Yaşanmaya değer hayata dair: Burhan Toprak'ın bir tetkikinden bir parça APDUK, Yunus Emre'ye ne- ler öğretti? Onu nasıl yola ge- tirdi. Onun: Beni irşad eden Mürşid-i Kâmil, Yeter, bir el almazam ayruk... Dediğine bakılırsa, Tapduk, ona İslâm dininin bütün inceliklerini aşılamış olsa gerek... İslâm ananesi, öz halinde öy- le menkibelerle doludur ki, bu menkıbeler, Yunus Emre gibi bir şair üzerinde riyazi katiyetlerden fazla müessir olmak kuvvetindedir. Size bunlardan bazılarını naklet- meliyim ki, Yunus Emre'yi yetişti- ren ruh tezgâhile beraber, mazi- mize ait bütün bir ahlâk ve dün- ya görüşümüzün temelleri belli ol- sun: Hazreti Şeyh Sadüddini Hamevi bir gün at üzerinde bir yere gider- ken yolu bir ırmağa uğradı: «Nice ki cehdettiler, atı ol sudan geçmedi. Pes buyurdu, ol suyu bulandırdı- lar. Hemen atı ol sudan geçti. Pes buyurdu ki: Madem her kişi ken- düyü görür, bu vadiden geçemez.» Yani iyi bil ki, seninle Hak ara- sında perde, ne gökyüzüdür, ne de dünya... «Senin perden şol mevhum varlığındır ki, kendine nisbet eder- sin..» Ve yine iyi bil ki, senin yoklu- ğun miktarınca Hakkın varlığı meydana çıkar. Hakkı her yerden başka bir yerde arama! Hattâ Hak sendedir. Zira Cenabı Hak «İnsan benim sırrım, ben de onun sırrı- yım!» dedi. Senin kendini Haktan uzak sanman, Allahla gönlün ara- sındaki münasebeti bilmemenden- dir. » Gerçekten, felsefe ölüm düşün- cesinden doğduğu gibi, tasavvufi hayata girmek de «ölümden evvel ölmek»le başlar. Büyük riyazet sahiplerine göre dünya bir süprüntülüktür. Köpek- lerin üşüstüğü bir ver... Ve ondan uzaklaşmıyan kimse, köpekten aşağıdır. Çünkü köpek bir süprün- tülükte ihtiyacını giderdikten sonra göremez. Halbuki insan icin tek ehemmiyet su nokta üzerindedir: Ebedi hayat var mı, vok mu? Dünyadan ayrılmayanlar, kara- 6 . £ Burhan Toprağın Eylül 1943 de Yunus Emre'ye dair bir tetki- kinden «Yaşamaya değer haya- ta dair» başlığı altında (Büyük Doğu) ya verdiği yazının bazı parçalarımı, din bahsinde ilim ve fikirle, tahassüsi sanat görüşü- nün birleşmesine misal olarak ve muhtaç bulunduğumuz yazı- ların bunlar olduğunu bir kere daha kaydederek neşrediyoruz. öde msn ama, rını vermiştir; onlarca ebediyet ve Allah yoktur. Mademki ebediyet yok, öyleyse yakın bir gelecekte ölmek, yok olmak var... Ne duru- yoruz? Yeyip içelim, keyfedelim! Fakat ya ebedi hayat varsa ve ben dünyaya bağlanmak yüzün- den ruhumu ebediyen kaybedecek- sem?.. İcap ederse yıllarca kepekle kü- lü karıştırıp oyemeğe razı olarak bu meseleyi aydınlatmaya çalış- malı değil mi? Ne yazık ki, faciayı halletmek müşkül.. Zira bu düğümü çözmeğe memur edilen, akıldır. Akılsa bir acizden başka kimseye yol göster- miyecek başka bir âcizdir. Akıl güzel bir amelin değerini tayinde mütereddittir. Halbuki dünyayi inkâr ve nefsi öldürmek; bunlar avâma mahsus tedbirler... Ruh âle- minin kahramanı icin aşağı hare- ket, kendi. yaptığı iyi hareketleri görmek ve bunlar yüzünden se- beklemektir. vap veya mükâfat Büyükler nazarında ibadetten zevk duymak bile küfre müsavidir. Al- lahın tecelli ettiği nokta, bütün benliklerden ayrılmış ve varlıklar- dan soyunmuş olan gönüldür. Her şeyde olduğu gibi, bilhassa hakikat yolunda, ruhun cevherine ve Allahın lütuf ve inayetine göre merhaleler vardır. Allah bir kim- seden kendisini gizlemek isterse ona hiç bir delil ve iz bulunamaz. * İlim bir fazilettir. Fakat, Allah- dan mahrum olmak, aravan, iste- yen bir ruh icin, yâhi himmet sa- hipleri için en büyük hüsran ve en büyük sünahtır. Bunlar, eğer sol elleri kendilerini Allahtan gayri bir şeyle meşsul ederse; sağ elleri- le sol ellerini keserler ve bir göz açıp kapıyacak zaman kadar, hat- tâ daha az bir müddet bile olsa kendi başlarına kalmak istemezler. Hattâ Vasıti'ye göre (sevgili) ba- his mevzuu olunca, yakınlık keli- mesine bile tahammülleri yoktur. Ona nazaran yakınım diyen kişi, sevgiliden çok uzaktadır, Hakiki yakınlık alâmeti Hak Taalâdan baş- ka, her şeyden kesilmektir. Bu yüz- den sevsili bizde olmalıdır, biz on- da olmamalıyız, Cünkü bu işin aslı, anlamak değildir; bulmak ve bağ- lanmaktır. Onlara göre hürriyet, vücudun, hakların hürriyeti değil, gönlün hürriyetidir. Gönlün azatlı- ğıdır ve gayri değildir. En büyük nimet, kişinin natsinden dışarıya çıkmasıdır * . Allahın kalbe nazar etmesi ve halâs bulmak icin böyle yaşamak lâzımdır. Yoksa, günlük ıstırap- tan kurtulmak kabil değildir. Afi- yet, yalnız sönlün Allah ile huzur ve ârâm icinde olmasındadır. Ümit- sizlik, töâm bunun zıddı olan bir haldir ve sadece küfürdür. Cenabı Hak; unutmamalıdır ki, en müthiş ümitsizlikleri bile ihata eden bir âyetinde «Rahmetimden ümidinizi kesmeyiniz!» demiştir. Ve yine «Her kim belâma sabreyledi, bana vasıl oldu» demiştir. Böyle bir adam, cümleyi hice satmış ve hiçi cümleye satın almış adam demek- tir. Hem bu ticareti gençlikte yap- mak gerektir: «Her kim Hak Süp- hanehu Taalâyı gençlikte terkey- lese Hak Süphane ve Taâla dahi ol