HABER'in Hikâyesi Bir ahbabım anlattı: Biliyorsunuz ki, azizim, ben, halivakti yerinde bir adamım... Mesleğim de eczacılıktır... Bugün bir iki mağazam ve bir de müstah- zerat yapan imalâthanem vardır. Piyasadaki bir diş macununun, iki üç cins kremlerin, traş bıçakla- rının ve dudak boyalarının, ko- lonyaların sahibi benim... E, tabii, bunlar, sermayeye bağ- lı şeylerdir... Ben ise, fakir bir ai- lenin evlâdı idim... Sultan Hamid zamanında isyan ettik... Sürgüne| gönderildik... Oradan da bir kola- yını bularak, Mısıra kapağı attım. Bir eczahaneye kalfa oldum. Üç beş yıl, dişimden, turna - ğımdan para arttırdım. Hattâ aç yattığım geceler bile oldu. Fakat, gayem, müstakil bir müessese sa- hibi haline gelebilmekti. Nihayet, gayeme ulaştım. Ger- çi, acı bir suretle: Bir gün, patron, bana: — İlâçlardan birçokları çalm mış... Hele müshil haplarında ek- siklik var! dedi. Benden şüpheleniyordu. İsyan ettim... Polis alıb patron- la beraber evimde taharriyata gi riştirdim... Sonra, bankadaki pa-| ramı ne suretle biriktirdiğimi de isbat ederek namusumla ayrıldım. Tenha bir mahallede mini mini bir dükkân tutarak işe başladım. Ekmek paramı güçlükle Çrkarı- yordum. Hiç bir dostum yoktu. Yalnız ilk çalıştığım eczahanenin müşterilerinden olan bir Hacı bey le görüşüyordum. O, daima dük- kânrma geliyor: — Sana iftira ettiler... Ben, bu- mi yakından biliyorum... Sen 7 mia Ölüyor” Seni” görmek ter” muslu bir insansın... Haydi, çalış zengin olacaksın.. Görürsün... di- yordu. Ve kendinin nasıl zenginleştiği. ne dair hikâyeler anlatıyordu. Hacıbey, filhakika pek zengin. di. Mısırın belli başlı milyonerle- | rinden sayılıyorlardı. Pamuk feddafiları, apartman - lar, hanlar, hamamlar, hiç bir şe- yi eksik değildi.. Hattâ, bana ser mayomi tamamlamak için biraz da borç para vermek dostluğunu | gösterdi. Faiz teklif ettim: — Haramdır! Kabul edemem! dedi. Almadr... Borcumu, bir sene çalışmadan sonra, kendisine memnuniyetle i ade ettim. Canciğer dost olmuştuk. Hemen her gün dükkâna uğruyordu. Fakat, âksiliğe bakm: Her gün de, tezgâhımın üzerinden bir şey. ler eksiliyordu. Bu eksilen şeyler, gerçi, birer beşer kuruşluk haplar, falandı... Lâkin ne de olsa, beni| gene sarsıyordu. — Bu ne memleket! diye kızı. yordum. Hırsızlar, bütün eczaha- nelere mi dadanır? O kadar göz kulak oluyordum. Her müşterime ve çıraklarıma mu | kayyet oluyordum. Lâkin hiç bir netice elde edemedim, gitti. Nihayet günün birinde, bizim oğlanlardan biri dedi ki: — Bizim Hacıbey hırsız! — Sus! O nasıl söz? — Vallahi hırsız.. Birkaç kere! işte şu delikten gözetledim... Siz içeri gidince, hap kutusunu — alıb cebine attı, — İmkânı yok. Günaha giriyor. sun... O, öyle adam ki, benden fa- iz bile almadı. Hem, kendisinin) milyonları var. İyilik yapmakla da şöhret kazanmıştır. — Siz beni dinleyin... Bir kere tecrübe edin. İçime kurt düşmüştü. Tecrübeyi yapmaktan kendimi alamadım. Fakat, çırağımı o gün savdım. Zira, Hacıbey namına on dan utanıyordum. Bir de delikten bakmca ne gö reyim: Eczahanenin içinde ve mah sustan tezgâh üzerinde bıraktığım müshil hapları karşisında kalınca, ak sakallı Hacıbey (ne yapsın?.. Gözleri bir acaib parladı. İnce, ka- did ellerini uzattı... o Parmakları titriyordu ve mor damarları şiş - mişti, Kutulardan birini usulla alarak, cebine indirdi. Ah, gençlik... Ah, tecrübesizlik. Ah, asabiyet... Kendimi tutamadım.. Fena hal- de kızdım. Saklandığım yerden fırlıyarak: — Ak sakalından © utanmıyor musun, be herif ?.. diye haykırdım. Hayatımı ne“güçlükle kazandığı- mı biliyorsun ve sen milyonersin... Benim beş kuruşluk malımı çalı - yorsun ha?... Tuh sana... Senin gi“ bi hacılar yere batsım... Perişan bir hale uğradı. Titredi... Sendeladi... Elini kal bi özerine bastırarak 'yere yuvar- landı. Evvelâ | — Sahtekâr! diye bağrrdım. Fakat sonra işin - ciddileştiğini anlıyarak, Hacıbeyi kanepeye ya” tırdım... İmdad çağırdım. İlâç ver-| dim ve evine yolladım. Ertesi güne kadar hiddetim hâ.' lâ geçmemişti. Fakat: yor! diye haber yolladılar, — Yüzünü şeytanlar görsün, — Yok, yok... Vicdansızlık et- me, Gel... Yumuşayıb gittim. Manzarası karşısında merhame- te gelmemenin imkânı yoktu. Yal ruz kalmamızı istedi ve: — Beni affet... diye inledi. Ben de bir illet var... İşte oğlum, aç şu dolabi... Açtım... İki yığın müshil hapı... Başka eczalar,.. — Şu yığın öteki eczahanenin, sağdaki de senindir... Hiç birine dokunmadım... Seninkileri al.. O. tekileri de sahibine ver... Ben, mel. un illetimle ölüyorum. Hakikaten de o gece, teslim etmiş... Bir ay sonra vasiyetnamesi a- çıldı ve bana dört bin altın miras bıraktığını hayretle gördük... Servetimin başlangıcı bu para- dır... Hâlâ ihtiyara rahmet oöku- rum... Ne garib illet, değil mi? Nakleden: Hatice Süreyya HABER Akşam Postası IDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Kotgras Müren: İSTANDIN HAMEN Tetetan Varı YAKI? dar: 14P70 ABONE ŞARTLARI i O. 8 A8 ayan İ İ Fürkiye: 120 550 #80 1230 ürş Genebi: 150 #5 #46 1610 İ ILAN TARIFES! Ticaret dânlarının anın 1250 Mwmi Üüninr 18 Luruştar i Sahibi ve Nesrivat Müdürü: HASAN RASİM US Bamiaığı yeri (VAMIT) Matbaa ruhunu İ | hn HABER — Akşam Posta s j emin inen A â ai iy Kötü bir gemi üzerinde Bali a | dasına yaklaşıyorduk. Bali adasını Javadan ayıran bo- ğazı garbtan esen şiddetli bir rüz- gâr yüzünden cenubi şarki ve şi- mali şarki tarafından geçtik. Singapurdan bu ihtiyar yük ge-| misine Baliye gelmeküzere binmiş! tim: Başka vapur da yoktu. Ge- mi, önüne gelen yere uğradı. Her taraftan yük alacağını umuyordu. Nihayet Baliye gelebildik. Seyahat, çok seyahat eden in- sanlar için “yeni,, denilen hâdise yoktur. Bununla beraber adada- ki kabileler ve yerli kadınlar sa- tinet neviâletleriyle gene de güzel görünmüştü. Bu kadınlar, film-, lerde gördüğümüz Pclinezya ada- larındaki kadınlar gibi yarı çıplak olsalar, muhakkak ki daha güzel olurlardı. Fakat ne çare! Moda buralara kadar burnunu sokmu$-! tu. Adada müdhiş sivri sinek var. Fakat buranın havasındaki berrak i lık bunları unutturuyor. kadınların fena giyinişleri, güne - şin her renge azami kudretini ve - rdiren ışığı altında siliniyor. El - li kilometre kadar uzunluğunda | ve kırk kilometre genişlikte olan| Bali adasında bir buçuk milyona yakın nüfus var. Bu küçük toprak parçasında, dağlar, yanar ve sön- müş dağlar da var. Karaya çıkar çıkmaz insan bu- ranm sihirine kapılıyor. Her taraf yeşillik, Yollarda, başlarının ü- zerlerinde sepetlerini taşıyan genç kızlar var. Yürürken, kalçaları genis tüvaletleri altmda rahat ve çevik hareket ediyor.. Hepsi neşeli, sevimli... Yüzle «| eyaha Pislik, |* Bali adası yerlileri dansediyorlar rinde pudra, dudaklarında kırmı - zı ve ayaklarında çorap, ayakka - bı yok.Belki elli sene sonra yüksek ökçe giyecekler, dudaklarını bo- yıyacaklar, #ımbilir? Bali adasının hertarafın Js Hin 1 tesiri görülüyor. Halk uysal. Ka - dere boyun eğmiş. Fakat şimdi eski zamandakinden daha “me - denileşmiş,,. Çünkü eskiden öyle âdetleri varmiş ki, meselâ... Durunuz, size'büyük bir reis öldüğü zaman-yapılan : merasimi anlatayım; Güneş batmak üzeredir Uzak- tan bir musiki yükseliyor. Danse-| Çok Gezen Çok Bilir t Notları Bali adalarında eski bir cenaze merasimi denler bir araya toplanmış. sekiz genç kız ayağa kali yavaş yavaş oynamağa lar, Orkestranın temposü 6 dare ediyor, onlar da şarkt yerek, yüzlerce yıl evvelinde” len bir an'aneye uyarak, F leriyle zaman zaman şehvetir tirası, arzuyu, kini ve gara sil ediyorlar. Bütün bunlar sime başlangıçtır. Büyük i » “ # yeli li iki ay oluyor ve cesedi, ağaçlarla her gün müt tütsülenmektedir. Bugün, hocalar, yakılma nün geldiğini söylemişlerdi scl yakılacak. o Şarkılar, büyük reisin dört karısının rw a ri istekleriyle ölüme gidişlerine1i, kat edecek, onların feryad” bastıracaktır. Cesedin yakılacağı meyli odunlar hazırdır. Kurbanlef dö silmıştır. Ceset merasimle riliyor. tir, Cesedin peşinden, dört denilen kendilerini feda et! anesini yapacaklar. C. enne, lerliyorlar. lir verilmez, dördü de Odunlara ateş lar... Yavaş “yavaş. Çünkü, kanları ile kendi alınlarına bif' Bu, bir mamya haline si, dulların kurbanı olan ve si sol “lari saltına birer hançer rn # ret yapmak lâzım. Sonra, # cudlarını feda edişin, öteki daki mükâfatına ve saadetini an evvel kavuşmak üzere ruhlarını teslim ediyorlar. Şimdi merasim bitmiştir: y 4 kılar ve danslar gene başlıyor” tarafta içiliyor. Ve bira? çiftler, birbirlerini . kucaklı! ormana.. Yahud da kulü dönüyorlar. Ve harikulâde gece, altın lariyle, yanan cesedin, Sutti muş dört dul kadının ve ge! lanların üzerlerine çöküyor. yol Dansedenlerin etrafında halka olan seyirciler Bu hafta çıkacak olan “Spor Postası,, nda Profesör Ismail Hakkının güreş aleybii deki makalesine, güreş federasyonu Muhakkak okuyun cevab veriyor, ri e di rod LL ASĞLE A... EE FEELİ BEZESİ EŞE. SES EŞES İLİ