| gezintiler ASA IC iFİT LA Bi d Guraba hastanesi ve deri seririyatı C1 ve gazeteci arka- şifâyeri (da - Cerrahpaşa — Masıl, bari Faydasını görü « yor musun? — Ne söylüyorsun be kardeşlik, görmez ölüur muyum hiç? Şimdi * | tamir sayerinde geçmeğe yüz tut- . | mekdarlarından ve bizim tu. Ona da: — Geçmiş olsun! Dedikten sonra orahım eski e- eski * | dostlardan dişci Bay Arif Fahri hastanem daha berideki ..':lltuuidir! veran sıkıldıkca ben oraya ko- #vdekilere olsun, kendime ol- İep Manın Lokman — hekimini ada ararım | Bün gene elimdeki ka - in oraya damladım ve girerken — bütün o (hatırala - depreşti... Heygi- vakitler, adma i) denilen bu inin yollarmı ben » azmı tepmip ği rahmetli Hacı dı, gömdi Samşun ustası tidvan onun baş a - Cağaloğlunda # İz d Z : ğ £ GEEĞE c HER ğ e DA Sair SAD buzun * İ i İ Bay Kamareddin £F3 ff i !_!; ile buluştum. İşini bitirmiş olduğu için eski angılarımızı eski yaz â. lemlerimizi ve genç yaşında kay - bettiğimiz hastanenin kâtibi Hay- rullahı anarak bir müddet dert - leştik. Sonra kendisine bir işimiz düştüğü için rontgen Mütahassısı Bay Şükrü ile tanıştık. İşimin hak- kıyle ustası olduğu kadar kendisi- me gelen hastalara karşı bir — sağ- Irker (hekim) nezaket ve şefkati- nin son deretesini gösteren bu zat ile görüşürken yanımıza Cevad Kerizm geldi. Tıb fakültesi deri seririyâtinım bu değerli ve gok sıcak kanlı döçenti ile de ha - men oracıkda ahbab olduk. Deri seririyatı dedim de aklrma geldi. Şimdi Yenibahçedeki Gure- ba hastanesinde bulunan fakülte- nin deri ve zührevt hastalıklar se- | ririyatı gerçekden görülecek — bir yerdir. Eskiden hemen cümle kapısının nin şimdi en güzel bir kasmıdır. Hele profesör Hulüsi Behcetin o - dası ile lâboratuvar, asistan oda - ları, sonra hasta kovuşları man- zara itibarile pek emsalsiz bir yerdedir, Alçak pencerelerinin önü — g8: . | zün alabildiği kadar bakla, engi- nar tarlalatı, meyva bostanları ile yemyeşil döşenmiş olan bu —oda ve kovuşlar, hani bahar ve yaz günleri âdeta hava tebdili için bi. çilmiş birer kaftan olacaktır. Bu ciheti profesör Hulüsi Beheâte söylediğim zaman, güldü: — Sen dedi, böyle yeşillik yer- leti sevarsin, istersen yazım — gel, şu enginar tarlasıma bir sandalye ile bir masa koydurayım, otur, ya- zılarımı orada yaz! Buranın asistanları da pek can çocuklar... Hele doktor Bay Ah- med ile Bay Fahri denilen iki genc var ki insanı hemen cân ve yürekden kazanıyorlar, Sırası gelmişken size Gureba hastanesi deri seririyatmım iki er. kek hastabakıcısını da tanıtayrm: hastalara kan damarlarından ya - ptlan en küçük enjeksiyonları le hastaya hiç duyurmadan gayet ustaliıktâ yapân bu iki değerli A- Hâdoöhi çöcüğü yıllardan beri ora- KİaNl ae aet Galale ü yarımı latdır. böyle müştaid bir iki erkek hustâbakicıyi vaktiyle höin — mi- harrir, ham hekim dostlarrmızdan ayni hastanenin entan? hastalıklar Üğumlkie d göretşen di da görmüştüm. Hey gidi Gureba hastanesi hey, vakti- le kaç candan sevgiliyi, sonsuz ay rılıktan kurtarmak için senin yo - HABER — Akşam Postası Hâkimler Biribirine bağlanan davacılar Davaların yıllarca sürme - diğitek yer, Habeşistandır! Davacılar, iddialarını isbat edemezlerse, arala-! rında uyuşuncıya kadar birbirlerine zencirlenirler Idamlar öldürülenin akrabası tarafın- dan yapılır Bir testi bal: ( mı, yok- sa bir katır mı? Habeşistanda suçluların muha- kemesine Danya derler. Danya yalnız en ökonomik ve en kestir- me bir usul olmaktan başka dün. yanın en natük milleti sayrlan Ha- beşlilerin de beğendikleri bir eğ- lencedir. Hele ecnebilerden Dan- yayı görenler ve bilenler onu bir yinda velhâtıl râsgelinen — yerde yapılır. Ve en başlıca vasfı halk tarafından yapılmasıdır. Herkes, her vakit hâkim olarak veçilebilir. Meselâ sokakta gider. ken biri arkanızdan bağırır: — Gel bu işe bir hüküm ver. Siz istediğiniz kadar işiniz ol duğunu söyleyin; hiç tanıma- dığınız, kimseler sizi kral namina medenl vazifenizi yapmağa da - wet ederler ve artık bu davete ica - bet sizin için bir borç olur. İşini - zi, gücünüzü bırakır, bir kum yı - ğınt yahud bir çimenlik üzerine oturur, davacılarla şahidleri din lemeğe başlarsınız. Habeşliler o kadar çok söyleyi- cidirler ki, haklarını müdafan et- mek için avukat tutmazlar. Kendi hakkını herkes kendisi müdafaa eder. Böyle uluorta mahkeme tas- laklarında halledilemiyen davalar asıl resm! Danyaya verilir, Bu resm?t mâhkeme ya pazar meydanında, yahud tacirlerin dük kânlarında kurulür. — Bir tarâlta davül zurna çalarak çengiler oy- narken öbür tarafta Şamma deni- len hırkasma bürünmüş, ihtiyar bir hâkim iskemleye kurulur, ya: nina iki yardımcısını alır ve ba- zan bunlara davacıların seçtikleri ildi kişi de iltihak eder. Hükimin iki polis memuriyle yalnız hüküm kanu azını aşindırmış, az mi tep- miştim? Şimdi, eskisi gibi sık sık kusura bakma, ar- tık benden sonsuz olarak — ayrıla- cak tek ve sevimsiz bir canım kal- dı da onun için bugünlerde sana pek yolum düşmüyor! Osman Cemal Kaygısız l Sokak ortasında kurulan bir mahkeme verdiği de görülmüştür. Polisler, | şayed davacılar arasında kavga| çıkacak olursa, müdahale etmek için bulundurulur. Muhakeme başlayınca — artık davacılar bülbül kesilirler. Etme- dikleri yemin, getirmedikleri mi- sal kalmaz. Derken birbirlerin- den uzaklaşırlar ve koşa koşa yak- laşarak elleriyle — bir ayaklarını kaldırıb, birbirlerine söylemedik- lerini koymazlar! Hâkim ses çıkarmadan - dinler, Etraftan toplanan halk kâh bu ta rafa, kâh o tarafa hak verir, gü- rültü patırdı eder, birini tasdik e- der, öbürünü tenkid... Kürültü fazlalaşınca hâkim bir| hikmet savurur: — Teker teker konuşulursa her kes işitir. Herkes birden konuşur: sa kimse işitmez! Buna râağmen iş bazan azar, ip- te o vakit polisler işe karışarak, adaletten öncte halka bir iki sopa tevzi ederler ve gürültüyü yatıştr rırlar, Habeşistanda küfretmek, adam yaralamaktan daha mühimdir ve cezası da daha ağırdır. Fakat ba- xt olur ki, davacıların ikisi de va- kayı ne isbat edebilirler, — ne de itiraf ederler. O vakit hâkim i - kisini de hırkalarının — ucundan birbirine bağlıyarak son defa o - larak doğruyu söylemelerini ih - tar eder. Bu da kâr etmezse her i - kisi de hükümete, tâ isbat ve iti - raf edinciye kadar bir desti bal, yahud bir katır bedeline müsavi para rehni vermeğe mahküm edi - Hirler. Bu rehni vermektense itiraf etmeği tercih edenler çok görül - müştür. Hâkim, hükmü verirken, gü - rükü kesilir, herkes diz üstü çö - | ker, hâkimi dinler ve adaletinden dolayı hâkime teşekkür eder. Para cezasına çarpılan kimse hemen hemen daima parayı ve - receği adamla pazarlığa girişir, etraftan da yalvarırlar. Derken alacaklı, bir büyüklük gösterir ve cezanın üçte birini — bağışlar. Herkes alkışlar, fakat pazarlık de yam eder. Alacaklı, alacağının üçte biri- ni de hâkime, yardımcılarına bı- rakır. Geriye kalan üçte biri için daha uzun uzun pazarlık yapılır. Sonunda uyuşulür, barışılır ve dost olurlar. Uyuşamazlarsa u - yuşuncıya kadar zincirlerle birbir- lerine bağlanır. Hâkimler devletten maaş al - madıkları için her bahaneden is - tifade ederek muhakeme yapmak için can atarlar. Cürmü meşhud halinde yaka - lanan hırsızları hâkim derhal İpo- potam derisinden kamçılarla döv- dürür. Vuran adam, her vuruşun- da kamçıların sayısını bağırır ve umumiyetle dördüncü, beşinci sa- yıda döğülenin sırtından kanlar akmağa başlar. Kamçılanma bi- tince yartlar, kovalarla su getiri- lerek, yıkanır ve eğer suçlu terbi- yeli bir kimse ise yediği dayağa rüğmen diz üstü gelerek sürüne sü- rüne hâkimin karşısına gelir, te- şekkür eder. Cinayet işlerine saray mahke » mesi bakar. Bu mahkemenin rei « si bizzat kraldır. İdam cezalarını vermek hakkı yalnız bu mahkeme- ye mahsusdür. İdam edilecek a- damı, öldürdüğü kimsenin yakm akrabası, öldürür. Katil ne suret- le öldürmüşse, kendisi de o suret- le ölüme mahküm olur,