimi topçu Ri - zanm yüzüne diktim.. Onun gözle- rinden bir şey okumak istedim ... Fakat o-benim bakışlarımı derhal farketmişti... Kasti olarak başını başka tarafa çeviriyor, benimle göz göze gelmek istemiyordu. İş - kenceci Rıfkı — da, önünde duran bir tabanca mahfazasının kapa - ğiyle oynuyor; başmı pencereye doğru çeviriyordu. Fevkalâdelik — belli oluyordu.. Artık şuurumu, irademi kullana - maz bir hale gelmiştim.. Onlarm üçüne birden hitap ederek: — Damarlarınızda benim kanı- mır taşıyorsunuz.. Siz de Türksü - nüz.. Beni nasıl düşmana, ölüme teslim edeceksiniz.. Bugün benim başıma gelen, yarın sizin başınıza gelecektir. Bir gün siz de öldürü - leceksiniz.,, diye bağırmağa başla- dım... . Onlar taş gibi hareketsiz beni dinliyorlardı.. — Yalnız hapishane müdürü bir aralık beni susturmak istedi... Ve zili basarak içeri gelen | inzibatlara: — Haydi bunu alıp götürünüz ! | emrini verdi... . Ben kapı önünden içeri doğru ilerledim « Üzerime gelen inzi - batlara karşı koyarak bağırmağa çağırmağa — veüzerime gelenlere sladırmağa devam ettim.. Bu halim çok devam etmedi .. Yakalanıp götürüleceğimi hisse - dince kendimi yere attım.. Göz -| lerimi kapadım.. Ağzımdan kö - pükler sızıyordu. Vücudum kaska- tr gerilmişti.. — Bu sinir buhranını ıııun bir baygınlık haline — getir- mek ve bu suretle hakikati öğren- mek istiyordum. Filhakika ben yere — düşünce, hapishane müdürü odadakilere : — Gördünüz mü, gene bayıldı.. Çabuk doktoru çağırmız, de - di..., İnzibatlar hapishane doktorunu çağırmak için koşup gittiler.. Ben yerde kaskatı hareketsiz yatıyor - dum. Aradan bir iki dakika geçti... Bu arada telefon çaldı.. Telefonu mü- dür açtı ve biraz konuştuktan son- ra topçu Rizaya seslendi: — Merkez kumandanı Emin (Paşa) seni istiyor... Telefonu Topçu Riza aldı.. Bir müddet bir şey duymadım.. Rıza bir aralık: — Ne yapayım paşam! Cemal mi Kemal ağlıyacak gibiydi. Ticarethaneye vardığı zaman patronu kapıda buldu. — Bu saatte nereden geliyorsu- nuz? Elinizdeki paket ne? Delikanlı şaşkın bir tavurla mı- rıldandı: — Eldiven.. Şimdi aldım, tam on iki çift!.. — On iki çift eldiven mi? Pe kâlâ, şıklığın icabı böyle demek.. Neyse, kızım bana her şeyini söy- ledi. Ona kur yapıyormuşsunuz ! Evlenmek istiyor musunuz.. Pekâ. lâ, razı oldum! T.M. Oğuz asılmak korkusiyle bayıldı. Doktora haber gönderdik.. Bekli - yoruz... , Rizanın bu sözleri üzerine mu - havere bir müddet daha devam etti. Tevkifhane — müdür muavini son olarak: — Başüstüne paşam, — dedi ve telefonu kapattı. Sonra kapıya ge - lerek inzibatları çağırdı ve ;1 em- ri verdi: — Acele etmek lâzım!.. Emir var; bu halde götüreceğiz.. Hay - di altı okka ediniz!.. İnzibat memurları beni kucakla- yıp odadan çıkırtrılır ve aşağı ka- ta indirdiler. Ben el'ân baygınlık rolünde devam ediyordum., — Dış kapının önüne gelince — beni yere bıraktılar, , Kapının önünde bir battaniye - nin üstünde yatıryordum., Bir kaç adım ileride bir otomobilin motörü çalışmağa başladı.. Topçu Riza öteye beriye emirler veriyor, inzi- bat askerleri koşuşup duruyordu . .Bu baygınlığımın devamı fay - dasızdı... Ölsem cesedimi götüre - ceklerdi.. Onun için hafif titreme- lerle harekete başladım; gözleri - mi yavaş yavaş açtım.. Bu sırada yetişan daktor da; İtolumasnfalı: siyon yaptı... . Tedavim bittikten sonra kolla - rıma girerek beni — kaldırdılar ve kapının önüne yanaşan kapalı oto- mobile bindirdiler. Arabada - bir |£ kişi daha vardı. Dikkatle bakınca tanıdım: Trabzonda rüsumat — müdürü Mehmed Ali., Ruşen Eşrefin kayın pederi olar. bu zat da benim gibi Ermeni taktil ve tehcirinden suçlu olarak on seneye mahküm bulunu- yordu... . Mehmed Ali, aotomobilin bir kö- şesine büzülmüştü.. Yüzü sapsarı idi. Dudakları mütemadiyen oynü- yordu.. Biraz kulak — verince dua ettiğini anladım.. Onunla göz gö- ze gelince, yakın olan akibetimiz hakkında ikimizin de — ayni şeyi düşündüğümüzü hissettim... Ben Tâfr açtım: — Gidiyor muyuz?. Boynunu mütevekkilâne biz su - rette büktü.. Titrek bir sesle cevab verdi: — Gidiyoruz, hakkımı helâl et! — Helâl olsun!.. Elele geldik... Topçu Rıza ile işkenceci Rifat da yanımıza bindiler.. İnzibat as- kerleri basamaklara çıktılar.. Mo - tör homurdandı, araba — kısa bir sarsıntıdan sonra hareket etti. İkimiz de ölüme gittiğimize emi- niz.. Mehmed Ali tövbe ve istiğfar ediyor, ben âvaz âvaz kelimci şa - hadet getiriyorum!.. Topçu Rıza ile işkenceci Rıfkı başlarını dışarıya çevirmişler, siga ra içiyorlar. Otomabil Divanyolunu takiben son süratle Bayazıda doğru gidi - yor. Güneşli yollarda gelip giden halk, dönüp dönüp süngülerle mu- hafaza altına alınmış olan araba- mıza bakıyor. Mahmut Şevket (paşa) nın vu- rulduğu yere geliyoruz. Bir döne- meçten sonra Beyazıt meydanına kıvrılıyoruz. Yanımdaki arkadaş kendinden geçmiş bir vaziyette.. Ben hemen büzüldüğüm köşe - den fırlıyorum. Arabanın üzerine uzanmış süngülerin arasından ba- karak meydana kurulmuş sehpa - ları arıyorum. Meydanda hiçbir şey yok... Beyazıt meydanı her za- manki tabit halini muhafaza edi - yor. Otomobil harbiye — nezaretinin taht kapısına doğru yanaşırken iç meydanda sağlı, soll 4 - 5 manga askerin silâh çatmış — beklediğini görüyorum.. * Bütün ümidlerimi kaybetmiş bir haldeydim.. Kalbim şiddetli bir tazyık altında bunalmış gibi çırpı- nıyor., Damarlarım ateş gibi ya - nıyor.. Yalnız kafam — çalışıyor » Vücudunun diğer tarafları buh - ran içinde... . Harbiye nezaretinin büyük ka- pısından girerken — vaziyeti şöyle tahmin ediyorum: Hazırlık var... Daha sehpalar kurulmamış.. Buraya getirilen as - ker meydanda tertibat alacak ve bir bugün asılacağız.. (Dıı-ı vdr) — KEzLİ )bu Cuma Uzun zamanlardan beri şeh” rimizde emsaline tesadüf edilmi” yen büyük bir eşya müzayedesi O” lacaktır, Eski ve zevk sahibi, me- raklı bir ailenin üç batından büyük bir itina ile biriktirdiği n& dide kıymettar eşya müzayede ile satılacaktır. Bu müstesna müzayedede mer hum Çürüksulu — Mahmut pa$şt ailesine ait eşya satılacaktır. Sâtış, Kabataşta Setüstünd? merhumun konağında yıpılıclk tır. Müzayede 24 mayıs cuma gü" nüdür. Fazla izahat için, Salih ve S& son mobilya mağazasına müracâ * at. Tel: — (43249) | çıp.ıı NAarKA Müstahzaralı