Abdullah Saracoğlu, Kayseri — Necip Fazılın en sevdiği Anadolu mıntakalarından biri olan Kayseri, ne pariptir ki, onu en fazla rencide eden bazı tefsir ve anlayışların da arada bir yatağı oluyor. Şu veya bu gazete veya mecmua, faraza Necip Fazılın bundan böyle fikir hayatı- nı bırakıp da at cambazhanesi işle- teceğini yazsa, bu arada Necip Fa- zl fevkalâde siyasi ve içtimai dâ- valarla meşgul olsa, işini, gücünü, heybetini, ciddiyetini bir kenara bırakıp da «Yalan söylüyorsunuz! Benim #ibi bir adamın at cambaz- hanesi işletmesine imkân yoktur. Bu haberi tekzip ediniz!» demesi mi lâzımdır? En ciddi ve mühim fikir muharebeleri esnasında böyle deli saçmaları neşredenlere, ciddi bir adam kalkıp da cevap vermeğe na- sıl tenezzül etsin? Böyle bir hâdi- senin tekzibi bile, olması ihtimalini bir ân için kabul etmeğe denk ol- maz mı? Muharebe halinde bulu- nan bir adama her taraftan ve her türlü ses yükselir. Kimi hakaret eder, kimi tükürür, kimi alay eder, kimi de onun hakkında en umul- maz, tekzibe dahi tenezzül edil- mez, rüyalara bile sığmaz safsata- lar uydurur. İnsan, silâhını asli düşmana tevcih ederken böyle pa- lavra tulumbacıları ve hasis mak- sat palikaryalariyle uğraşmaya ra- zı olabilir mi; kuvvetini onlara da sarfederek mukaddes gayenin mali olan (enerji) vi israf edebilir mi? Size düşen, Nacip Fazıl'ı, ancak kendi sözü ve fiiliyle -Allah göster- mesin- kötü bir yolda gördüğünüz zaman derhal mukabele etmek ve hesap sormaktır. Ancak bizzat ve bilfiil yakışıksız bir hareketini gör- düğünüz yakit onun yakasını tuta- bilir ve sesinizin en gür toniyle so- rabilirsiniz: «Efendi, biz sana, senin bazı değerlerine ve'tuttuğun yola inanmış insanlarız! Bu yaptığın ve- ya yapmak kararını verdiğin iş de nedir? Hic sana yakışır mı? Derhal bize hesap ver ve yanlışını görüp hakikate dön!» Fakat hiç kimse- nin, hele onunla yol birliği edenle- rin; paratonerler nasıl yıldırım çe- kerse öylece kıskanclık, gayız, ifti- ra ve kin çeken Necip Fazıl'ın şah- siyetine, elde tek bir alâmet ve de- lâlet olmadan şüphe göziyle bak- ması haklı olmaz. Buna Allah razı değildir. Eğer biz, düşman saflar- dan; ve sırasiyle onların kuklala- rından, palikaryalarından, maska- ralarından, palyacolarından gele- cek homurtu ve hırıltıların tesiriy- le ıstırav duyacaksak, şimdiden dâ- vayı kaybettik demektir. İkinci Ab- dülhamit gibi, yalnız diyaneti, hu- dutsuz merhameti, marazi derece- de insan hayatına kıymet verişiyle meşhur bir devlet reisi için, namus- suz dönme ve Mason politikası «Kendisine secde ettirirdi, Tıbbiye- lileri Marmaraya atardı, kızıl sul- tandı!» diye tam zıddiyle iftiraya kadar vardıktan ve bütün bunları da tarih ilmi diye yutturmaya kalk- tıktan sonra, Necip Fazıla edilen ... / : Aşağıdaki manzumeyi, lâyık olmadığımız medihlerinden mahcup Gla rak, sadece idealimizin genç kalblerde ne halis ve samimi bir vecd ve aşk kaynağı olduğuna örnek diye ve sadece düşmanlarımızı çatlatmak için, iftihar ve şükranla sütunlarımıza geçiriyoruz. BUYUK DOĞU Büyük Doğu, Büyük Doğu, sana döndüm yüzümü; Güneşim sen, sabahım sen, ümidim, ruhum sensin! Hayat saçan ışıkların kamaştırdı gözümü, Sen, karanlığı eriten, bize yol gösterensin! Büyük Doğu, Büyük Doğu, senin için batmak yok! Kâinatın beklediği hayat iksirini ver! Bundan böyle şahsiyeti Batılıya satmak yok! Bir dâva ki, mazi över, sonra istikbal över! Yıktın, saray şeklindeki esfel viraneleri, Körlerin göz çukurları şimşeklerinle doldu. Bir zamanlar sahte nurun kara pervaneleri, Şimdi birden, güneş görmüş yarasaya eş oldu. Büyük Doğu, bir güneşsin, hakikatin güneşi; Artık küfre, köksüzlüğe, sahteliğe izmihlâl! Sende buldu her Müslüman aradığı ateşi, Helâl sana, Büyük Doğu, nemiz yaren hep he 427 selesi Na AA iftira ve bühtanlar da bir şey mi- dir? Sonra, sonra; Necip Fazıl keri- di öz eserinde baş rolü kabul etse bile, bunun «Şeriati yaşatmıyaca- gizi diyen Celâl Bayar'ın hareke- tinden farksız olması ihtimali nasıl düşünülebilir? Ne münasebet!.. Bu hareketlerden biri düpedüz küfür, öbürü de düpedüz hafiflik ve yakı- şıksız bir harekettir. Necip Fazıl da, şalısiyeti bakımından hafif, ya- «ışıksız ve her türlü istismara mü- sait bir hareketi elbette yapmaz ve yapmak istemez. Yoksa dini, ahlâ- ki ve ictimai bir gaye güden bir sa- nat eserinde rol kabul etmek, niçin Şeriati inkâr etmeye müsavi bir suç olsun? Bu sözü derin bir mümin nasıl söyler? Necip Fazıl'ın kısa pantalonla ve elinde bir çemberle sokağa çıkması, şahsiyet ve ciddi- yeti bakımından bir rezalet olabi- lir ama, hic de Şeriati inkâra mu- adil bir suc olamaz. Dediğimiz gi- bi, teveccüh ve itimat gösterdiğiniz bu adam da asla böyle bir hafifli- ğe düsmek istemez, Biz sizden ve sizin gibi heyecan, hassasiyet ve id- rakini beklediğimiz insanlardan yalnız şunu bekliyoruz: «Ahlâk ve insafın bu kadar sukut ettiği bir devirde, sadece hak ve ahlâk adı- na hareket ettiği icin bu derece hü- cuma uğrayan bir insana karşı so- nuna kadar itimat gösteriniz; ve bu itimadınızı aynelyakin delillerden başka hiçbir şeve feda etmeyiniz! Böyle hareket ediniz ki, binbir tez- vir ve iftira şubesine ve usulüne malik olan düşman, saflarımız ara- sında rahneler acmasın!» Selâm... mir — Sab Arar #