10 HABER — Akşam Pöstaşı Gaziantepte yağ- (fi mur epi zarar yaptı Kilis kazasında otuzdan fazla ev yıkıldı Gazıanıdıs rnakeyvi Gaziantep, (Hususi) — Bu se ne kış şehrimizde pek erken başla- mış ve bir aydan fazla devam el don fasılasız yağmurlar beş on « vi yıktıktan başka otuzdan faz- la duvarın çöküp bazı hâdiseler! doğurmasını mucib olmuştur. Bu meyanda bir çocuk ölmüş ve üç kişi yaralanmıştır. Yağmur mülhakatta da ayni şiddet ve sürekle yağdığı için bir! çok zararlar yapmıştır. Kilis ka - zasında otuzdan fazla ev yıkılmış, birçok ev duvarları (o göçmüştür. Diğer kaza ve nahiyelerde de ufak tefsk arızalar olmuştur. Yağmurun çifçiye büyük fay - dası dolkunmuştur. Çiftçi on yıl - güz yağmurlarından mah . Bu sene yüzü gülmüştür. in önce kara çeviren ha- virarştr. vi çalışıyor İalkevi şubeleri ça - dan çalışan edebiyat şu şimdiye kadar beş büyük ve ilmi eser çıkarmıştır. Dil üzerin- de pek çalışmış ve tarama dergi sine birçok türkçe kelimeler bul. muştur. Başkan Bay Ömer Asım| (Antep dilinin! Aksoyun yazdığı tetkikleri) T. D. T. cemiyetince beğenilmiştir. Beşinci yılını bitiren Gazian » ep gazetesi buşubenin kültür neşriyatını idare etmektedir. emsil şubesi, çalışmasını bil-! hassa oyun sahnesi o bitirildikten sonra göstermiştir. 500 kişiyi a- lacak genişlikte bir salonu bulu- rana bu sahne, iyi yapılmıştır. Şu ye ka İkineikânun 1933 yonu nasil denize indirilmişti? Sabah erkenden İstanbul top sesleriyle uyandı. Camilerden çı- kan halkın temiz elbiseler giymiş olmaları, traş olmuş bulunmaları bugünün fevkalâde bir gün oldu- ğunu hemen belli ediyordu. Köşebaşlarında, dükkân önle- ! rinde toplanan kümelerde şöyle İz i Dançesi be mensubları ayın bazı günlerin. de milli eserleri temsil o ettikten umumi eğlence ve toplantılar da yapılmaktadır. Musiki şubesi: Ulu Önderimiz Atatürk'ün irşatları üzerine faa - liyetini alafranga üzerinde teksif eden bu şube, yeni musikinin zev kini aşılamak maksadiyle birçok halk geceleri tertip etmiş ve kon- serler vermekte bulunmuştur. Şubece isteklilere, açılan kurs- da, piyano ve keman dersleri ve- rilmektedir, Köycülük ve kütüphane: Bu şu- be vilâyet merkezine bağlı olan on köyü nümune köyü tutarak o- ralarda büyük yenilikler yapmış- tır. Bu köylerde birer mekteb yaptırılmış, yollar düzeltilmiş, w- mumt hel& ve lâğrmlar açılmış, ev ler badanalattırılmıştır. Günden güne zenginleşmekte bulunan kütüphaneye rağbet faz. ladır. İçtimai yardım: Bu şubenin de çalışmaları memnuniyet verecek kertededir. Bunlar içerisinde: Li- seye devam için komşu vilâyet ve kazalardan gelmiş kırka yakın ta- lebenin iaşelerini temin etmiş ol- ması bilhassa yazılmağa değer. Dil şubesi: Fransızca ve ingi- lizce kurslarından şimdiye kadar birçok yurddaşlar çıkmış ve yeni- İ den açılan kurslara birçok kimse- | ler devam etmekte bulunmuştur. i Evin öteki kolları da çalışma larını ilerletmekte ve ülkülerinin tahakkuku için hiç bir fedakârlık- tan çekinmemektedirler. l 1919 daki Macar isyanında komünist hükümetinin kültür bakan- Budapeştede muhakeme ediliyor.| lığınt yapmış olan Matyas Rakosi Kendisini resmimizde muhakeme esnasında iki jandarma arasında görüyorsunuz. başka salondan istifade edilerek! konuşuluyordu: — Acaba merasim saat kaçta o İ| incak? — Öğleden sonra olacağımı duy dum, fakat saatini bilmiyorum. — Merasimi mi soruyorsunuz? — Evet.. Bulunmak istiyorum da, — Müneccim başı hesab etmiş, en münasib vaktin ikindiye doğ - ru dokuz karış boyunda bir miz « rağın on dört karış gölge saldığı an olduğunu tesbit etmişler, — Çok büyükmüş diyorlar. — Evet, evet.. — Şimdiye kadar bu kadar bü- yüğü yapılmamış. — Evet, öyle zahir.. duydum. Ben de — Acaba böyle bir (zamanda kalyonun bu kadar çabuk yapıl - ması neyi gösterir? — Kimbilir? Devletin Moskof la arası iyi değil diyorlar. — Yani bir muharebeye işaret? — Belki de... — Şimdiye kadar yapılan kal- yonların en büyüğü imiş. — Evet. Ben eskiden tersane - de çalışmıştım. Bizim kalyonları bilirim? Geçenlerde kayıkla o - radan geçefken baktım. Hakika - ten nazar değmesin (o pek büyük bir şey! — Üç ambarlı diyorlar., — Doğru, üç ambarlıdır. — Ben bir şey duydum. Sözde kalyona ilk önce “Cedidiye,, ismi konulması takarrür etmişken pa- dişah Mahmud Adli iki ay evvel tersaneye gelib kalyonu görmüş, pek beğenmiş. Bunun üzerine is- mine izafe edilerek “Mahmudiye, , konulmasını ferman buyurmuş! Haliç, kayıktan dolmuştu. De- nebilir ki İstanbulun dört bir ya: nmı çeviren kıyıklarda ne kadar kayık, çifte, yelkenli..... varsa hep- si tersanenin önüne yığılmıştı. Bir tarafta da İlmiye sınıfı de- nilen mollâlar, hocalar beyaz sa- rıklariyle hep bir atada toplan - mış, zaman, zaman tekbir getiri - yorlardı. Müstakbel imam, müez - zin, hatiblerin sesi bütün İstanbu - lu derin bir uğultu içinde titreti » yordu. Kocaman bir balığa benziyen üç ambarlı Mahmudiye kalyonu,! yapılan bu merasimden O sanki memnun oluyormuş gibi yeni bo- yanan pırıl pırıl gövdesiyle kr zaklarının üstüne yangelib yatmış- tr. Denizci efradı, geminin, ka « yarak denize ineceği (kızakları yaklamakta devam ediyorlardı. Vakit ikindiye yaklaşıyordu. Meydanın bir kenarma tam do: kuz karış boyunda bir mızrak di- kilmişti. İri yarı dört bostancı - nm muhafaza ettiği mızrağın ya - nında baş müneccim çırağı olan biri cüce, öbürü gayet uzun boy - lu, biri şişman, öbürü gayet zayıf iki kişi ara sıra yere diz çöküyor - lar ve mızrağın gölgesini karış - lyorlardı. Kendilerinden elli a - dım ötede duran halk ara sıra! kendilerine soruyordu: — Ne kadar oldu? — On bir karış iki parmak! — On iki karış! — On iki karış, bir parmak! — On iki karış altı parmak! Birdenbire bir kaynaşma oldu. Padişahı “Tersanesi Amire,, ye ge- tiren on altı çifte büyük kayık u. zaktan görünmüşü. Arkadan sad- râzamı, diğer paşaları ve ümera- yi getiren kayıklar da kendisini takib ediyordu. Nihayet kayık sahile yanaştı. Sultan Mahmud, arkadan sadrâ - zam, vezirler, müneccimbaşı, kal - yonu yaptıran genç mühendis in - diler. - Müneccimbaşınm bir işareti ü - zerine yamakları bir ağızdan ce - vab verdiler: — On üç karış, on buçuk par - mak! Müneccimbaşı padişaha doğru döndü: — Gemiye binmek zamanı gel. di, Bunun üzerine padişah, münec- cimbağı, sadrâzam, vezirler ve en sonra da genç mühendis kalyona bindiler, Münectim muavinleri tekrar bağırdılar; — Bir parmak kaldı! — Tamam....... — Vakit tamam! Kalyonu tutan halatlar birden- bire gevşedi. Tekbirler gökleri in letti. Koca kalyon sanki denize girmekten korkuyormuş gibi evve- lâ acı acı gıcırdadı ve denize doğ” ru ilerlemeğe başladı. Kalyon, ilerledi, ilerledi, ilerle. di. Keskin bir sesle denizi yardı.! Gömülmeğe başladı. Gömüldü, gömüldü. Sonra daha başı düzel. meden birdenbire yavaşladı. Ve bir kaç kere yeniden kuvvetli kuv- vetli gıcırdadıktan sonra birden- bire durdu. Bu vaziyet karşısmda tekbir - ler birdenbire durdu Herkes de - nizin ortasında kurulmuş koca bir! köşk gibi kalan koca kalyona ba - kıyordu. Herkesin beti benzi ak - mişte. Padişah büyük bir hiddet! ve korku ile gözlerini müneccim - başıya çevirdi. — Bu nedir? Ne denlü kalyon yolda durmuştur? Müneccimbaşı kekeliyordu: — Bir dakika sultanım, bir da- kika! diyerek koynundan bir kü: çük kitab çıkardı. Süratle sayıfa- ları karıştırıyordu. Nihayet bir sayıfada © durdu. Gözlüğünü taktıktan sonra sivri külahir kafasmı birkaç kere salla- dı: — Vaziyet pek nazik sultanım.! Tamam, tamam.. Şimdi buldum.! Bu an ihtırakı utarette hamil var. | — Ne demektir bu? Anlıya” yorum. cudiyeti çok tehlikeli ve fensd” — Anladık be adam! Ne ols” onu söyle, yoksa kelleni rum! i — Aman hiddet buyurmaf” Öyle nazik bir andayız ki kan dö külür. Ihtırakı utaretteki besi” neuzubillah derhal inzimamı İN” dan dolayı geriye rucu eder. V#* — Devam et! Ve? z — Ve Zuhalle Merih yekdiğ? rinin karşısmda üçer derecelik * zaviye teceybi kadar inhiraf ede i ler. Bundan büyük felâket de * lamaz. — Semavatı bırak o be adi” dünyadan bahset, burada ne olur — Çok fena, çok fena... İlk hi dise olmak üzere kadınlar erk erkekler kadın olur. Sultan Mahmud gürledi: — Ben de mi? N — Evet! Maalesef... — Peki, şimdi ne yapacağı?! — Evvelâ gemiyi terkle avdet. Sonra kalyonu halatla” eski yerine çekmek ve olduğu # bi yakmak lâzımdır. Yarım saat sonra'padişah, “i râzam, vezirler, müneccimler, yi gemiyi terketmişti, Saraya değ” uzaklaşırlarken ahali, aralarıni! kalyonun denize inmemesini be” başka sebeblere atfediyordu. — Geçen sene Kaptanı Der” bir zavallı masumu öldürdi i sonra denize atmıştır, diye bif vayet çıkmamış mıydı? Efradi?” biri söyledi. Cesedi tam kalf? nun durduğu yere atmış. ki bu adam evliya imiş. onun üstünden geçmemek için muş. — Ben, zaten onun duracağ” evvelden kestirmiştim. İlk haf? ket ettiği zaman ne aci acı cırdamıştı o? — Peki, şimdi ne olacak? <1! — Kızakların yolunu değişti mek lâzım. # Padişah, genç ve müteşebbi? kirli mühendise kalyonu geri çekmek ve yakmak için emir — mişti. Genç mühendis her ne dar kendisini kandırmak, bu #*f ma lâflara ehemmiyet verene ni rica etmek istemişse de kork” gi» ğu için #68 çıkarmamıştı. Herkes gittikten sotra vinleriyle tersanede yalnız yal Kalyonu halatlarla bağlattık”” sonra soyunub denize girdi. © yet iyi yüzmek biliyordu. nun ön tarafına geldi. DE dalarak kızakları muayene Kızaklar aylarca evvel yapıld için tamamen midye bağlar, kalyon kayamadan durmuş pu gördükten sonra oradaki 8 lara işaret etti; Bir çoğu e da, Bütün gece uğraştıktan kızakları temizlediler. Ve sa bın ilk ışıkları denize gi” zaman genç mühendis deni muvaffakiyetle kaydırarak indirmişti; Halk ertesi sün şaştı. Ve Sultan Mahmud gi cı müneceimini kovarak gen gp hendise mükâfat olmak üzer? kese altın verdi. Murad SERT ge