Yazan: KADiRCAN KAFLIİ Ceneviz gemisinin kıç kasarasının bir kısmı havaya uçtu.. Dalyan Mustafa homurdanır gi- bi söylendi: .. — Biz acıdık da bıraktık amma, başkası bırakmıyor, işte, neredey- | 8e rampa edecek.. Doğrusu şimdi içim yandı.... Hüsmen reis biran şaşırmıştı. Fakat kendisini çabuk toparladı . Fena halde kızdığı yüzünden ve ateş Fışkıran gözlerinden belli olu- Yyordu. — Kes sesini.. Çene çalacak za - mMan değil.. Herkes yerli yerine.. Dikkat.. Dümen!.. Geriye!.. Ceneviz gemisi neye uğrayaca - ğını anlamış daha hızlı kaçmıya başlamıştı.. Hüsmen Reis bir küfür savurdu: — Bizim bıraktığımızı yakala - mak ha!.. Hem de benim gözümün Snünde.. Ne cesaret.. Kızıl Kadır - gayı ve Hüsmen Reisi henüz tanı- Mıyor sanırım... Şimdi, tanıtırım sana ben... . Kızıl Kadırga bir kasırga gibi _Ğöndü ve ileriye atıldı.. Yelkenler » tişmişti... Kürekler son hızla işli « ame ea Hüsmen Reiş en sevgili yolda - Ştnın hatta Turgut reisin imdadına koşarken bile ancak bu kadar coş» kun, bu kadar kızgm olabilirdi, Leventler buna şaşmıyorlardı.. Çünkü onlar da yeni avr gözlerine kestirmişlerdi.. Bu İspanyol bo - Zuntusu, Malta taklidi gemi, doğ - Tusu eşsizdi.. Baş ve kıç kasara - Din üç yanı, baştan başa yaldızlı idi. Güneşin ışıklarında alabildi- İine parlıyordu.. Büyük bir Senyörün, — belki de ir amiralın veya Napoli kralının Bemisi olduğu besbelliydi. İspanyol gemisi ikinci defa ateş *ti, Ceneviz gemisinin kıç kasa - Taşınm bir kısmı havaya uçtu, son- Ta parça parça denize düştü. Z Lâkin kaçmakta deyam ediyor: u, Küçük bir adanın kayalık bur - Tunu döndü... _ılpınyol gemisi de arkasından Bitti ve kayboldu.. ç Huımen Reis gardiyanlardan ıh"ıııin kırbacını — kapmış, forsa - &rı kırbaclıyor ve haykırıyordu: — Daha hızlı! Çek!.. Vardiyanın tokmağı alabildiği - ı işliyordu.. — Tak.. tak, tak, tak, tak, tak... Kürekler denize dalıp çıktıkça | k“'*'Nıııı bir şelâlenin —akmtısını Andıran bir ses çıkarıyorlardı. '!N He... yyyl.. Leventler, kü - £ k_ıeıe! Mustafa.. Ha gayret, A - ,::ın Tilki.. Göreyim sizi yoldaş - Vıı;.h“ kahpe analıyı yüreğinden t İrm da, yaralıya saldırmanın Tunu görsün!.. Fakat deminki bilmeceyi halle- ’—ımîşu'... —:'Dınyol bayrağı taşıyan bir ge- | | H Tost Ceneviz bayrağını taşıyan İ — “RBemiyenasıl saldırır? Yoksa bu şatafatlı savaş gemisi yeni tü - reyen ve yaman — bir korsana mı aiddi?, Eğer böyle ise ne fena!.. ma dÜ v Kızımı kurtar!.. İrili, ufaklı, dağnık — adaların | arasından bir tek top sesi daha du- yuldu.. Sonra bütün seslerin ardı kesildi... Kızıl Kadırga, iki yabancı gemi- nin kaybolduğü — kayalık burnu hızla döndü.. — Fakat ne önünde, ne de başka tarafta, aradıklarını göremedi... Halbuki güneş yaklaşıyordu. Hüsmen Reisin kızgınlığı son kerteyi bulmuştu. Kendisi bile iki- de bir en yakımn küreğin topacına yapışıyor ve asılıyordu. — O böyle yaptıkça da leventlerle vardiyan büsbütün coşuyor, hic umulmıyan bir kuvvetle gemiyi sanki uçuru - yorlardı... Bir burun daha... Bir boğaz.. İşte tâ karşıda, rampa etmiş o- lan iki gemim . ——— 'Tspanyol gemisinin güvertesin - den fırlayan zırhlı ve gittikçe ufka yorlardı. Ceneviz gemisinin tayfalariyle zabitleri arasında hiç bir krmıldanış, — bir kılıç parıltısı görülmüyordu.. Anlaşrlan en sonra İ mb teslim olmuşlardı. . Halbuki bu yepyeni — gemi eğer fazla bir gayret — gösterseydi hiç olmazsa bu kovalamaca oyunu bi- raz daha uzayabilirdi. Hüsmen Reis yeniden bir küfür savurdu: — Sersem herif.. mişti. İnsan sıkmaz mı?. Kaptan Oryani eğer Kızıl Ka- dırganın onun imdadına geldiğini bilseydi hiç şüphesiz Hüsmen Re- isin istediğini yapardı. Fakat gör - memişti.. O, belki de kendi gemi - sini kurtarmayı düşünmüştü.. Ceneviz gemisinin kıc kasara - sının önünde bir kargaşalık oldu. Bir adam İspanyollara yalın kı- biraz daha kendini | hç saldırdı, fakat cabuk devrildi.. Ondan sonra iriyarı bir adamın | bir insanı kucaklayarak İspanyol | gemsine gectiği görüldü. . Acaba bu Beatris miydi?. Hüsmenin kalbi bağrının için - | den frlayacak, kanatlanacak ve sevgilisine uçacak gibiydi.. Kıhıemı çekmişti.. . Geminin baş tarafına — doğru hızla koştu.. Böylelikle düşmanı - na daha yakın olduğu şüphesizdi.. Fakat bu kadar yakınlık yeter mi? — Toplar hazır mı? Dikkat!.. Kumandaya dikkat... — Doğru İ:- panyol gemisinin üzerine.. İskele- den rampa edilecek.. İspanyol gemisi, Ceneviz gemi - sine attığı kancaları çekti.. şapkaları | tüylü askerler, epeyce farkolunu- Zaten benim | karşımda ne mal olduğunu göster- | | — Ayrıldı ve bir anda yelkenlerini şişirerek açıldı.. Kızıl Kadırga Ceneviz gemisi - ne bir anda rampa yaptı.. Hüsmen Reis bir kaplan gibi o- nun güvertesine atıldı. Leventler | de arkasından geliyorlardı. Gene- | viz gemisinin güvertesinde bir sa- vaş yapıldığını — gösteren hiç bir başkalık yoktu.. Yalnız Hüsmen | kıç kasaraya giden yolun ortasına geldiği zaman yerde yaralı yatan Kont Çiçençiyüsü gördü.. Sol omuzunun altından kanlar akıyordu.. Başmımda da bir yara vardı.. Ve ak sakalı yer yer kıpkı- zıl olmuştu. Buna rağmen kılıcını sımsıkı elinde tutuyor, bir saniye İspanyol gemisinin gittiği tarafa bakarak kaptan Oryaniye dönü - yor, kekeliyordu: — Akan! Tabansız herif.. En sonra,. Bunu mu yapacaktın? .. Biraz daha kendini sıkamadın mı? Kızım.. Kızımmm. Sevgili yavru - Kaptan — Oryani de kızgın ve küskündü.. .İhtiyar kontun sözleri onu büsbütün köpürtmüştü.. Tay - falarından en yakın olanlara emir verdi: | — Atın şu adamı denize.. . Al- lah helâsını versin!. Ne uğursuz herifmiş... Yere batsaydı da, gemi- binmeseydi!.. için davrandılar. yordu... 'Tam bu sırada Ceneviz gemisi - nin güvertesinde: — Kızıl Kadırga... Kızıl Kadır- ga rampa etti.. . Deyen sesler uğuldamıştı.. Kızıl Kadırganın — görünmesi, rampa etmesi ve Hüsmen Roeisin güverteye fırlaması bir kaç sani - yelik bir iş olmuştu. Tayfalar kaptanı denize atmak için yeltenirken Hüsmen — Reisin gür sesi duyuldu: de? Beatris!.. İhtiyar kont, genç akıncıya yar- dım isteyen gözlerle baktı.. İspan - | yol gemişinin gittiği yolu göster - | di... Herkes açılmıştı... . Biraz önce onları serbost bırak- tığı için ondan korkmamaları lâ - zımdı, fakat buna rağmen kaptan Oryani başta olduğu halde hepsi de iliklerine kadar titriyorlardı.. Hüsmen ihtiyar konta koştu ... Kollarından tutarak — kaldırdı.. Sonra Leventlerine dönerek emir verdi: — Çabuk bunu gemiye alın! ... Dikkat edin. — Hem çabuk alın, hem de sallamayın!.. (Devamı var) Kont, soluya soluya bir şeyler | mırıldanıyor.. Kızımın kaçırıldığı | tarafa dönen yaşlı gözlerinde çek- | | liği derin acılar kuvvetle canlanı- | — Bırakın onu!.. Beatris nere - | Hi D — Eğer öğle zamanı — olmasını beklesem seni burada miydim? Uçar giderdin.. — Sesini kes.. Fazla lâkırdı is - temez.. Kaç para alacağın var, de- din?, — İşitmedinse bir daha söyle - yeyim: On yedi bucuk lira.. Rauf, surat buruşturdu.. Fakat, naçar kalarak, cüzdanını çıkardı. kadınım avucuna sıkıştırdı.. — İşte, tamam.. Hal'mı aldın.. | Görüyorsun ya... Ümid ederim ki, bir daha başıma musallat olmaz - SIN... » Kadın alay etti: bakkalla, kasabın ve manavla, zer- | zevatçının.. Onlar da böyle yolu - nuzu kesmeli ki, haklarını kopar - tabilsinler... . rümeğe başladı.. Tam trene yetişe- cek zamanı kalmıştı.. Geçikip, ka- çırmak istemiyordu. rak arkaya baktı.. Orada, hafif sisler arasında bir ışıklı pencere görünüyordu.. Rauf, orada Samiyenin bulun - duğunu düşündü: — Zavallı kızcağız.. - diye mı - yıldandı... daklarını, yer gibi, — asabi, asabi kemirdi.. Sonra, başını salladı.. Kararmı vermişti... R Geri dönerek, hızlı hızlı yürü - dü. . Samiye, hafif: hafif içini geke : rek, gözlerini açtı... Yarı açılan kirpikleri arasından, | etrafı seyretti.. Odanın dört yanı- na baktı... . Burası, dört köşeli, — büyük bir mıştı.. Dört tarafa, iki — kanadlı, dört kapı açılıyordu. Sağda, ve solda, iki sıra yatak - lar vardı. Hey yatağın yanında mi- ni mini birer karyola daha bulu - nuyordu. Yüksek — pencerelerden içeriye hava ve güneş giriyordu. Pencere - lerin yalnız üst kısmında küçücük birer parcası açıktı.. Alt kısmına bakınca ise, lâpa Jâpa kar yağmış ve tutmuş olduğu görülüyordu . Pencerelerin üstündeki aralığa yağemn, içeride kalörifer yandığı için ortalık sıcaktı.. Samiye, yatağında başmı çevir- Ddi için uydurulmuş bir takım yalan- larmış... Rauf, Cumadan Cumaya | gelmeği âdet edindiği halde, erte- si Cuma gene görünmemiş, bir haber bile göndermemişti. Halbuki, Samiye, onun vücu- duna öyle büyük bir ihtiyaç du- yuyordu ki... Hiç parası kalma- mişeti. Yiyecek içecek bulmak - i- çin baş vurduğu ve mahçubane kredi rica ettiği esnaf, onu, büyük kabalıkla kovmuşlardı. — Biz senden alacağımızı ister- ken, sen bize yeni kazıklar mı at- mak istiyorsun? -demişlerdi, Şüphesiz ki, Ayşe, her yerini ayrı ayrı dolaşmış ve aleyhinde neler söylemek lâzımsa hiç birini unutmamıştı. Kızcağız, bunun üzerine eve döndü ve hüngür hüngür ağladı. akleden: bulabilir | Paralar ayırdı. Bunları alelâcele, | — Benimki oldu.. Fakat, darısı | Rauf, artık cevab vermedi.. Yü- | Bununla beraber, köşede dura - | Bir an daha orada durdu.. Du - | | yerdi.. Duvarlar, açık renk boyan- | Tayfalar kontu denize atmak | Bunlar, meğer, onu nyılımakl Bir Aşkımn kâyesi Ko l eyya | | Sonra, birdenbire ayağa kalk- tı. I Hayır, hayır... Raufun —onu | böyle köpek yavrusu gibi terket- mesine imkân yoktu.. Hem onu, hem çocuğunu, böyle yüzüstü bı- rakamazdı... Sokak ortasına ata- mazdı! Şüphesiz ki, büyük bir mazere- ti çıkmıştı... Yoksa, bu Cuma günü kat'iyen gelmemezlik etmezdi... Yarın mutlaka gelecekti... Hiç de- Bilse, vaziyeti anlatan bir mektup yollasaydı... Fakat, ne ertesi, ne daha ertesi gün, delikanlıdan bir haber çık-« mamıştı. Samiyenin gözü yolda, posta müvezzil bekliyordu. Mü- vezzi, muntazaman oradan geçi- yor, komşu evin abone gazetesini bırakıyor, yahut başka evlere | mektuplar getiriyordu. Onun ka- pısının önünde durmuyordu bile.. Şimdi, artık, zavallıcık, yaşa- yabilmek için elbiselerini satma- ğa mecbur kaldı. Akşam üzeri, bir gölge gibi, evinden çıkıyor, yolda | yürümeğe başlıyordu. Şehrin öte tarafında, amele mahallesinde bir eskici yahudi dükkânı biliyordu. Nesi var, nesi yoksa oraya götürüp birer birer sattı. Reşadiyeye mektup yazdı; Ra« ufa, biçare kalbini olduğu gibi döktü, Ona, her şeyi belki karışık bir ifade ile anlattı. Aşklarını ha- tırlattı. Yeminleri Raufun aklına getirdi. Kendisini yavrusile bere | ber yüzüstü bırakmanın vicdansız- | lık olacağını, dolambaçlı tarzda söyledi. Feryat etti, durdu... Hayır, hayır.., Raufun bunu yapmasına imkân yoktu... Yaptığı takdirde, bu, pek büyük vicdansızlık olacaktı.. Pek büyük alçaklık, namussuzluk... Genç kadın, titreyerek, asabi- yet içinde mektubunun cevabını bekledi... Fakat, boş yere... (Devamı var) |Parasız Musiki dersleri Binbirdirek Işık sokak — Musiki | Yaşım Kurumu. Hergün ikiden sonra müracaat | HABER Akşam Postası | İDARE EVİ İ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgrat Adresiş İNTANBUL HABEK 28872 ; ŞARTLARI : İ Türkiye Ernebı'ğ j Senelik 1400 Kr. 2700 Kr.: irı aylik 730 , 1450 33 aylık 400 ,, 800 ıl aylık 10 ,, 200 IİLÂN TARİFESi ğ ! Tiearet İlânlarının satırı 1250 İ İ Resmi Hânlar 10 kuruştı sahıbi ve Neşriyat Mııâuru:' HASAN RASIM US Basıldığı yer; — (VARIT) Matbaaası ” ğ | N KUPON 135 23-5-935 |