“Davran!” dedi Hildebrand, kılıcını kuşandı ve oğlu Hadubrand'ın omuzluğuna büyük bir gürültü ile vurdu: “Bilgisayar denilen mücevheri ele geçirelim!”” SÖVI BİLGİSAYAR SATI Yukardaki satırlar eğer size garip geliyorsa, bunda tamamen haklısınız. Her şey 1.4.1986 tarihli “*Ergoldin- ger Generalanzeiger” gazetesinde ya- yımlanan bir makaleye konu olan tu- haf bir haberle başladı. Gazetenin za- ten pek fazla olmayan okuyucuların- dan büyük bir bölümü bu haberi o zaman | Nisan şakası olarak değer- lendirmişti. Ergoldinger Generalanzeiger'deki makalenin içeriğini bir orman memu- runun raporu oluşturmaktaydı. Or- man memuru iki tuhaf kişi hakkın- da ihbarda bulunuyordu. Bu kişiler ormancının sorumluluğu altındaki ormanlarda rastgele ve ruhsatsız ola- rak avlanırlarken yakalanmışlardı. Yerel polis örgütü bu ruhsatsız avcı- ların bulundukları yeri saptadığında bunlar kılıçlarını çekerek memurların üzerine yürümüşler, bu yüzden de, devlet gücüne karşı koydukları gerek- çesiyle ilk iş olarak nezarete alınmış- lardı. Ne var ki, hiç kimse onların dilini anlayamıyordu. Gerek giysilerinin, gerekse davranışlarının tuhaflığı do- layısıyla, sonunda Münih Üniversite- si'nden bir profesörün yardımına başvuruldu. Bu profesör sözkonusu kişilerin çok eski bir Almanca konuş- tuklarını saptadı. Bilmecenin çözü- münü ise profesörün eski bir dostu olan Garching'li bir fizikçi buldu en sonunda: Indiana Polis Üniversitesi'- nde görevli bilim adamları **Tachya- nen” adını taşıyan bir madde ile epey risk unsuru taşıyan bir deney yapmış- lardı. Bu parçacıkların son derece özel bir zaman ilişkisi açığa vurduk- ları öteden beri tahmin edilmekteydi. Ama iki şövalyenin (mesleği silahtar- lık olan baba Hildebrand ile 15 yaş- larındaki oğlu Hadubrand) ortaçağ- dan birdenbire çağımıza nakledilme- leri ise bu deneyin hiç beklenmeyen bir sonucu olmuştu. Her iki savaşçı- yı tekrar geri göndermenin yolunu kimse bilemiyordu. Bu nedenle Mü- nih'li profesör Theodor Mehrwald şövalyelere, bu kişiler bizim yasala- rımızla yine çatışmaya düşmesinler diye, sürekli danışmanlık yaparak yardımcı olmaktaydı. Hildebrand ve Hadubrand bu arada bizim modern Almancamızı oldukça iyi öğrenmiş- lerdi. Adetleri de bizimkilere bir öl- çüde yaklaşmıştı. Bu kişiler ilk aylar- da olduğu gibi zorbaca davranmıyor- lardı en azından ve yemeğin çatal- bıçakla yenmesi onlara artık o denli güç gelmiyordu. Gene de, giysilerini ve silahlarını çıkarmak istemiyorlar- dı. Fakat onlar şimdi Almanya'nın büyük bir kentinde ve eski bir sanat- çılar semtinde yaşadıkları için dış gö- rünüşleri açısından çok fazla göze batmıyorlardı. Bizim modern uygar- lığımızın başarıları onları müthiş bir biçimde büyülüyor. Şimdi onlar,