mamıştı. Hadubrand kılıcını yere yurdu ve “Renkli olanı istiyarum!” diye bağırdı. Hildebrand ise kendileri için ancak bilgisayarla aynı atölyeden çıkan bir aygıtın söz konusu olabile- ceğini söyledi gürleyen bir sesle. Sa- tıcı da onun sözlerini onaylayarak bu durumda hiç bir bağlantı sorununun ortaya çıkmayacağını ifade etti. O anda hâlâ büyülenmiş gözlerle ekran- daki -yeryüzü-ötesi uzay araçlarını iz- lemekte olan Hadubrand “sorun” kelimesini duyunca birdenbire yerin- den fırladı ve vahşi bir bakışla (eli kı- hcının kabzasına gitmişti) her türlü sorunu büyük bir zevkle kesin çözü- me ulaştırabileceğini açıkladı. Satıcı Commodore'un efsanevi 1901 made- linin artık mevcut olmadığını, (Hil- debrand sözün burasında duygulana- Tak “Nur içinde yatsın!” diye mırıl- danmıştı) ama 1084 modelinin bu bil- gisayarın değerli bir ardılı olduğunu söyledi. Bu aygıtın C64'de olağanüs- tü bir görüntü verdiğini ve aygıtta (sa- tıcı bunu söylerken sesi öylesine al- çalmıştı ki, artık onu anlamak pek mümkün olmuyordu) bir teçhizat de- ğişikliğine gidildiğinde onu C128'de ya da AMIGA'da kullanmanın müm- kün olduğunu da belirtti. Monitör üzerinde bozukluk yaratan yansıma- ların olmadığını (satıcı sözlerinin bu- rasında ürkek bir bakışla Hadub- rand'a baktı; Hadubrand tam o sıra- da bir sineği öldürmüş ve sineğin üze- rtinde durduğu yazıcıyı da aynı şekil- de harap etmişti), yani monitörün yansımadan arındırılmış olduğunu sözlerine ekledi. Bu sözler üzerine mağrur Hildebrand sözkonusu kıy- metli mücevhere sahip olabilmek için değerli kâğıttan (paradan her zaman böyle söz ediyordu) kaç yaprak ver- mek zorunda olduklarını sordu. Sa- tıcı 748 Mark talep ediyordu. Şöval- yeler yüce gönüllü bir tavırla bunu kabul ettiler. Merlin komple donatım için başka hangi aygıtların önem taşıdıklarını da öğrenmek istiyordu. Satıcı bütün programların ve verilerin ancak bil- gisayar devreye sokulduğu sürece bil- gisayarda içerilmiş olduklarını, bilgi- sayarın devreden kesilmesiyle birlik- te aygıtın öldüğünü ve içindeki her şe- yin silindiğini söyledi. Hildebrand ve Hadubrand satıcıya şaşkın gözlerle bakakalmışlardı. “Burada ekranda oynayan şu cıvıl civil rengârenk var- lıklar da mı?” diye sordu Hadubrand ağlamaklı bir sesle. Satıcı bunu doğ- j ruladığında, şövalyeler bilgisayarı ö dürmeden memleketlerine nasıl götü- rebileceklerini yüksek sesle düşünme- ye başladılar. Satıcı onlara bunun hiç de zor ol- mayacağını anlattı; bilgisayar tekrar devreye sokulur sokulmaz yine yaşa- maya başlıyordu. Programlara ve ve- rilere gelince; bilgisayarı devreden çı- karmadan önce bunlar bir yığın ““de- po''ya (yığın-bellek) emanet edilerek kurtarılabilirlerdi. Rahatlamış oldu- ğu açıkça belli olan Hildebrand yığın “depo” işini halledeceklerini belirtti gülerek. Eskiden, kendi kalelerinde zahire ve tarladan toplanan her tür- lü ürün için devasa ambarlara sahip olmuşlardı. Merlin'e yandan bir ba- kış fırlatarak devletlerinin veri ve program yığınlarına ilişkin olarak bu tür bir yığın deponun yapımına hiç kuşkusuz izin vereceğini sözlerine ek- ledi. Merlin ise onlara çok daha ucuz ve soruna daha uygun bir çözüm yo- lu bulduğunu, yani Caommodore'un disket yeri 1541'inin mevcut olduğu- nu açıkladı. Bunu söyledikten sonra Merlin onlara ön tarafında dar bir ağız bulunan küçük bir kutu uzattı,