Bilgisayarla Gençler Bilgisayarla başından beri hiçbir sorunu olmadığını iddia eden yalan söylüyor demektir. Önemli olan insanın ürkekliğini yenebileceği bir yol bulmasıdır. Birkaç ay önce doğrusu cesaret is- teyen bir adım attım, kendime bir bil- gisayar aldım. O günden beri de ken- dimi bütün tehlikelere rağmen meçhul bir yerde kalmaya karar veren o yiğit maceracılardan biri, bir öncü gibi his- sediyorum. Daha yerinde bir benzet- meyle: Bilgisayarım bana yüzyıl baş- larında kentin ana caddesi boyunca otomobil denen o takırdayan, gicirda- yan makineleriyle dolaşırken atların, çocukların, hamile kadınların ve özel- likle de komşularının ödünü patlatan o yiğit ruhları hatırlatıyor. Kendimi oldukça modern ve ilerici buluyorum. Commodore Dergisi'nin birçok okuyucusu içinse herhalde ha- fiften dalga geçilen ateşlenmekte ge- cikmiş bir kapsülüm. Herhalde benim görüşlerimi de oldukça eskimiş bula- caklardır. Kuşkusuz okurlarına birço- Bunun daha ben byte'la bit'i birbirin- den ayıramazken kendi bilgisayarları vardı. Ama ben binlerce kişinin benim durumumda olduğuna eminim: Bilgi- sayar korkusu özellikle de bu kor- kunun yenilmesi, davranış bilimcile- rinin de üzerinde çalışmakta olduğu ciddi bir sorundur. Ben parasını yazı yazarak kazanan- lardanım, yani bilgisayar üreticilerinin ilk reklam kampanyalarında hedef al- dıkları “hedef-kitle”'nin bir üyesiyim (Yani yazarlar, serbest çalışanlar, iş adamları, gazeteciler, sekreterler). Şu sık sık sözü edilen bilgisayar devrimi, kişisel bir bilgisayarın yararlı bir şey olduğuna ancak bizleri inandırabildik- leri zaman gerçekleşmiş olacaktır. Kim Korkar Hain Bilgisayardan? Ama şirketler, bizlerden birçoğunu hâlâ ikna edememiş olmanın sıkıntı- sını yaşıyorlar. Üstelik geniş bir kesim hâlâ sert bir tepki göstermekte. Çün- kü zeki pazarlama tekniklerinin bir türlü dikkate almadıkları önemli bir nokta var: Eşik korkusu. Başka bir deyişle başlama, eşikten atlama kor- kusu. Ciltler dolusu istatistiki veriye gö- re: 1966 yılında teknik devrim Alman vatandaşlarının Vo 72'si için bir lütuf- tu. Yalnızca Yo 3'ü yardıma hazır bek- leyen makinelerle dolu bir gelecekten ürküyordu. Bugün ise o 72'den ge- riye yalnızca o 30 kaldı. Kötümser olanların sayısı dört misli artarken, di- ğgerleri ihtiyatlı bir tutum içinde bek- liyorlar. Yani bilgisayarların yaygın- laşması korkuyu azaltacağına arttırdı. Peki, neden korku duyulmaktadır? Bugün bu sorunun yanıtını, bir yan- dan keyifle satırlarını klavyenin tuş- larına aktarıp, diğer yandan uygun mesafedeki ekranda hızla beliren gö- rüntüyü heyecanla takip ederken, bü- yük bir rahatlıkla verebilirim. Bu alet olmasaydı işin içinden nasıl çıkardım? Buna rağmen mesleğinin sunduğu fır- satların tümünü değerlendirmek iste- diğinde er ya da geç bilgisayara baş- vurmak zorunda kalacağı için, olaya karmaşık duygularla yaklaşan herke- si anlayabilirim. Çünkü, sözünü etti- ğimiz korku bazı pek de akıllı olma- yan insanların kendi kendilerine veh- mettikleri bir rahatsızlık değildir. Ak- sine, psikolog ve davranış bilimciler böyle korkuların, tıpkı hayvanda ol- duğu gibi insanın doğasında da bulun- duğundan eminler. Hayvanlar üzerin- de yapılan deneylerde bir tehlikeler- den korunma güdüsü oluşturan bu korkunun bir canlı için ne derece önem taşıdığı saptanmış bulunuyor. Altmışlı yıllardaydı. Davranış bi- limciler tecrübesiz küçük bir köpeği “hayali bir kayalığın”” üstüne koydu- lar. Kayalık üç boyutlu görünen ama gerçekte yalnızca düz cam bir satıh- tan oluşan optik olarak üretilmiş en- gelli bir yol görüntüsüydü. Köpek ne zaman uçurumun kenarı gibi gözüken yere doğru hareket etse hemen durak- commodore sıyor ve bir türlü ilerlemeye cesaret edemiyordu. İç güdüsü onu “fazla ileri gitmekten” alıkoyuyordu: Eşik korkusu. Efendi mi? Köle mi? Hayvanlardaki bir hassas uyarı me- kanizmanın biz insanlarda da olma- ması için hiçbir sebep yok. Bundan onbeş yıl önce henüz mikrochip ve ev bilgisayarları bilim kurguyken Amerikalı bilim yazarı Alvin Toffler gelecek şoku olarak adlandırdığı bir hastalık üzerine tahminlerde bulunu- yordu. Gelecek şokuyla kastedilen modern tekniğin yaşamımız üzerinde- ki etkisiydi. Toffler'a göre vücudumuz beynimizin ancak daha sonra yavaş yavaş alışmak zorunda kalacağı bir dünyaya fırlatılıyordu. Bilgisayarla çalışmış olan herkes' Toffler'in ne demek istediğini bilir: Mevkiini koruyabilmek için sürekli yeni davranış biçimleri geliştirmek zo- runda kalan insan aşırı bir uyarılma içindedir. İçinde bulunduğunuz güve- nilir ortam değişip, yerini yeni ve ya- bancı bir ortama bıraktığında, hipo- fiz bezesi bu yeni duruma uyum sağ- mamıza yarayan ATCH maddesi sal- gılamaya başlar. Fazla ATCH vücu- da zarar vermektedir. Sonuçları, dep- resyona varan aşırı uyarılma ya da du- yarsızlıktır. Neyse ki, bilgisayarın ya- rattığı eşik korkusu buralara varma- sa da, mekanizma aynı mekanizma- dır. İşte kanıtı! Bilgisayarın ürettiği eşik korkusunda yaş önemli bir faktördür. Elektronik çağın sorunları ile ilgilenen Amerikalı psikolog Sherry Turkle, yaptığı birçok test sonucunda çocuk- ların bilgisayar karşısında kesinlikle bir tutukluluğa ya da eşik korkusuna kapılmadıklarını ispatlamış bulunu- Or. Korkuya kapılanlar ebeveynler... Çocuklar için tek tehlike, bu etkileyi- 69