b Ağaç bütün... Meyva bütün... Işık bütün... Benim dünyam param parça, Bir büyük ayna kırılmış, Kırılıp yere dökülmüş; Kâinat içine düşmüş, Düşmüş amma param parça. Yaprak yaprak yapıştırdım, Diyar diyar dolaştırdım, Bir alevdir tutuşturdum; Yandım amma paramparça. Param Par Öyle bir kasabada geçti ki çocukluğum, Babam ekmeğimizi kazandırdı denizden. Ben akşama kadar rıhtımda ıslık çalardım;” Ve yorgun gemiciler dönerdi seferden. Köşe bucak, evimizin, Deniz kokardı her odası. Sedef mullu balıkları ne kadar severdim, Ne iyiydi, denizden korkarak ağlaması... İhtiyar balıkcılardan dinlerdim, En korkunc eider masallarını. Ve daima düşünürdüm; Allahım, bu kadar suyu nasıl yarattığını? Bembeyaz minareli, ufacık kasabamızın Bayram. sabahları, hâlâ yaşar gözlerimde, Bedri Rahmi EYİBOĞLU mi e e nm m | 1001 ÇERÇEVE | Şimdi kimler oturur bilmem, Deniz kokulu evimizde? Fethi GİRAY Necip Fazıl KISAKÜREK Netice Bizimdir! DOSTLAR, sormayın bize, bed- bin miyiz, nikbin miyiz diye! Bize sormayın, muvaffakiyet yo- lunda, büyük veya kücük, bir ümi- de ver var mı dive! Bu, son derece girift ve ince bir nüktedir dostlar! Birazıcık inhiraflı bir anlayış ve anlatış, bu son derece girift ve in- ce nükteyi harcıyabilir. Dostlar! Kâinatı şöyle tasarla- yın: İç ice dairelerden ibaret hu- dutsuz bir zemin... Biz işte, bed- binlikten ve ümitsizlikten başlayıp daireler inkişaf ettikce nikbinlik ve ümidin bizzat yatağına doğru yol alan insanlarız. Arada kaç dai- re boşa cıkarsa cıksın, bir sonraki, o da olmazsa ondan sonraki, daha sonraki, daha sonraki, daha sonra- ki ve nihayet en sonraki dairede aradığımızı mutlaka bulacağız! Ha- le bakın ki, topyekün bütün ümit ve nikbinliğin kaybolduğu, en dar, en kücük, en havasız, en ışıksız dairenin içinde, temsil ettiğimiz mukaddes dâvanın ilerilere doğru nasıl olsa galip geleceğini mutlak , İlimle bilenlerdeniz biz! Buna rağ- “men bu ilmin gönlümüzde yatan sarsılmaz imanı müstesna, müşah- has eserler ve tesirler plânında her şey, bizi, ümitsizlikler ve bedbin- liklerin, efsane capında en müthiş- leriyle çcevrelemiştir. Yani biz, ted- birler âlemine #öre bedbinlik ve ümitsizliğin son haddini çerçevele- yici şartlar icinde, takdirler âlemi- ne söre nasıl olsa kurtulacağımızı bilmekten başka hicbir imkân sa- hibi olmıyan ve böylece dâsitani sabırlar, tahammüller, sırlar ve bil- mecelerle sarılmış bulunan eşi ve menendi görülmemiş örnekleriz! Bundan, Allahın sırtımıza yükledi- ği bu soylu ağırlıktan da, hamdet- mekten başka ne düşebilir bize? Evet dostlar; eğer ümit ve nik- binlik hissi, yalnız tedbirler âlemi- nin şartlarından müstakil olarak gelen bir vâkıa olsaydı, bizim, ümit ve nikbinliğimizi, bugün değil, üç batın evvelki büyük babamızla tam yüz yıl evvel kaybetmemiz lâzımdı Bu âleme ve bu âlemin müşahhas perde üzerindeki tezahür cümbüş- lerine göre hiçbir ümit ve nikbin- lik hissine yer kalmamıştır! Fakat, aman, aman!.. Sakın bizi ümitsiz ve bedbin sanmayıniz! Biz, aynı müşahhas perde üzerindeki cüm- ye büşlerin, ânbeân, ilâhi bir emirle, Galata Köprüsü üzerindeki otomo- biller sibi tıkanıp kalacağını bildi- ğimiz kadar, neticenin, büyük ne- ticenin mutlaka bizim olduğunu biliyoruz. Netice... Bu kelimeve dikkat bu- yurun!.. Netice bizimdir! Ve onlar ki, netice kendilerinindir, hiç ümit- siz ve bedbin olabilirler mi? Yarış yerine cıkarılmak üzere atlar gibi, ağızlarında sem ve burunlarında kıvılcım, netice ufkumuzda şaha kalkacağı âna doğru gökleri eşeli- yen henüz doğmamış güneşlerin heyecanını, yuvalarında, şimdiden görüyoruz sanki... Bizi bügün anla- masa, yarın anlıvacak, o da anla- masa öbür sün, daha öbür gün an- liyacak, nihavet tarih anlıyacak, insan anlıvacak, ruh anlıyacak; ce- mat, nebat ve havvan anlıyacak; o da olmadı mı, Son Gün, Hesap Gü- nü, Mizan Günü her şey bizim ola- caktır. Netice bizimdir dostlar! İç içe daireler halinde en kücüğünden en büyüğüne kadar bizim! Bu sırrı bi- len insanlar gibi dayanalım! Neti- ce bizimdir! e la