.i e Komiteciler Balkan harbını sayıklıyorlar! (Baş darafı Tincide) | kardeşliği var. Türkler, bu kar- Gospodin; l Bil ki, mektubun bana verdiği ilk ve son his, senin bir bunak, bir esrarkeş olduğundur. Zaten bili- yoruz ki Türkiye Cumhuriyeti u-| yuşturucu Mmaddeler imal eden fabrikaları insaniyete hizmet ol- sun diye tehdid edib katpattığı zaman bu zehir fabrikaları pislik- te yetişen mantarlar gibi Bulga- ristanda bitiverdi. İnsanlığa ze- hir kusan bu fabrikaların mamu- lâtı oralarda çok ucuz - olmalı ki, yutmuş ve bunun kafana verdiği| uyuşuklukla kendinden geçmiş- sin, yahud geçmişsiniz. Emin ol, aklıma ilk ve son gelen şey bu oldu. . Bir Türkün yanında yaptığın u- şaklık esnasında öğrendiğin ya- rım yamalak Türkçe ile bana di- yorsun ki: “Yazıyorsun, fakat dinliyen yoktur. Korkan gene hiç.. Ovakit| beş kişi süngüde, fakat şimdi On...| Çokyıımıhlü-] zum yoktur. Yolladığım resme bak, beğenirseniz gene buyuru: nuz.,, İmza: Chop. Sofya, 14/X11/34 Bilinemez, Tanrı Türkü yara- tirken kanıma niçin fazla miktar- da merhamet, iyilik, sulh severlik kattı? Ey komiteci! Sen kimoluyorsun? Kendini ne zannediyorsun? Osmanlı padişah- larının düzeni bozuk devletini, üç devletle birleşerek ve hürriyetini- zi Çar Rusyasına vererek Balkan harbinde mağlüb etmiş olabilirsi- nız. Osmanlı imparatorluğu geber- mek üzere olan bir leşti. l Ve sizin için bu leş bir beleşti. Geberik kokusu alan hassas burnunuz vaziyeti gayet iyi kav- radı. Derhal hücum ettiniz. Saray hamamlarından dışarı çıkmadan, paşa olan, resmini yaptığınız ku- mandanın ordusunu bozdunuz. Ne büyük şeref?! Köhne bir imparatorluğun kar: nına çıkıb hora teptiniz. Hiç bir sırtlan bedava bulduğu bir leşe bu kadar şiddetle saldıramazdı. Ey Sofya! En gözleri elâ güzel kadın. Sen şüphe yok ki Ayasofya kadar Türksün! Senin toprağını eşsen henüz kemikleri çürüme- miş, kanı taze, etleri diri ne baba- yeğit Türk akıncıları çıkar? On- lar Tuna'nın insanı delirten nağ- melerini ne coşkun söylerlerdi. Ey Sofya! Ey Sofyanın kaldı- rımları! Sende hâlâ Türk süvari- lerinin nal izleri var. Sofya Türk'tür. — Bulgaristan Türk'tür. Onu Türklere düşman yapan ufak ve beyinsiz bir zümre- dir. Yoksa ey gözleri yeşil Ayka! sen söyle, sevgilinin başı için doğ- ru söyle: Ninen Türk atlısı yeğit tutarken ona: “Kocam ol!,, diye yalvarmadı mı? Ve sen söyle ey okumuş, tarih bilir Gospodin! Bulgarlar da Ma- carlar gibi T'irk kanı taşımıyorlar mı? 3 Siz ey Bulgar köylüleri! Za Sizin kanmızı, beyninizi zehirle- mek İstiyorlar. Halbuki Türkiyenin efendisi “neye kadar kovalarken görmüş- YAY ŞUR deşliği Istanbulda bulunan - sütçü Bulgarların canını, malını ve na- musunu korumakla — göstermiyor-., lar mı? ) Bakın, ben şaşkalaz ve afyon- keş Ghop gibi bir süngüye on Bul.' garı geçireceğimizi iddia etmiyo- rum. Bunak dimağların, esrarkeş beyinlerle çiftleşmesinden doğan bunun gibi iğrenç ve abdalca fi-. _— kirleri ileri sürmüyorum. Dünyanın en büyük askeri olan Mehmetcik, nice harbler görmüş, nica tecrübeler geçirmiştir. Ne de- rece askeri kudret sahibi olduğu-| na dünya harbinin ilk hamlesinde süngüsünü teslim etmekle göste- ren Bulgar askerlerinin, eteğinin yırtık olduğunu Çatalcadan Edir- tür. Hey!... Uzun lâf istemez. Türkün iyi hislerini, temiz duygularını bu- landırmayın! Türkü rahat bırakınız. Meçine gül takınız. Türke çatan dilleri kesib kesib yakınız. Türk büyük bir ateştir. Başın- daki güneştir. Sakın ona yan bak- ma... Volkanlar ona eştir. Gene size hitab ediyorum, en — Sarhoş Bulgar diyarının hakiki efendisi olan ayağında çarık, koltuğunda gayda Bulgar köylüsü! Artık sen de uyan! Başında se- ni feci ve elim bir maceraya sü- rüklemek istiyen sarhoşların sö- zünü dinleme. Senin elinden ek- meğini alıb yerine silâh vermek istiyorlar. Yarın aç karnınla se- ni ölüme sürüklemek Sakın aldanma! Onlar, sen cebhede can cekişir- ken, arkada elinden kaptıkları ek- meğini yutmak, karma ve çorak tarlana sahib olmak istiyorlar. Onlara inanma! Bil ki, Türk köylüsü de senin kadar iyi yürekli ve çalışkandır. Sana, senden alacağı güzel Bal- kan kaşar peynirine karşılık mis gibi kokan buğdayını vermeğe hazırdır. Ben seni çok iyi biliyorum. Mu- hakkak komiteciler senin de ba- banı öldürmüşler, senin de yolunu bir iki sefer keserek soymuşlar ve hemşireni dağa kaçırıb ismetini çalmışlardır. Her gün senden zorla para a- lırlar, onlar senin boğazından çal- dıkları bu parayı sağda, solda yer- ken, dost Sırb kralını öldürürler-| ken sen de hayatından mütema- diyen kaybediyorsun. Artık uyan! Elindeki çapayı sa- na bıçak ve ölüm veren hainin ka- fasında parçala.. Bu hem seni, hem de Bulgaristanı kurtaracak- tır. * Haydi Bulgar köylüsü, ileri! Murad SERTOĞLU At yyayaaİMN do amyayya3 İ Siyasilerin oyunu Deniz müzakereleri haftaya kaldı " Londra, 16 (A.A.) — Jan Sayr men ile M. Matsuidara ve Nor - man Davis ve Amiral ey arasında yapılan bir golf oyunun- dan sonra deniz meselelerine ait müzakeratın —— hattâ Japonya hükümetinin cevabı alınmasa bi * le — önümüzdeki haftaya tehir hoylü&dı sizin aranızda bir kan' edileceğin&â karar verilmiştir. luk — l İdris Bodosu niçin varaladı ? melâhat, yaralı Bodos ve idris Evvelki gece Galatada Arab oğlan sokağında kadım yüzünden kanlı bir kavga olmuş, Unkapan- lı İdris adlı biri, Bodos isminde birini bıçakla üç yerinden tehli- keli surette yaralamıştır. Hâdisenin nasıl olduğunu, ye- rinde tahkikat yaptırdığımız bir muharririmiz, aşağıda anlatıyor: Galatada oturan Melâhat is - minde biri iki üç aydanberi bir çoklarını kapdırıb paralarını al- maktadır. Melâhatin, böylece söz verdik- leri arasında Unkapanlı gemici İdris isminde biri de vardır. İdris, evvelki gece rakı içmiş, kafayı a- damakıllı tütsüledikten snora Ga- lataya gelerek Melâhati evinden soruşturmuş, — dışarda olduğunu öğrenince, öteyi beriyi aramış, ni- hayet Arab oğlan sokağında Su- adın lokantasında yemek yerken görmüştür. İdris, araya araya, yorulduğu Melâhati orada görünce lokanta- ya dalmış. Melâhate bir şey söy- lemeksizin doğruca Jlokantada 'on çalmakta olan Mehmed adIı birinin ensesine bir yumruk wurduktan sonra masanın birinde oturmuştur. İdris masaya oturduktan — ve bir kaç dakika geçtikten sonra: — Var mı bana karşı koyacak, kim varsa.... diye ulu orta bir kü- für savurmuştur. Buna lokantada yemeğini ye- dikten sonra kahvesini içen, pek fena kızmış olan Bodos: — Yapma, ayıbtır birader. Bize ne küfür ediyorsun, haydi çık dı- | arl.. « , Demiş, bunu kendisine meydan okumak sözü telakki eden İdris: — Haydi ulan, dışarı çıkalım.. Diye Bodosu dışarı sürükliye - rek, çektiği bıçağı evvelâ Bodo - sun gırtlağına, sonra da baldıri - le sırtlarına saplayıb oraya yık -| mıştır. Hâdiseye yetişen ı:ııliıler,ı tdrisi yakalamışlar, Bodosu da Beyoğlu Zükür hastahanesine kal- dırmışlardır. Bodosun yarası çok ağırdır. Hastahanenin operatörü Sad- rettin: | bütün bususiyetlerini içak, bir milimetre daha girseydi, Bodos derhal ölürdü, de- miştir. Halkevinde tıyatro ve dekorasyon dersleri Halkevinden: 1 — Temsil şubemizin bi tiyatro kursuna orta tahsilini bi- tirmiş Bayan ve Baylar almacak- tır. 2 — Güzel sanatlar şubemizin tezyini sanatlar koluna da Bayan- lar için giyime ve ev süslemeğe yarıyan el işleri için tezyini re- sim dersleri verilecektir. Bu iki kursta parasızdır. İs- Byenler her gün saat 16 dan 22 ye kadar Gülhane parkındaki A- baş vurarak yazılabilirler. — Bay Hüseyin Cahid |P Yalçın'a açık mektub (Baş tarafı 3 üncü de)| fet olmak istiyen boş hül, Ve onuncu yıl sıralarında | de neşrettiğimi, Bay Nurulla | tanın da bir vesile ile bahset bir şiirimi zikrediyorsunuz. mi söylemekle beni tâ can evim- den vurdunuz. Ben ki babamı çıl- dırasıya sever ve onu bir o kadar sayardım !.. Bunden evvel neşredilen “Bir ses, iki nağme,, adlı kitabrmda o nun hatırası için yazdığım bir şiir vardır. Okumuş olsaydınız, bu yanlış hükümde bulunmazdınız. 2 —- Hem siz bu manayı nasıl ve nereden çıkarabildiniz? “Babamın kafatasını kullanıyo- rum,, un adından bile babamın| kabul etti- ğim, varlığımı onun varlığiyle mezcettiğim anlaşılmıyor mu? O şiirimde ben milli davanif! hakkuku için çalışan serseri kuşlar gibi başıboş © madıklarını ve uyuşmuş gibi köşeye çekilib tevekkülle yılları saymadıklarını dum. söylü! On yılda neler yapmıştık v& ha neler yapacaktır Ve sonunda: Çiğneriz engelleri atarak bin' 3 — Şarap içmek haramdır, bir| Tanrı bile çekilsin önül ki ölünün kafatasına doldurmak da, günah! n Siz böyle düşünüyorsunuz, ve böyle düşündüğünüz içindir ki be- ni itham ediyorsunuz. Gülünçlük sizde mi, bende mi? Evet, babamın kafatasına şa- rap doldurub her gece, herkes yattıktan sonra içtiğimi söylüyo- Kuduran ummanlara dalgı Kaca engin dururken :ııldW yı ararf © Diyerek Cumhuriyet deli sının gücünü anlatmağa ça Bizim bu coşkunluğumuzu © dense hoş görmüyor: “Bu rum. Fakat dikkat edin, kı(_ıtııı- sanat hududları içinde kalmali tiyen şairlerimizin tabiat ve $' tasvirlerinden ayrılınca, — içti k ğ E 4 olmak istiyor. Ve bunu cebrü ' Büyük bir ehemmiyet atfediyorum det ve taşkınlık hisleriyle & na doldurunca şarabı: Gö zgöz oluyor ve biraz, Rengi soluyor nedense!.. bense, Buna: Göz göz oluşa, Ve bu garib soluşa! Bu mısralar size hiç bir şey söy- lemiyor mu? Şiirin sonunda diyordum ki: Siz ne dersiniz? Hiç! Ses çıkarmaz ve geçersiniz! Ses çıkarmadan geçmek kabil değil, diyorsunuz ama, maattees- süif yeni sanatı pek anlamadığını- zı tekrar ettirmeğe beni de- mec- bur ediyorsunuz. Bittabi sizi ma- zur görüyorum... 4 — Lâf olsun diye daha bazı şeyler geçeliyorsunuz ki, asıl affe- demiyeceğim nokta burasıdır. Di- yorsunuz ki: Bay İdris Ahmed, genç edebiyatınız içinde göze çarpan bir akışm hususiyetlerini taşıyor. bu, bir fırtına, bir kasırga, bir a-' .. .. Mahsulümüz (Baş tarafı 1 inci sayıfada) geçen yılın aşağı yukarı dört mis- lidir. Mercümeklerimizi İtalya, no- hutlarımızı Fransa büyük bir is- tekle çekmektedir. Geçen hafta İs | tanbuldan 77 ton mercümek ve 46 | ton rohut yüklenmiştir ki bu mü- him bir şeydir. Bu şekilde bütün | Milletler Cemiyetini m! toprak mahsullerimiz tamamen | satılmış denilecek bir haldedir. O | kadar ki köyler kendine ayırdığı | mahsulü bile para ettiğinden dola- ! yı satmaktadırlar. Zeytin yağlarımıza rağbet fazla Son zamanlarda zeytin yağla- rımıza karşı gösterilen rağbet git- tikçe artmaktadır, Türk Ofis Ber- Hin şubesinin bildirdiğine göre Ber linden bir firma memleketmizden bir kaç yüz ton yemeklik zeytinya ğı almak istemiştir. Bu — malların | saf ve temiz olması şart — konul- | maktadır. İ kalkıyor.,, diyorsunuz. Meğer hata etmişiz; sevgil! den bahsedib, tabiatten den malr imişiz. Nasihatınızı tutamayacağıf affınıza güvenerek arzedef mektubumu, sözlerinizi iade bitiriyorum : Tenkit “Taklidi yapar gibi da ile hiç bir mana ifade etri iki üç sütun devam eden bir nızı kimbilir ne düşünce ile FT Hareketleri,, sayıfalarına meği münasib görmüşsünüzn Hüseyin Cahid Yalçın! Saygılar. g ldris AHMİ Damlalar Şairi: İsmail Safa —£ Kuvvetli bir şiir kitabıdır: siye ederiz. bilecekler mi (Baş tarafı 1 inci © dır. Yugoslavya ıumlıl"ı İ nevrede parlak bir muvaf gibi başlıklar n 'leerine n Fransız matbuatı, bu yen! | şeklini hararetle karşı utadıf karısında bir heyecanla W maktadır. Macaristan gazeteleri d& letler Cemiyetindeki yeti iyi telâkki etmekte, bü yazılar çıkarmaktadırlar. Röyter ajansının Budapt! habirine bir Yugoslav siyetin tarafından yesmmi | n" göre, Milletler Cemiyetinü son anlaşma dolayısiyle, lavyadan çıkarılan Maca' tekrar yerlerine dönebilet” dir. yetli miktarda ;eytînıil * Diğer taraftan Lehistandan bir | tadır. Yalnız İtalya, zeytin firma da Türk Ofi-- zeytinyağı rımızı İtalyada İtalyan satan ihracat evlerimizle temasa | krıştırarak bir tasfiyeden #” açi KEGRRLELİ talyan yağı namile bütün dÜ y LAt iya da memleketimizden, bil- | yaymaktadır. Türk Ofis bt lay köşkü Iç İşleri Çevirenine | hassa İzmiy mmtakasından, külli- | ta tetkikat yapıyor. | girişmek istediğini bildirmiştir. ğ | | | VY ı a