Eğer 1541 aygıtının C64 ile bağlantı- sı gerçekleştirilirse, o zaman depola- nacak bütün veriler ve programlar belirli komutlar aracılığıyla küçük bir camda toplanabilmekte ve bunlar 1541'in ağzına sürülebilmekteydi. Bir bütün olarak bu camların görünümü çok küçük ise de, bunlardan bir te- kinin içine (disket ya da Floppy de- niyordu bunlara) yüzaltmışsekizbin'i aşkın işaret sığabiliyordu. Hadub- rand'ın bir diskete el attığını gördü- Bünde ise Merlin insanın böyle bir disketi elinde tutarken sanki disket çığ bir yumurtaymış gibi davranma- sı gerektiğini ekledi sözlerine çabu- cak. Ama şövalye yine şaşırtıcı ölçü- de bir duyarlılık göstererek -gerçi ters yapıyordu- ve sakınan bir tutumla bir disketi disket sürücüsünün ağzına sürmüştü. Satıcı kahramanlarımızın her ikisine de camın nasıl içeriye so- kulduğunu gösterdi. Onlar da yavaş yavaş, bu işlem sırasında parmakla- rına bir şey olacağından korkmama- yı öğrendiler. Sürücünün ağzı gerçek- ten de yalnızca disketle ilgilenmektey- di. Şövalyeler 398 Mark'lık fiyattan ise pek memnun kalmışlardı; büyük bir “ambar” onlara bunun en azın- dan yüz misline mal olacaktı. Merlin bilgisayarın bir yazıcıyla da donatılmasına ilişkin önerisini dile getirdi. Gerçi Merlin'in her iki dostu da bu arada yazmayı oldukça iyi öğ- renmişlerdi, ama iri elleri (özellikle Hildebrand'ınkiler) çoğu kez ancak güçlükle okunabilen şeyleri kâğıda dökebiliyordu. Hepsi de bu öneriyi coşkuyla kabul ettiler ve satıcı sabit bir yazıcı ile iyi bir metin-işleme prog- ramı sayesinde bu sorunun çabucak çözüme kavuşacağını ifade etti. Satıcı burada bir “kesim yeri” (arabirim) sorunu bulunduğunu öne sürerken Hadubrand'ın Merlin'in de- ri ceketinde biraz önce açılmış olan deliğe kaygıyla eğildiğini görünce söz- lerini düzeltmek zorunda kaldı; yazı- cının bilgisayara bağlanmasından söz etmek istediğini açıkladı. Ama C64'e uyan bir bağlantıyla donatılmış pek çok sayıda iğneli yazıcı vardı. Kah- ramanlarımız “iğne'' sözünü duyun- ca biraz hoşnutsuzlukla mırıldandık- ları zaman, satıcı onlara yazıcı-ka- fasını göstererek burada sözkonusu olan ilkeyi açıklamaya başladı aceley- le: Her iğne tıpkı hızlı ve küt bir kar- gi gibi yazıcı-kafasının mahfazasın- dan dışarı savrulmakta ve yönü rulo tarafından sabit tutulan kâğıda sap- lanmaktadır. Ama kâğıt ile kargı ucunun arasında bir de şerit bulun- makta ve bu renkli şerit, ortaya çıkan iğnenin tazyikinden ötürü renginden bir miktarını kâğıt üzerine bırakmak- tadır. Yazıcı-kafasında ise birçok iğ- ne bulunmaktadır. Bu iğneler yazıcı- ya yerleştirilmiş uygun bir tertibat sa- yesinde yazıcının içinde öyle bir bi- çimde dışarıya doğru savrulmaktadır- lar ki, bunların meydana getirdikleri görüntüler kâğıt üzerinde harfler ya da çizimler olarak belirmektedir. Hil- debrand'ın ve Hadubrand'ın buna akılları yatmıştı. Kendi çağlarında bi- le harflerin kazınması ilkesinin bilin- diğini anlattılar. Satıcı bu sırada ağır bir aygıtı kaldırıp masanın üstüne yerleştirmişti: “Bu aygıt,” diyordu,